bazı anlar olur ya, daha önce hiç bu kadar yoğun duygular hissetmediğinizi fark edersiniz. bu mutluluk olabilir, acı olabilir, korku olabilir. herhangi bir duyguyu o kadar derinden hissedersiniz ki, sanki o an yaşamaya başlamış gibi olursunuz. daha önce hissettikleriniz çok küçük şeyler gibi gelir.
ben de o anlardan birini yaşıyordum işte, günlerdir.
meğer daha önce hissettiklerimin hissetmekle, yaşadıklarımın yaşamakla alakası bile yokmuş. ilkokulda baekhyun balonumu patlattığında hissettiğim acı, gerçek acı değilmiş. geçen sene jongdae ve junmyeon harçlıklarını biriktirip bana çok istediğim doğum günü pastasını aldıklarında hissettiğim mutluluğun, gerçek mutlulukla alakası yokmuş.
sehun'la evimin önünde geçirdiğim o gecenin ardından, tüm duygular anlam kazanmaya başladı. her şeyi, özellikle de aşkı en derinlerimde hissettim. sehun her gece evimin önüne gelmeye başladı. ben de her gece şarkılarımı onunla paylaştım. bazı geceler hiç konuşmadı, sadece gülümsedi.
ama o sadece dursa bile, bana yaşadığımı hissettirdi.
yine o gecelerden birinde, sehun'la bankta oturmuş şarkılarımı dinliyorduk. sehun yine hiçbir şey söylemiyordu. onu izlediğimi biliyordu ama bana her baktığında sanki beni görmeyecekmiş gibi kafamı çeviriyordum. arada buna güldüğünü de duyuyordum.
ben yine onu izlerken, sehun birden kafasını çevirip bana baktı. o kadar hızlı yaptı ki bunu, başka tarafa bakmaya zamanım kalmadı. sonra bir şey oldu.
sehun beni öptü.
ellerini yanaklarıma koyup dudaklarımızı birleştirdi birden, öyle şaşırdım ki ilk birkaç saniye gözlerim kocaman açıkken öylece durdum. ama sonra sıcak dudakları benimkilerin üzerinde hareket etmeye başlayınca, gözlerim kendiliğinden kapandı. düşersem ölecekmişim gibi sıkıca tutundum yanağımda duran eline.
kulağımızdaki kulaklıklar düştü, yağmur yağmaya başladı, dudaklarımız ayrılmadı. sehun benimle birlikte ayağa kalktı, kalkarken kulaklığı da çekince telefondan çıktı ve şarkı tüm sokakta yankılanmaya başladı ama dudaklarımız ayrılmadı. sırılsıklam olduk, yemin ederim donuma kadar ıslandım ama umrumda bile değildi. ben oh sehun'un aşkından sırılsıklam olmuştum zaten çoktan.
sonunda ayrıldığımızda yağan yağmurdan gözlerimi zor açıyordum ama gülen yüzünü görebiliyordum, bu beni de güldürdü. sonra sehun'un elinden tuttum, yağmur dinene kadar sokağın ortasında dans ettik. tabii buna dans denirse, daha çok hoplayıp zıplamak demek gerek sanırım. yine de hayatımın en güzel gecesiydi.
gecenin sonunda sırılsıklam bir şekilde bisikletine binen sehun'u izledim. gitmeden önce bana dönüp gülümsemesi; kıyafetlerimi çıkarırken, ıslanan telefonumu pirince yatırırken, duş alırken, kıyafetlerimi giyerken, hatta uykuya dalana kadar benim de aptal gibi gülüsememe sebep oldu.
——————
"jongdae, kafanda hamam böceği var."
"yemiyorum artık bu şakaları baekhyun."
"hayır gerçekten var."
"junmyeon bari sen yapma, yıllardır aynı şaka işlemiyor artık."
şaka olmadığını anlaması yaklaşık sekiz saniye sürdü.
daha sonrasında tahmin edersiniz ki tüm okulu inleten klasik bir jongdae çığlığı kulaklarımızı sağır etti, on dakika boyunca bahçede tepindi ve son olarak baekhyun ve junmyeon'un kafalarına vurup geri yerine oturdu.
kucağıma.
nasıl bir manyak bilmiyorum ama kucağıma oturmaya bayılıyor. benim de işime geliyor açıkçası. saçları çok yumuşak, sürekli oynuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhun sarışın | sekai
Fanficben; kim jongin, yağmurdan nefret eden kim jongin, o gün yağmurun altında tam iki dakika otuz sekiz saniye boyunca bisikletli çocuğun arkasından bakıyorum.