1

33 5 20
                                    

Belki diye hayal ettiğimiz hiçbir şey neden gerçekleşmedi öylesene bana...

Belki demiştik belki evleniriz, bahçeli bir evimiz olur, iki çocuğumuz olur, bir kız biri erkek,  çocuklarımızın ayrı ayrı odası olur ,birinin odasını maviye boyarız birini pembeye ... 

Evimiz üç katlı olur demiştik. Salon ve mutfak birinci katta olur.  Griyi koltuklarımızın ortasında beyaz yumuşak bir halı, halının üstünde siyah bir cam masa. hatırlıyor musun ben sana çok yalvarmıştım amerikan mutfak olsun diye... Oysaki ortada hiçbir şey yoktu. Sevgili olduğumuzu ailelerimiz bile bilmiyordu.

İkinci katta çocuk odaları ve misafir odası olsun demiştik. 

Kızımız ışıl'ın odası pesbembe olacaktı. Bir prenses odası gibi... Yatağının üstünde pembe tüller olacaktı, ışıklı bir makyaj masası, beyaz bir yatağı, krem bir çalışma masası, yine pembe bir gardolabı...

Oğlumuz Anıl'ın odası masmavi olacaktı. Bir ağaya yakışır gibi... Mavi bir yatağı olacaktı. Beyaz Br çalışma masası, yine mavi bir gardolabı olacaktı.

Hatta şöyle bir karar almıştık. Hem ışıl'ın hem de anılın pasında banyo ve tuvalet olacaktı. Böylece tuvalet  kavgası yapmalarına gerek kalmayacaktı.

Sıra en sevdiğim kısımda. Bizim odamızda... Çatı katında olacaktı. Tavanı ful cam olacaktı. İkimizin de sevdiği gibi odada ahşaplar hakim olacaktı. Ahşap bir yatağımız olacak krem bir nevresim takımı olacaktı... Kahverengi yine ahşap bir gardolabımız olacaktı. Gardolabın yanında krem bir kapı olacaktı içerinde kremlerin hakim olduğu bir banyo olacaktı. Bir küvet, bir lavabo, bir duş kabini. odada iki tane masa olacaktı biri benim makyaj masam biri senin çalışma masan.

Ah ne unuttum diye düşünüyordum. Senin çalışma odanı ve çocukların oyun odasını unutmuşum. Çocukların oyun odasının bir tarafı kızımız bir tarafı oğlumuz için olacaktı. ortadan bir perde ile ayıracaktık yarıya kadar mavi yarıya kadar pembe olacaktı. Okula başladıklarında da kütüphane ve bilgisayar alacaktık.

Senin çalışma odansa çok modern olacaktı. Kocaman bir kütüphanesi olacaktı. büyük bir çalışma masası, deri koltuklar. Tabi silahların için de bir gizli oda olacaktı. ben arada odana gelecektim sen çalışırken sana masaj yapacaktım. Arkanı dönecektin bana sarılacak-

''sayın yolcularımız, uçağımız henüz terminale yanaşmamıştır, kemerlerinizi çözmeyiniz, yerlerinizden kalkmayınız, dolapları açmayınız...'' anonsla düşüncelerimden sıyrıldım ve yanımda oturan anıl ve ışıl'ın kemerlerini kontrol ettim. yavrularım uyuyordu. 

Sayi ne kadar oldu ben mardinden sürgün edileli. tam 6 yıl oldu. aslında beni amerika'ya 3 yıl diye gönderdiler ama ben çocuklarımın  güvenliği için 6  yıl gelmedim. 3 aylık hamileydim beni mardinden gönderdiklerinde. 

uzanıp ilk önce anıl'ımın sonra da ışıl'ımın yanaklarından sulu sulu öptüm. ''haydi ballarım geldik. uyanında inelim uçaktan'' ikisi de beni başınla onayladılar ve gülümsediler. 

Uçak durduğunda ikisinin de kemerlerini çözüp montlarını giydirdim. Nisan ayı olmasına rağmen mardin sabahları çok soğuk olurdu.

Bavulları alıp taksiye bindiğimizde camdan mardin yollarını izlemeye başladım. Çok değişmişti ben yokken buraları. Büyük büyük binalar yapmışlar değişik değişik kafe tarzı yerer açmışlar. burası da bir mini istanbul olmuş.

'' Verdiğiniz adres burasını gösteriyor'' taksiciyi başımla onaylayıp parasını ödedim ve arabadan indik. Derin bir nefes çektim içime ah benim toprak kokulu mardinim.

Saatlerce bu soğukta bu sokaklarda yürüyebilirdim ama ışıl ve anıl hasta olabilirdi. 

Kapıda duran korumalar beni gördüğüne şaşırsa da birşey demeyip kapıyı açtılar. Çocuklarımın elini  sıkı sıkı tutup konağa girdim. Her zaman olduğu gibi geniş ailem balkonda  toplanmış kahvaltı ediyordu. 

Avlunun orasında durdum ve tüm konağı inletecek kadar bağırdım ''Ben geldim Mehmet ağa!!'' ışıl ve anıl bana doğru yaklaşıp elimi sıkıca tuttular. Onlara güven verircesine baktım. 

Çok geçmeden tüm konak halkı karşımda dikilmişti. ''Ne işin var senin burada?'' alayla güldüm ve '' ne o evime gelemez miyim?'' abim konuşmaya başladığında ona baktım ''gelebilirsin tabii kardeşim'' mehmet ağa öfkeyle bana baktı ve ''defol git bu evden!'' bağırmasıyla anıl ve ışıl arkama saklandı. ''bu evin ağası benim ve son sözü ben söylerim. burada kalacaklar. bitti. Ayşe 3 kişilik yer aç sofrada hemen. hoşgelmişeniz zeynebim'' bana sarılan abime bende sarıldım ve ''hoşbulmuşuz abi'' dedim. 

Abim  benden ayırıldı ve yere çömelip ışıl ve anıla kollarını açtı. Anıl benden onay beklemeden kardeşinin elini tuttu ve abime gidip sarıldı. Ah be anılım baban da böyle. Kimseden emir yada onay almaz. '' Adlarınız ne bakayım sizin'' anıl ışıl'In utangaç olduğunu ve söylemeyeceğini bildiği için '' benim adım anıl ikizimin adı ışıl'' abim ikizlerimi kucağına aldı ve ayağa kalktı. 

Uzaktan bize bakan Efe'ye kollarımı açtım ve koşarak yanıma geldi ve sarılıp ayaklarımı yerden  kesti. ''ablacığım benim ne kadar özledim seni bilsen'' yanağından öptüm ve ''bende özledim hepinizi ablacığım. Senin düğünün olmasa gelmeyi planlamıyordum''

Efe ışıl ve anıl ile tanıştırken bende yengemle sarıldım. Gözüm uzaktan bizi izleyen gözü yaşı anama takılınca ister istemez gözlerim doldu. ah anam ne üzdüm seni. 

Koşarak yanına gittim ve o tombik ellerinden öptüm. Bana sıkı sıkı sarılınca ikimiz de hazırda duran gözyaşlarımızı serbest bıraktık ve hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başladık. Konaktaki mehmet ağa -aslında artık o ağa olmadığı için ona AĞA dememe gerek yoktu- hariç herkesin gözleri dolmuştu. 

Sarılmamızı bölen ışıl'ın ağlaması oldu. ''anne ağlama yoksa bende ağlarım'' anıl ışılın yanına gitti  ve sıkı sıkı sarıldı . Annemden ayrılıp kollarımı açtım. bebeklerim gelip sıkı sıkı bana sarıldılar.

''Bu kadar sulu gözlülük yeter hadi gelin kahvaltı yapalım.''  Efe'nin dediğine güldüm. ah benim şakacı kardeşim.

Herkes ne kadar değişimişti. abimin boyu uzamış sakal bırakmıştı.  42 yaşında olmasına rağmen hala 35 yaşında gibi gösteriyordu. Yengem her zaman olduğu gibi hala 30 yaşında gösteriyordu. Efe büyümüş delikanlı adam olmuştu. annem biraz yaşlanmıştı. yada şöyle diyeyim yaşadıkları onu yaşlanmaya zorlamıştı. Etrafa göz gezdirdim ama göremeyince aklımdaki soruyu abime sordum. ''abi selim abim, sude yengem,  burak nerede?'' elini anlına vurdu ve ''söylemedim dimi selim , sude ile birlikte annelerine kahvaltıya gitti. Burak  da arkadaşlarınla kahvaltıya gitti.''

Şimdi siz  burak'ın kim olduğunu merak ediyorsunuzdur. Onlar abimin çocuğu benim de yeğenim.15 yaşında. 

''abi sude ablanın annelerine bende gidebilir miyim? nilay'a ve abimlere süpriz yapmak istiyorum.'' abim gülümsedi ve '' efe ile gidersiniz hem efe da nişanlısını görmüş olur''  hayretle efeye baktım. demek canın 2 hafta sonra evleneceği kız nilaydı. 

kahvaltıdan sonra odama çıktık ve ikizlerimi hazırlayıp kendim de hazırlandım.

Selammmmm. Mükemmel bir kurgu ile ben geldim. Nasıl ama benden hiç Mardin konulu bir kurgu beklemezdiniz dimi. Bu kurguyu çok önce yazmaya başladım. Ama içinden şimdi atmak geldi. Yeni bölümün gelmesi uuzn sürebilir. Sizi seviyorum Bol bol yorum yapın.

Perestiş ne demek?

Kapak nasıl olmuş?

Zeynep?

Mehmet Ağa (zeynebin babası)?

İkizler;

Işıl?

Anıl?

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin