Saat gece yarısı ikiyi gösteriyor. Uykum yok ve tek başıma olmaktan keyifsizim. Tüm odalar karanlık, kalkıp ışığı açmaya üşeniyorum fakat karanlıktan korkmuyor da değilim.
Telefonumu elime alıp babamı aramayı düşünüyorum,onlar bizden 13 saat geride. Muhtemelen onlarda yeni yeni öğlen oluyor.
Babam ve üvey annemin işte olduğunu bildiğim için onları aramaktan vazgeçip yataktan kalktım. Oturdukça bunaldığım ve duvarların üstüme geldiği bu saçma ev şuandan itibaren bensiz bir gece geçirecek.
Pijamalarımı çıkarmadan üstüme bir hırka giydim, anahtarımla telefonumu aldım ve terliklerimi giyip kapıyı kitledikten sonra komşularımı uyandırmamak adına sessizce merdivenlerden indim.
Ellerimi ceplerime koydum ve sokağın sonuna doğru yürümeye başladım. Aklım hâlâ Jeon Jungkook'un bana verdiği kağıttaydı, üstünde bir harf dahi yoktu,bomboş ama özenle kesilmiş bir kağıt parçasıydı sadece.
Birinin saçma bir şaka yaptığı düşüncesi mantıklı gelmeye başlamıştı. Belki de Jungkook kağıdı kemerime kendisi koymuştu,ve benimle dalga geçmek istemişti.
Sokağın sonundaki parkı görünce adımlarımı hızlandırdım gece olduğu için kimsecikler yoktu.
Grili,beyazlı, turunculu neredeyse rengarenk ufak bir kedi salıncaklardan birinde uyuyordu, fakat adım seslerimi duymuş olmalıydı ki endişeyle başını kaldırdığında yanına çömelip boynunu sevdim. Mırıldanmaya başladığında ve gözlerini kapattığında çok rahatlamış hissettim.
Hayvanlar cidden bana bedava terapi sağlıyordu,ve dünyadaki tüm insanların bunu anlamasını istiyordum.
Eğer üzgünsek, yanlızsak,bir akvrayum balığı bile,kesinlikle,biz insanların hayatını degiştirebilecek bir güce sahip.
Çömelmekten dizlerim ağrıdığında doğruldum ve tekrar uyanan kediyle göz göze geldim. Karşıdaki banka doğru yürümeye başladığımda salıncaktan inip bana doğru koştu. Sanırım kader onu bana göndermişti.
Banka oturduğumda kedi hiç çağırmamı beklemeden kucağıma çıktı ve sanki hiç uyanmamış gibi uykusuna devam etti. Tüylerini biraz daha sevdim ve tekrar ne kadar güzel olduğunu farkettim. Turuncu kısımları çok olmasa bile içimden ona Karamel demek geçmişti.
Bir yandan kediyi severken kafamı geriye doğru attım. Bugün aklımdan çıkmıyordu.Çok önemsenecek bir şey olmamıştı fakat,neredeyse hiç tanışmamamıza rağmen Hoseok ve arkadaşlarının beni dışlamayıp aksine yanına çağırması beni inanılmaz mutlu etmişti.
Telefonumun ekranını açıp yavaş yavaş üç buçuğa gelen saatle yüzleştim. Pek umrumda değildi ama babam böyle bir şey yaptığımı bilse muhtemelen kafayı yerdi. Bende vicdan azabı çekmek yerine hiçbir şey olmamış gibi davranmayı seçtim ve kedinin tüylerini okşamaya devam ettim.
Gecenin sessizliği ve yıldızlar kendilerini sergilerken geceye ait olmayan birkaç ses duymuştum. Farklı kişilere ait olduğunu anladığım seslerin hepsi kızlara ya da hepsi erkeklere ait değildi. İki sokak ötede bir bar olduğunu hayal meyal anımsarken umursamamaya karar verdim ve sesin sahiplerinin görünmesini bekledim.
Beş dakika kadar sonra beklediğim olmuştu. Bardan çıktıklarına emin olduğum 2 kız ve 1 erkek vardı. Erkeği tanıdığımı farkedince rahatsız olmuştum. Gürültülü bir şekilde parka girdiklerinde yavaşça kediyi kucakladım ve banktan kalktım.
Geri eve doğru yürümeye başladığımda gençlerin sesleri sokakta yankılanıyordu.
***
Sabah yatağımdaki tuhaf çıtırtılarla uyandım. Karamel adını verdiğim kedi kesinlikle dışarıda kalmayı kabul etmemiş zorla içeriye girmişti. Şuan ise yatağımda yatıyor ve tırnaklarını törpülemek için mavi yorganımı kullanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Same Masks | JJK
FanfictionJungkook aramızdaki mesafeyi kapatıp karşıma geldiğinde istemsizce gülümsedim,siyahı pek sevmesem de onun üstünde çok asil görünüyordu. "Günaydın." dedi ve gözlerine giren saçlarını geriye atıp gülümsedi. "Yanımda parlıyorsun, havanın bu kadar güneş...