II

247 23 12
                                    

Elimdeki viski bardağını hafifçe salladım, içerisindeki sıvı sallamamın etkisiyle dönmeye başlamıştı. Bu hareketi ise nedensizce seviyordum.

Belki de öylece dönüşü rahatlatıyordu... Bilemiyorum.

Bardağı silmeye devam eden barmene baktım, göz göze geldiğimizde ikimizde selam verip gülümsedik.

"Buranın yabancısı olmalısın." Dedi, kaşlarımı kaldırdıktan sonra yutkunup viski bardağıma gözlerimi diktim.

"Oh, hayır. Yaklaşık 9-10 yıldır burada yaşıyorum." Elleri bir anlık dursa da devam etti bardağı silmeyi ve sonrakine geçti.

"Gazi misin?" Diye sordu.

Başımı salladım, şaşırmış bir hali vardı.

"Bugün bendensin, o halde." Diyip bardağı ve bezi kenara bırakıp içkilerden birini seçip bardağımı doldurdu. "Ülkesine hizmet etmiş insanları hoş tutmalıyız. Bir nevi vatani görev." Deyip gülümsedi.

Ben de karşılık verip, bardağımı teşekkür etmek adına kaldırdım.

"Yalnız mı yaşıyorsun?" Diye sordu, ellerini bar tezgahına dayamış bana bakıyordu.

Mekanda ilgileneceği fazla insan da olmadığı için rahattı.

"Evet, biraz yukarıda müstakil bir evde yaşıyorum." Dedim ve içkimi yudumladım.

"Anladım, müstakil bir evde biraz da olsa sese ihtiyaç duymuyor musun?" Dedi, bu sefer.

Kaşlarımı çattım.

Yalnız hissediyor muydum?

Kalktığım vakitler beni öldürmeye mi başlamıştı yoksa?

Derin bir iç çektim, ne de olsa bunu kendim tercih etmiştim.

"Sen söyleyince fark ettim." Dedim. Güldü.

"Mark Paul." Elini uzattı. İlk önce eline daha sonra kendisine baktım, demek adı Mark'tı.

"Ronald Anthony." Dediğimde kaşlarını kaldırdı, "Tanıdık geliyor... Sanki..." Dedi ve başını yana çevirip düşünmeye başladı.

"Yıldız Diyarı adlı bir kitap yazmış olabilir misin? Sanırım öyle bir şeydi... Evet." Dedi, şaşırdım.

"Evet, o benim eserim; okumuş olmana sevindim, umarım hoşuna da gitmiştir." Dedim.

İçkimi bir kez daha yudumlarken gülümsüyordu. "Sen buradasın diye söylemiyorum ama güzel ütopik bir kitaptı." Elini çenesine atarak devam etti sözüne,

"Yazarıyla da bizzat tanışmak beni memnun etti."

Başımı eğdim ve gözlüğümü düzelttim.

"Kitaplarımdan birini okumuş olan biri ile karşılaşmak beni de mutlu etti, doğrusu." Dediğimde son bir kez içkimi diktim.

Bitince bardağı ileriye doğru uzattım ve teşekkür ederek sessizce oradan ayrıldım.

Ceketimi düzeltip ilerlemeye başlamıştım, sabah ılık olmasına karşın şimdi ise hava soğumuş ve hafif kar yağmaya başlamıştı.

Sokak güzel görünüyordu, yan tarafta deniz manzarası vardı. Köprüye yaklaştım.

Dirseklerimi korumalıklara yaslayıp güneşin son anlarını izlemeye başladım. Hayatımı harcıyor muydum? Hep aynı şekilde güne başlayıp bitirerek?

Savaştan sonra kitaplardaki insanlar dışında kendimi herkese kapatmıştım.

Orada bir dostumu kaybetmiştim.

Onu koruyamamanın pişmanlığıyla yaşıyordum... Ve korkuyordum, ya değer verdiğim birilerini daha kaybedersem diye.

Yersiz de olduğunu düşünmüyordum bu korkumun ama sanırım yarısına geldiğimi düşündüğüm ömrümü en azından güzel bitirmeliydim.

Gözlerimi dalgalara diktim.

Köpürüyorlardı.

Çok öfkeli gibilerdi.

En sonunda güneş engin deniz üzerine battı.

Ve kızıl pembeliğin yerini mor, mordan da maviliğe bıraktı.

Dirseklerimi çektim ve yoluma yürümeye devam ettim.

1928 BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin