4. Bölüm

10 3 0
                                    

Hakan gün ışıklarıyla birlikte şirkete gider. Uzun zamandır şirkete uğramadığı için babası Hakan'ı görünce şaşırır ve kızar.

- Hayrola? Bugün özel bir gün mü? Bu şerefi neye borçluyuz Hakan Ertekin?

Hakan cevap vermeden oradan ayrılır ve Tuğçe'nin yanına gider. Tuğçe Hakan'ı görünce şaşırır.

- Ooo, Hakancım. Hoş geldin. Beklemiyordum valla.

Hakan sabırsız biri olduğu için hemen konuya girer.

- Tuğçe, senden bir şey rica edebilir miyim?

- Yani zaten kırk yılın başı görüyorum seni onda da işin mi düştü cidden?

- Tuğçe bak çok önemli, yardım edecek misin? Etmeyecek misin?

- Tabii, konu ne?

- Senden babamın odasının anahtarını istiyorum.

- Anlamadım?

- Tuğçecim, babamın odası anahtarını istiyorum.

- Hakan, Tekin Abi beni yakalarsa öldürür. Biliyorsundur umarım.

- Sadece benim için yapsan? Önemli.

Tuğçe, normalde başka biri böyle bir şey istese asla yapmayacağını biliyordu. Fakat konu Hakan olunca, akan sular duruyordu. "Ne için istiyor acaba?" diye düşündü. Sonra her zamanki baba-oğul kavgalarından biridir diye düşündü ve kabul etti. Yemek arasına çıktıkları zaman gizlice Hakan'a anahtarı verdi ve sıkı sıkı tembihledi. "Sadece yarım saat dur, aniden odaya biri gelebilir. Ne olur ne olmaz kapıyı kilitle. Ben kameraları hallederim." Hakan Tuğçe'nin yanağına bir öpücük kondurdu ve teşekkür etti. "Sen bir tanesin!" İşte bunu duymak istiyordu Tuğçe. Bunu duyacağımı bilsem daha önceden yapardım diye düşündü.

Hakan odaya girdi. Rafları karıştırdı bir şey bulamadı. Çekmecenin anahtarını buldu çekmeceyi açtı iyice karıştırdı. Tam bir şey yok derken elindeki defterden yere bir not düştü. Hakan notu eline aldı. Okudu. Bir daha okudu. Sindiremedi. Babası bunu annesine yapmış mıydı gerçekten? Notta "Keşke senin yanındayken zaman dursa da hep yanında kalsam. Sonsuza kadar... Aşkım." Yazıyordu. Kağıdın arkasını çevirdiğinde "Sevim." Yazısını gördü. Zorda olsa kendini toparladı ve kağıdın fotoğrafını çekti. Ardından odadan çıktı, kapıyı kilitledi ve şirketi hızlıca terk etti. Eve döndüğünde hızlıca odasına çıktı. Kendini duşa, soğuk suyun içine attı. Buna ihtiyacı vardı. Çıktığında yatağa oturdu. Uzunca süre uzandı. Kafasını toplamaya başladı. Kimdi bu Sevim? Babamın eski sevgilisi diye düşündü. Belki de Damla'da onun bebeğiydi. Hemen Google'a girdi aramaya başladı. Her türlü olasılığı denedi. Sevim adında birine rastlamadı. Sonra babasının arkadaşlarını taradı. 1988 yılına gitti. Çünkü ne olduysa ablası o yıl ölmüştü. Tekin Ertekin ve sayısız Google haberine baktı. Sonunda bir habere rastladı. Fotoğraflı habere. Babasının yanında, sert bakışlı elinde kadeh kaldıran başka bir adama rastladı. Bu kişiyi daha önce hiç görmemişti. Evet, babasının arkadaşı olmadığına emindi. Peki o zaman neden o yıllarda çok samimi bir poz vermişlerdi? Hakan'ın yeni hedefi belliydi. O adamı bulmak. Bunun için sadece zaman gerekliydi. Ama Hakan'da sabır gittikçe tükeniyordu...

Melisa uzun bir sürenin ardından iyice toparlanmıştı. "Erdem hayatına devam ederken ben neden etmeyeyim ki?" diye düşündü. İçten içe onu çok özlüyordu. Hala seviyordu, evet. Düşüncelerini bir kenara bıraktı, süslendi ve evden, okula gitmek için çıktı. Okulun bahçesine girdiğinde hep şunu hatırlattı kendine, "Erdem pişman olacak, sana geri gelecek. O zamana kadar sabır. Sadece sabır, Melisa." Havalı havalı yürüyerek okulun bütün erkeklerinin ilgisini çekmişti bile. Melisa bunu fark ettiğinde güldü. O sırada Melisa'yı camdan izleyen biri vardı. Dersler bittiğinde kızlar Melisa'yı bir cafeye çağırmıştı. Melisa uykum var diyerek reddetti. Arabasına binmek üzereyken arabasının yanındaki bankta oturan Erdem'i gördü. Sarılmak istese de bu sefer gurur yaptı ve arabaya binerek hızla oradan uzaklaştı. Melisa, restorana gitmişti. En yakın arkadaşı Pınar'la konuşmaya ihtiyacı vardı. Pınar'da gelince oturup konuşmaya başladılar. Melisa,

- Uzun zamandır mesaj atmıyorum ya, tabi değerli olmuşumdur.

- Bak güzelim, sonunda fark etmişsin.

- Evet ama, özür dileyecekti sanki.

- Nasıl yani?

- Bankta oturuyordu. Arabamın yanına gelmiş. Belli ki özür dileyecekti Pınar. Acaba yanlış mı yaptım?

- İşte yeniden başlıyoruz.

- Ya Pınar, dalga geçmesene.

- Ne diyebilirim ki Melisa.

Kızlar konuşmaya devam ederken içeriye Erdem Hoca girdi. Pınar fark edince "Yok artık" dedi. Melisa'da gördüğünde çok şaşırdı. "Okulda yan yana görürlerse dedikodu olur, uzak kalalım" diyen Erdem Hoca, Melisa'nın babasının restoranına gelmişti. Pınar masayı terk etti. Erdem hoca boşalan sandalyeye oturdu ve direkt konuya girdi.

- Senden ayrı yaşayamıyorum.

- Öyle mi? Benden ayrılan sendin Erdem.

- "Affet beni sevgilim. Sensizlik zor." Deyip Melisa'nın elini tuttu. Melisa elini hemen geri çekti. "Burada da kameralar var, hatırlatırım. Hani babamın ya." Dedi.

- İlişkimizi gizlice yaşayalım Melisa.

- Emin misin Erdem? Son kararın mı?

- Eminim, son kararım.

- Nasıl olacak peki?

- Okulda yan yana gözükmeyeceğiz tabii ki, arada sırada nadiren de olsa olur, soru soruyormuş gibi yaparsın. Onun dışında benim ev boş, biliyorsun. Ne zaman istersen...

Melisa, kabul etmekle etmemek arasında tereddütte kaldı. Pınar'a baktı. Pınar uzaktan onları izliyordu ve kaşlarını yukarı kaldırdı. Fakat Melisa çoktan kararını vermişti. Bu 3.kez barışmalarıydı. Bir daha ayrılırlarsa asla barışmayacaktı. Bu kez son dedi, Erdem'e bakarak.

"Erdem Hoca, bu kez son hakkını kullanacaksın. Beni elinde tutsan iyi edersin. Yoksa ellerinden bir yıldız gibi kayıp gidebilirim. Aman dikkat."

İNTİKAM YEMİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin