’Sayın yolcularımızın dikkatine ; lütfen kemerlerinizi bağlayın ve telefonlarınızı kapatın. Londra-Sydney uçağı kalkışa hazır. Sky Havayolları iyi uçuşlar diler.’’ Kaptanın sesiyle bir anda irkildi ve daldığı düşüncelerden sıyrıldı.Telefonunu kapattıktan sonra soğuk Londra akşamının etkisiyle buharlaşan pencereden son bir kez daha, doğup büyüdüğü topraklara bakarak tekrardan düşüncelere daldı. Sahi den kaçmak çözüm müydü yoksa kalıp rutin hayatına devam mı etmeliydi. ‘’Bayım lütfen kemerinizi bağlayın, uçuşa geçiyoruz.’’ Dedi hostes yüzünde sahte bir gülüşle. Yüzündeki makyaj kırışıklıklarını kapatmaya yetmemişti. ’’Pekala ‘’ dedi , koltuğun arasına sıkışan kemeri zorda olsa takarken, sessizliği bıçak gibi kesen bir gürültüyle çalışmaya başlayan motorlar uçağı harekete geçirmeye yetti yavaş yavaş hızlanarak pistte ilerleyen 2008 model Boeing 737 tipi uçak yaklaşık 200 metre sonra hızlanmaya başladı ve saniyeler sonra o mide bulandıran kalkışını gerçekleştirdi. ’’Evet işte buraya kadarmış hoşça kal Londra, hoşça kal .’’ diye mırıldandı tam o sırada yanındaki zarif hatlara sahip altın sarısı saçlarıyla Jennifer Aniston ı anımsatan sert bakışlı otuzlu yaşlardaki kadın dikkatini çekti. ‘’Sydney, gerçekten oraya gitmek için sabırsızlanıyorum.’’ Diye konuşmaya başladı, Chris. Altın sarısı saçlarını yana atıp , ışıkta parıldayan mavi gözleriyle ; ‘’ Ah evet o şehrin büyüsü insanı içine çekiyor, inan senin kadar bende heyecanlıyım.’’ Dedi sıcak bir gülümsemeyle. ‘’Haklısın sanırım uzun bir yolculuk olacak .’’ Kadının dikkatini Chris’in yanı başında duran kitap çekti. ’’Kitabına bakabilir miyim ? ‘’ ‘’Evet tabi ki , nerdeyse bitirmek üzereyim bu kitap gerçekten inanılmaz, üstelik yaşanmış bir olay.’’ Kadın nazikçe tebessüm ederek kitabın yıpranmış sayfalarını karıştırmaya başladı. Gözüne birkaç satır takıldı ve mırıldanarak okumaya başladı.
“Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…” (Lord Byron)‘’Üniversiteyi bitirdikten sonra sahip olduğu her şeyi geride bırakan bu genç adam kendini uçsuz bucaksız bir serüvenin içinde buldu . Alaska! Binlerce kilometrelik yolu aşarak Alaska’nın tam kalbinde ,kaderini doğanın insafına bıraktı. Mutluydu aslında , başarmıştı ,hayalini gerçekleştirmişti. Ama talihsiz genç adamın sevinci pekte uzun sürmemişti. Kendine çok fazla güvenişinden mi yoksa tecrübesizliğinden mi bilinmez, koca kışı iki buçuk kilo pirinçle geçirebileceğini sanmıştı ve sonunda bedeni açlığa dayanamayıp bitkin düştü. Son günlerini sefalet içinde geçirdi, terkedilmiş eski bir otobüsün içinde.’’ Diyerek kitabı biraz olsun özetlemişti Chris. ’’ Bu gerçekten etkileyici ve dostumuz biraz tecrübeli olsaydı belki de hayatta kalabilirdi . Doğa muhteşem olduğu kadar, bir insan için oldukça merhametsizdir. Hele de Alaska gibi bir yerde tek başınaysa .’’diye karşılık verdi. ’’Bu arada ben Chris, Christopher Miles . ‘’ ‘’Memnun oldum Chris , benim adım Isabella Walker aslında bana kısaca Bella’da diyebilirsin .’’Sydneye neden gidiyorsun Bella ? ‘’ ‘’Eeee , ben National Georaphic dergisi için çalışan bir fotoğrafçıyım ve son sayısı için Sydney’de daha önce keşfedilmemiş sualtı mercan resiflerinin derinliklerinde yaşayan balık türlerinin fotoğraflarını çekmek için görevlendirildim. Aylardır böylesine ilginç bir iş almamıştım.’’ Tanrım bu işi seviyorum evet. Bana kalırsa fotoğrafçılık dünyasına katılmalısın inan bana bırakamayacaksın .’’ ‘’ Bunu duymak güzel senin adına sevindim harika fotoğraflar yakalayacağından eminim , umarım Sydney’deki yeni hayatımda bende sanat adına bir şeyler yapabilirim.’’ ‘’ Yeni hayatımda ‘’ diyerek araya girdi şaşkın bir ifadeyle Bella. ‘’ Ne yani bundan sonra Sydney mi yaşayacaksın ? ‘’ Evet geçen hafta öyle bir karar aldım hayatıma yeni bir sayfa açmalıydım belki de yıllardır ihtiyacım olan şey buydu .’’Bir gece aynanın karşısına geçtim ve kendimi ve yaşadığım hayatı gözden geçirdim .Artık vakti gelmişti , gitmeliydim.’’ Dedi düşünceli bir tavırla. ‘’Anlıyorum. Peki ailen ne olacak , dostların … ?’’ ‘’Babamı hiç göremedim .Annemi , ben doğmadan terk etmiş . Yıllarca annemle yaşadım . Babamın yokluğu hiç aratmadı . Ona çok şey borçluyum.Ne yazık ki geçen yıl annemi kaybettim ve bu beni çok ama çok derinden etkiledi. Onu kaybettikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.’’dedi gözleri dolan Chris. ‘’ Ben , ben çok üzgünüm .’’derken elini Chris’in dizine koydu ve ‘’ Her şey düzelecek Chris , yeni bir hayat seni bekliyor. ‘’ Haklısın .’’Bir anda sessizlik oldu ve Chris , pencereden öfkeyle çarpan şimşeklerin saçtığı göz kamaştıran ışığını izlemeye başladı. Alpler azda olsa gözüküyordu .Güneş çoktan batmış ,saat sekiz olmuştu bile. Kafasını çevirip etrafa baktığında bir çok yolcunun çoktan uyuduğunu fark etti. Bella da günün yorgunluğuna yenik düşüp uykuya teslim olmuştu. Cama çarpan yağmur damlaların eşliğinde kitabının kalan son 50 sayfasını okumaya devam etti.
Fırtına şiddetini arttırmış acımasızca uçağı sarsıyordu. Saatler on iki kırk beşi gösterdiğinde uçak, Hint Okyanusu semalarında karanlığın içerisinde beyaz bir leke gibi ilerliyor pencerelerden fırtınanın korkutucu yüzü insanı ürpertecek şekilde yansıyordu. ‘’ Bayanlar baylar kaptanınız konuşuyor , olumsuz hava şartlarından dolayı uçağımız zaman zaman sarsılabilir. Lütfen panik yapmayın, her şey kontrolümüz altında . ‘’ ‘’Birileri size her şey kontörlümüz altında diyorsa emin ol başınız dertte demektir.’’ Dedi , yüzünde bir katilinki kadar soğuk bir ifadeyle. ‘’ Hadi ama Chris bu kadar karamsar olma sadece bir fırtına , güven bana hiçbir şey olmayacak.’’ Derken sol pencerelerden parlayan beyaz ışık ve ardından gelen olağan üstü yıldırım sesiyle, herkes bir anda irkildi ve tedirgin bir şekilde dışarıyı izlemeye devam etti. Bir kaç dakika sonra uçak adeta bir salıncak gibi sallanmaya başladı. Raflardaki bavullar birer birer yere düşerken hostesler her ne kadar soğuk kanlılığını korumaya çalışsa da tedirginlikleri yüzlerinden okunuyordu buna rağmen yolcuları sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan da tepeden açılan maskeleri yolcuların başlarına geçirmelerini ikaz ediyorlardı .Saniyeler geçtikçe sarsıntılar daha da artmaya başladı. Uçağın etrafında çarpan şimşekler, bulutların korkunç görüntüsünü gözler önüne seriyordu. ‘’Bella fırtına gittikçe şiddetini arttırıyor . Bu hiç iyi değil !’’ ‘’Chris çok korkuyorum!’’ ‘’Lütfen sakin olun büyük bir fırtınanın içindeyiz kısa süre sonra çıkmış olacağız lütfen panik yapmayın .’’ kaptanın sesi kulaklardaki çığlık seslerinin yerini aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
''KAÇIŞ''
ActionDüşen uçak sadece bir başlangıçtı . Peki ya cennetin içinde cehennemi yaşamak .