İyi okumalar ...
Pencereden giren güneş ışıkları kapalı olan gözlerimi acıtıyordu . Gözlerimi açmadan elimi cama doğru götürüp yüzüme güneş gelmesini engelledim . Parmaklarımın arasından geçen güneş ışıkları hâlâ yüzüme deyiyordu ama rahatsız edici değildi . Gözlerimi yavaşça açarak yatakta doğruldum .
Halam ?
Yatağın biraz ilerisinde büyüyü yaptığımız alana baktım . Ama ne halam vardı ne de büyüden sonra kalan izler ...
Yatağımdan ayaklarımı sarkıttığımda yanımdaki komidinin üstünde Hope'a yazan katlanmış bir beyaz kağıt gördüm . Yavaş hareketlerle kağıda uzanıp aldım . İnce uzun parmaklarımla kağıdı açarken yine yanlızlığın verdiği huzursuzlukla güzel el yazısını okumaya başladım .
'Sevgili yiğenim ...
Buraya geldiğimde uyuyordun . O kadar güzel uyuyordun ki sabaha kadar seni izledim . Bana eski zamanları hatırlattırdın . Nik , ben ve annen seni sanki kaybedecek bir şeymişsin gibi izlerdik . Bir daha göremiyecek gibi . Lanet olsun ... Buraya böyle şeyler yazmamalıyım .Hope , sabah olduğunda gideceğim . Lütfen artık şu telefonunu kulan . Seni seviyorum .
Seni her zaman ve sonsuza dek (Always and Forever) seven biricik halan Freya .'
Mektuba burukça gülümsedim . Gözümden akan yaşları fark edince elimin tersiyle hemen sildim . Ağlamaktan nefret ediyordum ama iyice sulu göz olmuştum bu zamanlar .
Mektubu komidinin üzerine tekrar bıraktım ve dikkatli bir şekilde ayağa kalktım . Şimdilik iyi ilerliyordum. Yavaşça yürümeye başladığımda dünkünden daha iyi durumda olduğumu gördüm . Geçmişti ve bu iyiye işaretti .
Kıyafet dolabıma gidip lacivert etek ve üstüne sarı bluz giydim . Ayakkabılarımı da ayağıma geçirdikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım .
Saat:11.50 ydi . Kahvaltıyı kaçırmıştım . Zaten yemek istemiyordum . En iyisi dersliğe gitmekti .
Odamdan çıktım ve derslik 5'e yöneldim . Yoluma çıkan kim olursa direk yönünü değiştiriyordu . Ve bu açıkçası hoşuma gidiyordu . Böylelikle saçma saçma konuşmak zorunda kalmıyordum .
Derslik 5 'e girdiğimde 5 öğrencinin bir masada oturmuş seslice tartışıyorlardı . Hepsi masanın ortasındaki bir şeye bakıyorlardı . O kadar dalmışlardı ki muhabbette geldiğimi görmemişlerdi . Onlara doğru yavaş adımlarla yürüyüp bana arkası dönen kızıl saçlı ve sarı saçlı kızın arkasından baktıkları şeye baktım .
'Klaus Mikaelson : The Great Evil'
Bu babam hakkında yazılmış kitaplardan biriydi ve onu okumuştum . 19.yüzyılda yaptıkları şeyler yazıyordu . Ve bunlar hiç de güzel şeyler değildi .
"Söylenenler doğru muymuş ?" Önümdeki kızıl saçlı kız fısıldayarak sarı saçlıya sorduğu soruyla kaşlarımı çattım . Yine hangi söylentiler çıkmıştı ?
"Neymiş o söylentiler ?" Konuştuğum anda biri kitabı hızlıca kapattıp saklamaya çalıştı ve diğerleri hızlıca ayağa kalkıp bana döndüler .
"Hope?"
Adımı söyleyen kızıl saçlı kıza baktım . Ve sonra diğerlerinin yüzlerinde gezindi gözlerim . Yavaşça gezindirmem onları daha da geriyordu .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Tribrid
FanficIzdırap... ...asla bitmiyor . Ve tüm acımın ortasında bir şiir hatırlıyorum , boşluğun içinde gerçeği fısıldayan Dostuma öfkelenmiştim . Öfkemi söyledim , geçti öfkem . Düşmanıma öfkelenmiştim . Dile getirmedim , büyüdü öfkem . Ve korkularla sula...