11. Bölüm

4 0 0
                                    

Dolapları karıştırdılar, sonunda erkek için kazak-eşofman buldular ve aşağı indiler. Gülümsüyorlardı. Hiçbir şey olmamış gibi sakindiler. Melisa, Hakan'a uzattı, Pınar'da Bora'ya. "Beyler üstünüzü değiştirin, kurulanın gelin bizde masayı hazırlayalım." Dedi Melisa. Beyler gelene kadar masa çoktan hazır olmuştu bile. Bora içeride Hakan'a hesap soruyordu.

- Sence bu kızlar bu yalanı yer mi oğlum! İnanmış gibi yaptılar sadece. Belli değil mi lan?

- Bence de öyle.

- Niye bizi içeri aldılar o zaman Hakan bir fikrin var mı?

Hakan düşündü ama aklına bir fikir gelmedi.

- Bilemiyorum. Belki de...Halimize acıdılar ne bileyim? İnsanlık hali sonuçta.

- He he eminim öyledir.

Üstlerini değiştirdikten sonra salona gittiler. İkisi de komik görünüyordu. Hele Hakan. "Babamın kazağıdır. Sana biraz bol olmuş tabi ama idare edersin, bir günlüğüne." Dedi. Hakan tiksinmişti ama belli etmemeye çalıştı. "Hı hı, tabi."

Masada sohbet etmeye başladılar. Herkes kendini tanıttı. Yoksa bu soğuk, yağmurlu günde zaman geçmezdi. Pınar ve Bora kendilerini anlatırken her şeylerini anlatmışlardı. Onlara nazaran Hakan ve Melisa daha kaçamak şekilde anlatmışlardı kendilerini. Yemek yediler, masayı birlikte topladılar. Bir oda Hakan'a bir odada Bora'ya verdiler ve uyumaya gittiler. Bora, Hakan'ın odasına gelmişti.

- Ne düşünüyorsun?

- Hiç.

- Hiç?

- Hiçlik. Hiçbir şey.

- Niye geldik o zaman buraya? Hani anlatacaktın her şeyi.

- Anlatacaktım.

- Anlat o zaman yarın. Götüm tutuşuyor yakalanacağız diye.

- Bora ben anlatmayacağım mı dedim. Hayırdır?

- Tamam iyi o zaman iyi geceler.

- Yat zıbar Bora.

Hakan, Süleyman'a ait olan kıyafetleri üzerinden çıkardı ve kurumamış olsa da kendi kıyafetlerini giydi. Süleyman'la ilgili hiçbir şey duymak, görmek bile istemiyordu. Hatta onun kızına bakmak bile onu tiksindiriyordu. "Yarın" dedi. "Yarın, yeni bir gün olacak."

Gün çoktan aydınlanırken kızlar masayı hazırlamıştı. Hatta Bora'da kızlara yardım etmişti. Pınar ve Bora iyi anlaşmışlardı. Bu ayrıntı, mutfakta gülmeleri falan Melisa'nın gözünden kaçmamıştı. Masa tamamlandığında bir tek Hakan yoktu. "Hakan" diye bağırdı Bora. Hakan gelmeyince "Ben gidip onu kaldırayım, arabayı o kullanıyordu, yoruldu tabi" dedi. Tam ayağa kalkmışken Melisa elini salladı, "Sen otur, ben çağırırım" dedi. Yukarı çıktı kapıyı çaldı bekledi, ses yok. Bir daha çaldı ve "Bak giriyorum." Dedi. Ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdi. Hakan yatıyordu. Gözünü açmaya hali bile yoktu. Yanına yaklaştı Melisa. Yatağa oturdu. "Ne oldu?" diye sordu. Hakan yutkundu. Melisa, Hakan'ın üzerindeki kıyafetleri görünce şaşırdı. "Sakın bana bunları kurumadan giydiğini söyleme." Dedi. Hakan acı çekiyordu, nefes alamıyordu belliydi. Melisa, alnına dokundu. "İnanmıyorum. Ateşler içinde yanıyorsun" dedi. Üstünden yorganı çekti ve aşağı indi. Hakan'a bir çorba yaptı ve yukarı çıktı. "Ben yaptım." Dedi yanına otururken. "İç bunu iyi gelecek." Hakan'ın yemek yemeğe hali yoktu. Melisa, içirmek zorunda kaldı. Hakan'ı biraz doğrulttu, bir kaşık çorba aldı üfledi ve Hakan'a uzattı. Hakan içmek istemedi. "Zorla da olsa içmen gerekiyor, hasta olmuşsun." Dedi. Zorla içirdi çorbayı. Son kaşığı Hakan içmek istemedi. "Yeter bu kadar, gerçekten sağ ol." dedi. "Ama olmaz. Sen benim misafirimsin. Misafirimi iyileştirmeden göndermek istemem." Dedi Melisa ve ayağa kalktı "Şimdi gidiyorum ilaç getireceğim, iç ve dinlen. Geçecek." Dedi ve çıktı. Akşam olduğunda Hakan kendini nihayet biraz toparlamıştı. Yataktan çıktı ve aşağı kata indi. Sohbet ediyorlardı, yanlarına oturdu. Melisa birden Hakan'a soru yöneltti. "Eee Hakan. Biz seninle nereden tanışıyorduk?" Hakan gülümsedi.

- Çok uzaklardan.

- O kadar uzaklara gitme yalnız. Önce restoran sonra okul şimdi de ev falan...

- Evet, tesadüf işte.

- Tesadüf tabii. Ama şaşırtıcı. Şaka gibi.

- Ama gerçek Melisa.

Melisa, Hakan'a kaç yaşındasın diye sordu. 28 dedi Hakan. "Anlamıştım bizden büyük olduğunu." Dedi Melisa. "Peki okulumda ne işin vardı?" Hakan ve Bora, Melisa'nın bir şeylerden şüphelendiğini anlamışlardı. Bora ortamı yumuşatmak için hadi televizyon izleyelim dese de Melisa "Önce cevabımı alayım" dedi ciddi bir şekilde. Hakan güldü.

- Misafir öğrenci olarak geldim ve gittim.

- Hepsi bu kadar mı?

- Daha fazlası mı olmalıydı?

- Ne? Nasıl yani?

- Ne duymak istiyorsun Melisa?

Melisa, Hakan'ın bir yalancı olduğunu düşünüyordu. Yakışıklı ama yalancı. Ne erkekti ama. Hakan hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu, sorularına devam etti.

- Ne iş yapıyorsun? Mesleğin ne?

Bora, Hakan'ın vereceği cevabı merak ediyordu. Hakan potta kırabilirdi.

- Çalışmıyorum.

Melisa güldü, tek kaşını kaldırdı ve "Anlamıştım zaten. Baba parası yiyorsun tabi altındaki arabadan belli." Dedi. Hakan sinirlenmişti. Güldü. "Sen ne parası yiyorsun? Baba? Sevgili?"

Birden ortam buz kesti. Pınar ve Melisa birbirine baktı. Şaşkındılar. Bora artık gitme vaktinin geldiğini hissetti. Hakan gittikçe dibe batıyordu. Bora, "Neyse biz çok kaldık. Misafirliğinde kısası makbul tabi. Gidelim biz. Her şey için sağ olun." Deyip ayağa kalktı. Hakan'ı da kaldırdı. Üstümüzü çıkarıp geliyoruz diyerek Hakan'ın kolundan çekip yukarı çıkardı. "Bravo. Anladılar bile. Ya şimdi söyleyeceksin ne söyleyeceksen ya da sonsuza kadar susacaksın Hakan." Dedi. Bora üstünü değişti ve aşağı indiler. Pınar, "Arabanız ne olacak, yardım çağıralım mı?" dedi. Bora "Teşekkürler Pınar. Biz hallederiz artık." Dedi. Kapının önüne çıktılar. Son kez vedalaştılar. Melisa, "Hey!" diye bağırdı. "İstersen bizim restoranda bir iş ayarlayabilirim sana" dedi. Hakan güldü. "Bunu yeniden karşılaştığımızda konuşalım."

İNTİKAM YEMİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin