Kızım

217 28 47
                                    

Sadık Mertoğlu yüzündeki mide bulandırıcı gülümsemeyle kadının zaten yırtılmış olan tişörtünü tamamen üzerinden çıkardı. Karın kısmında daha önce fark etmediği bir bandaj vardı kana bulanmış şekilde. Demek bu yüzden tişörtü kırmızı renkteydi. Karnına vurduğu sırada yarasını kanatmış olmalıydı. Peki neden yaralanmıştı? Basit bir barmen değil miydi Alev Aktaş?

Öğrenmesinin pek de önemli olmadığını fark ettiğinde başını sallayarak baygın bedenine doğru eğildi. Zaten elli üç saati dolduğunda ölmüş olacaktı. Ne önceki yaralarının, ne de şu an yapacağı şeyin önemi vardı onun için. Hiçbirine üzülmeye zaman bulamayacaktı. Dudaklarını kadının boynuna bastırdığında dış dünyaya kendini öylesine kapatmıştı ki, evin kapısının kırıldığını duymamıştı.

Adamlarına kimseyi sağ bırakmamasını emredip yukarı kata kalbindeki korkuyla koştu. Hazan Çamkıranı takip etmek için görevlendirdiği adamdan kadının Ali Mertoğlunun yanında olmadığını öğrendiği andan beri korku içindeydi. Çünkü biliyordu. Sadık Mertoğlu iğrenç biriydi. Hazana zarar vermek konusunda tereddüt etmezdi. Kadın bu göreve atandığından beri tetikte olmasının nedeni buydu. Zarar görebileceğini biliyordu. Ve şimdi düşündüğü şey olmuştu. Değerlisi zarar görmüştü.

Yukarı kattaki tek odanın önüne geldiğinde beklemeden kapıya tekme attı. Açılan kapının ardındaki manzara kısacık bir an duraksamasına neden olmuştu. Kadın vücudundaki tüm güç çekilmiş gibi zorlukla Sadık Mertoğlunu omzundan tutarak itmeye çalışıyordu. Onun aksine gücü yerinde olan adam ise dudaklarını kapıdaki kişinin midesini bulandıracak şekilde Hazanın üst vücudunda dolaştırıyordu. Hızlı hareketlerle ilerleyip silahının arkasıyla Sadık Mertoğlunun başına vurup yere düşmesini sağladı. Vurduğu nokta bayılmasını sağlayacak kısımdı. Bu yüzden daha fazla uğraşmasına gerek yoktu. Silahını geri beline koyup yatağa oturdu. Temiz olduğundan emin olduğu battaniyeyle kadının titreyen bedenini örtüp yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru taradı. Hazan neredeyse hareket bile edemiyordu.

"Hazan, beni duyuyor musun?" Dokunursa korkacağından endişelenerek battaniyenin üzerinden elini tuttu. "Hadi, bir şey söyle. Gidene kadar dayanacağını bileyim yeter."

Hazan onu kurtaran kişinin dudaklarından dökülenleri duymuyordu. Hem ilaç, hem de az önce yaşamak üzere olduğu şeyin korkusu zihnini dondurmuştu. Sadece etrafını saran kokuyu algılıyordu. Güven verici koku. Aile kelimesini hatırlatan koku. Vücudundaki gücün son kırıntılarıyla tanımadığı kişinin kıyafetini avucunda buruşturarak "Baba," diye fısıldadı. Fazlasına gerek de yoktu zaten. Kadının sesini duymak için can atan kişi bir an bile beklemeden güçsüz bedenini kendine çekerek sardı. Bir eli sırtını okşarken, diğeri saçlarındaydı.

"O şerefsiz değilim ama buradayım, kızım. Zarar görmene izin vermeyeceğim. Bir daha kimse sana dokunamayacak, canını yakamayacak. Söz veriyorum, kızım. Söz veriyorum."

***

"Baba! Anne! Bırakma beni! Baba!"

Yağız kulaklarına dolan bağırışlarla uykusundan sıyrıldığında kaşlarını çatarak etrafına baktı. Gece Hayat huysuzlandığı için yanına gelmiş, yanında kalmasını istediği için de onunla birlikte uyumuştu. Duyduğu bağırış ise Hazana aitti. Küçüğü uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalktı. Odadan çıktığı sırada kapıyı da kapatmıştı Hayatın uyanma ihtimaline karşı. Kızları yeterince şey görmüştü, fazlasına gerek yoktu.

Kadının odasına girdiğinde gördüğü manzarayla duraksadı. Hazan daha dün gece tanıştığı kadının kollarına sığınmış, sessizce gözyaşlarını akıtıyordu. Ondan hayatını alan adamın kızına sarılmıştı kabusundan uyandığında. Yağız Ferdi sayesinde Melisa Aksunun kim olduğunu öğrenmişti. Yaşlı adam gerçekleri öğrendiği an gence mesaj yazmıştı Hazana dikkat etmesi için. Yağız ise sessiz kalmayı tercih etmişti çünkü biliyordu. Melisa Aksuyla geçirdiği her an geçmişinden kurtulması için gerekliydi. Kadının babasının açtığı yaralara iyi gelmesi gerekiyordu. İlk adımı da atmıştı zaten. Kocasından kendisini kurtarmaya gelen başkomiseri kurtardığı zaman merhem olmaya başlamıştı. Hazan bu yüzden ona evini açmıştı. Tek sebep güvende olmalarını istemesi değildi.

Sessiz adımlarla yatağa yaklaşıp boşta olan kısma oturdu. "Gerisini ben hallederim," diyerek kadına gülümsedikten sonra Hazanın titreyen bedenini göğsüne çekti. Melisa odadan çıkana kadar saçlarını okşamak dışında bir şey yapmamıştı. Yalnız kaldıkları anda da dudaklarını alnına bastırıp "Yanındayım, güzelim," diye fısıldadı. Hazan burnunu adamın kokusunun kaynağına yaslamış derin nefesler alıyordu. Dün gece ona anlatıp anlatmamak konusunda tereddüt etmişti. Bilmiyordu çünkü. Sığındığı adam bir kez arkasına bile bakmadan gitmişti. İkinci kez gitmez miydi? Hazan için bu sorunun cevabı yoktu. İkinci şansın varlığına inanmıyordu. Hatalar kendini tekrarlardı, yaşadığı hayat boyunca buna bir çok kez şahit olmuştu. Kabuslarına bile kendini dahil etmeyi başaran bu adam da onu ikinci kez terk edecekti, emindi. Yine de o an gidecek başka kimsesi yoktu. Çünkü Hazan Çamkıran için böyle bir hayat yazılmıştı. Kimsesizliğe mahkum şekilde sonlanacak bir hayat.

"Melisa Aksu... O adamın kızı. Yurt müdürünün kızı."

"Biliyorum."

"Hayatımı mahveden adamın kızı hayatımı kurtardı."

"Sen de onun hayatını kurtardın, güzelim. Karşılıklıydı. Hatta sen hem onun, hem de oğlunun hayatını kurtardın, yani ona borçlu değilsin."

"Sormaya korkuyorum, biliyor musun? Babanı nasıl kaybettin? Neden öldü?  Yurttaki kıza neler yaptığını biliyor musun? Bunları sormaya cesaret edemiyorum."

Dudaklarını saçlarının arasında dolaştırarak "Hangisinin cevabından daha çok korkuyorsun?" şefkatle sordu. Hazanın bu tarz şeyleri konuşmaktan ne kadar nefret ettiğini biliyordu. Nefretine rağmen kendini açıyor oluşu daha da dikkatli davranmaya itiyordu genci. Küçücük bir yanlışında bile yeniden kapanmasından ölesiye korkuyordu.

"Hepsinden. Babasını nasıl kaybettiğini öğrenmekten korkuyorum. Acaba babam ben arabayı uçuruma, ölüme sürerken yalan mı söyledi? Bunu öğrenmekten korkuyorum. Babam öldürmüşse de korkuyorum, intihar etmişse de korkuyorum."

"İntihar etmiş olması seni neden korkutuyor?"

"Bana yaptıkları yüzünden pişman olmuş olması ihtimalini düşünmek bile midemi bulandırıyor çünkü." Derin bir nefes alarak Yağızın tişörtünün eteklerini avucunda buruşturdu. Farkında değildi ama bu hareketi alışkanlık haline getirmişti. Güç almaya ihtiyaç duyduğu her seferde bunu yapıyordu. "Pişman olup kendisini öldürerek vicdanından kurtulmuş olmasını istemiyorum. Bana onu affettirecek her hangi sebep olsun istemiyorum."

"Ne kadar iyi olursan ol o şerefsizi affetmek zorunda değilsin, güzelim. Affedemezsin. Buna izin vermem," diyerek kadını çenesinden tutup başını kaldırdı. Gözyaşları durmuştu ama kahvelerinin etrafı kan kırmızıydı. "Canını yakan kimseyi affetmeyeceksin. Sebep ne olursa olsun babam, baban, müdür... Hiçbiri affedilmeyi hak etmiyor."

***

Elindeki iki buketin birini Ateş Tanın, diğerini ise Meliha Çamkıranın mezarına bırakıp iki adım geriledi. Eskiden Şafak Çamkıran da buradaydı, mezarı boş olduğu halde. Şimdiyse Hazana en çok değer veren iki kişiye aitti burası, büyük bir sırla birlikte. O sırrı bilek tek kişi de kendisiydi.

"Kızıma yeni bir hayat verdiğin için teşekkür ederim, Ateş Tan." Hayatla Hazanın birkaç gün önce çekilmiş fotoğrafını mezar taşının önüne bıraktı. Ateşin öldüğünü öğrendiği zaman en çok üzülen kişilerden biri de oydu. Kızına bu hayatta en çok değer veren adamın artık aralarında olmadığı gerçeğinden nefret etmişti. Özellikle de Yağız Saygıner Ateşin boşluğunu doldurmak için fırsat kollarken. "Ona iyi baktığın için teşekkür ederim, Ateş. Kızından bile kızım için vazgeçtiğin için teşekkür ederim. Bundan sonra onu ben koruyacağım. Kendisinden de, Saygınerlerden de koruyacağım."

Meliha Çamkıranın mezarına kısacık bir an baktıktan sonra gitmek için arkasını döndü. Ateşe verdiği sözü tutacaktı. Saygınerlerden kimsenin kızına dokunmasına izin vermeyecekti. Bir daha asla.

Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

{Tamamlandı} Saudade | YağHaz |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin