-27 Ocak-
Merhaba Sunya,
Bugün üçüncü günüm fakat tarihin farklı olması bu işi bozuyor, çok komik bir hale getiriyor bana kalırsa.
Dün saatlerce düşündüm ve birkaç gün sonra ölecek bir kızın, yani benim, böyle değişik olması komiğime gitti. Aslında dizilerde, filmlerde ya da kitaplarda hep edebiyat yaparlar, duygusal olurlar. Fakat ben öyle olamıyorum. Sonuçta bu koskoca dünyada yaşayacak birkaç günüm kalmış, değil mi?
Of, konu değiştirmede hiç iyi değilim bu yüzden çabalamayacağım. Direkt yazacağım yazmak istediklerimi.
Bugünün tarihi, yani bu yazının başında olan tarih, çok özel birisinin ölüm yıldönümü Sunya. Eminim ki kim olduğunu çok iyi anlamışsındır. Belki de bunu diyerek canını yaktım, özür dilerim gerçekten. O gün o kişiyi kaybettiğinde acı çektiğini gören tek bendim, ya da ben öyle sanıyorum. Biliyorum bu defteri senin için yazmam ve sana vermem belki hiçbir şeyi değiştirmeyecek sende ama, senden bir şey istiyorum bugün. Tarih çok alakasız fakat bu yazıyı okuduğun tarihte onu, intihar ederek ölen arkadaşını, ziyaret etmeni istiyorum senden.
Aslında şu an bu yazıyı Ocak ayında yazıyorum fakat bir günüm kaldı, defter sana ne zaman ulaşır bilmiyorum. Tek isteğim bu kısmı ayın yirmi yedisinde okuman, Sunya.
Sen çok kusursuzsun Sunya ve bu kusursuz kızın acı çekmesi canımı yakıyor. Lütfen, mutlu ol artık. Şimdi diyeceklerimden dolayı belki sana olan sevgimden şüphelenebilirsin ama şüphelenme, çünkü seni gerçekten seviyorum Sunya.
Acı çekmene dayanamıyorum ve acını paylaşmak istiyorum. Ancak ben birkaç gün sonra olmayacağım, yaralarını saramam ki...
Bu yüzden hala bu yazıyı okuyup önemsiyorsan, senin yaralarını sarabilecek birini sev. Eminim ki senin yaralarını sarabilecek birini seversen o da seni sever, çünkü senin eşsiz olduğunun farkında olacaktır.
Ah, yeter bu kadar duygusallık. Bunların hiçbiri bana göre değil, ben bu kadar duygusal bir kız değilim! Yaptıklarıma bak, sanki benim yerime başkası geçmiş gibi! Her neyse, sana bir anı anlatmak istiyorum Sunya.
Lisenin üçüncü yılıydı, belki beni aptal liseli bir öğrenci sandın fakat yanıldın. Seninle aynı yaştayım ve tahmin ettiğin üzere, çocukluktan beri seni seviyorum. Biliyorum, sana bir anı anlatacağımı söyledim fakat şuna bir bak! Gelmiş yaşımı belirtiyorum, aslında bir önemi yok ki... Öleceğim birkaç günün sonunda. Bu yazdıklarımı boşver, istersen unutabilirsin. En baştan başlıyorum şimdi.
Dediğim gibi, lisenin üçüncü yılıydı. O zamanlarda buzlar kraliçesiydin fakat arkadaş çevrene değildin. Şimdi arkadaşlarına da öyle davranıyorsun sen. İşte, bende o zamanlar çok asi ve her şeye diklenen bir kızdım. Güldüğünü hissedebiliyorum, gülme ama. Bu yazdıklarımla o zamanki kişiliğim hiç uyuşmuyor ve biliyorum ki bu sana komik geliyor. Ama gülme, gerçekten öyleydim. Konuya geri dönelim, nerede kalmıştım? Asi ve her şeye diklenen bir kızım demiştim. İşte herkese dikleniyordum ve bu kötü huyum yüzünden bir gün ceza yedim. İnanabiliyor musun, koskoca okul müdürüne diklenmiştim! Cidden aptalın tekiymişim, aslında hala öyleyim. Neyse... Yediğim ceza çoğunlukla verilen bir şeydi, kütüphane düzenleme falan işte.
Okul çıkışı oflaya puflaya kütüphaneye inmiştim. Tabii müdürü o kadar sinir etmiştim ki, fazla dağınık olmayan kütüphaneyi bana gıcıklık olsun diye tamamen dağıttırmıştı. Benim yaşıma inmişti resmen! Kısaca o gün eve çok geç gidecektim. Dakikalarca, saatlerce uğraştım kütüphanenin dağınıklığıyla. Arada bir müzik açıp dans ettim ya da kendi kendime mola verdim, bu sıkıcı cezayı kendim için eğlenceli hale getirdim. Aradan baya zaman geçmiş ve artık karanlık çökmüştü, bende son rafı düzenliyordum. Şansa bak ki üst rafları düzenliyordum ve yine şansa bak ki dengemi kaybetmiştim. Öyle düşünüldüğü gibi biri tarafından da tutulmadım, kıçımın üstüne düştüm bildiğin. Tepki verememiştim, şaşkınlıktan gözlerimi açıp mavi ekran vermiş gibi kalmıştım. Ki seni farkettiğimde normale dönmüştüm. Yansımanı görüyordum, uzaktan bana gülüyordun. Gören herkes halime gülerdi, buna bende dahil.
Fakat, tuhaf bir şey vardı. Tuhaf olan senin orada olman ya da başka bir şey değildi. Gülümsemen, evet tuhaf olan gülüyor oluşundu. Neden mi? Çünkü sen öyle küçük bir şeye ya da olur olmaz şeylere gülmez, gülümsemezdin. Bu benim için mucize sayılırdı. Ve inan bana, bana gülümsüyor oluşun en büyük mutluluğumdu. Belki orada bana öylece gülüyor oluşun tesadüftü belki de... bilmiyorum işte.
O gün kalan rafları benim yerime dizmiştin ve beni eve bırakmak için ısrar etmiştin. O gün çok şaşırdım, buz kraliçesi Sunya'nın bana böyle davranması beklenmedikti benim için. Gerçekten ama, ciddiyim. Eve gidene kadar gözlerim kocaman bir şekilde bir sana bir de yere baktım hep. Bu kadarla bitmedi aslında, şaşırdığım başka bir şey daha yaptın Sunya. Yüzüme gelen bir tutam saçı parmaklarına doladın ve bana gülümsedin. Ardından şunu söyledin;
'Saçlarını boyadığın renk, içindeki güzel ruhunu çok güzel yansıtmış. Seni cidden sevdim.'
Bunu dediğinde ağzımı açtım ama konuşamadım. Kalbim çok hızlı attı ve bende bıraktığın etkiyi bilmeden gittin. Bana değer verdiğini hissettim, daha doğrusu birinin bana değer verdiğini.
Beni etkileyen iltifatın değildi aslında. Saçım için söylediklerindi. Saçım o zamanlar asiliğimin verdiği ruh haliyle, gece mavisi ve mor karışımı bir şeydi. Mor sevgiyi, mavi ise özgürlüğü temsil ederdi. Bu yüzden öyleydi saçlarım, dediğin gibi ruhumu yansıtıyordu. Beni tanıyan veya tanımayan herkes saçlarımın böyle oluşuyla alay ederdi. Çünkü sert görünüşüm ve davranışlarımın yanında saçlarım çok tatlı kalıyordu. Ama sen alay etmedin, neden saçımı bu renklere boyattığımı anladın.
Fakat şimdi, siyah saçlarım. Uçları da birkaç ay önce akan mor-mavi karşımı renkte. Senelerce saçımı öyle kullandım fakat bir gün yaşama isteğim yok olduğunda bir daha boyatmadım. Eski rengine döndü saçlarım. En doğal halimle gitmek istiyorum bu dünyadan çünkü.
Neyse, bu kadardı sanırım. Eğer bir gün sende özgürlüğe ve sevgiye muhtaç olursan sana tavsiye, benim gibi boya saçını. Eminim çok güzel olacak.
Ah, fazla uzun yazmışım bu sefer. Gevezelik yaptığım için affet beni Sunya. Şimdi gitmeliyim, uyku vakti çünkü. Ve yarın olduğunda, son kez bu deftere yazdığımda, ben gitmiş olacağım. Yarın tekrar ve son kez görüşmek üzere. Bir gün birbirimize hoşça kal dediğimizde, ben gerçekten gitmiş olacağım Sunya. Ben hoşça kal dediğimde sadece bunu demiş olacağım, ama eğer bunu okuduğunda sende dersen işte o zaman gideceğim.
Seni seviyorum, kendini sev lütfen. Yarın yeni bir anıyla ve seninle görüşmek dileğiyle Sunya.
[🌗]
Selam!
Bu bölüm önceki iki bölüme göre baya uzun oldu gibi. Umarım beğenirsiniz.
Biliyorum, çok duygusal olması gerek fakat karakterin kendisi böyle olmayınca olmuyor işte.
Oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum!
Görüşürüz, sizi seviyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- SUNYA -
FanfictionMerhaba Sunya, Bu deftere senin adın verdim, çünkü içimi sana dökmeye ihtiyacım var. Ayrıca kendini sevmen içinde yazıyorum. Çok değerlisin sen, bunu unutma.