Hayatım çok sıkıcı geçiyordu. Benim, Sirius Black'in. James, Lily ile Remus yüzünden kendini baskete vermişti. Her zaman basket oynuyordu. Peter desen Evelyn'nin peşinde koşuyordu. Bana da pek arkadaş kalmıyordu ve artık basket oynamaktan sıkılmaya başlıyorum. Regulus desen, zaten fazla anlaşamıyoruz da, ya arkadaşlarıyla ya da Remus ile oluyordu. Ben ise odamda kös kös oturuyordum. Hatta can sıkıntısından ödevlerimi yapmıştım. Evet, o kadar kötü durumdaydım.
Cumartesi akşamıydı. Regulus arkadaşlarıyla dışarıdaydı. Ben ise kös kös yatağımda oturmuş sosyal medyada geziniyordum. Dışarıdan bana seslenince telefonu yatağa atıp balkona çıktım. Remus dirsekleriyle balkon demirlerine yaslanmış, ellerini birbirleriyle kenetlemiş bir şekilde bana bakıyordu. Balkonun ucuna yaklaşıp iki elimi balkon demirlerine koydum.
"Efendim."
"Annem bugünlerde biraz gergin ve tek başına dışarı çıkamazsın dedi. Eğer evde biraz daha durursam kafayı yiyeceğim ve malesef ki müsait olarak tanıdığım tek kişi sensin."
"Pekala. Ben de kafa yiyeceğim. Yani ödevlerimi bile yapmış olduğum düşünülürse bu teklif cidden çok cazip."
"Tamam on dakikaya dışarda ol."
"Tamam."deyip odama girdim. Beyaz düz yarım kollu tişörtümü ve siyah kotumu giydim. Beyaz sporlarımı giyip siyah kot ceketimi giydim. Siyah çoklu deri bilekliğimi taktım. Saçlarımı düzelttikten sonra parfümümü sıktım. İhtiyacım olanları aldıktan sonra aşağı indim. Salondan geçip kapıya yönelirken annem "Nereye tatlım?"deyince durup babamla anneme döndüm.
"Remus ile dışarı çıkıyoruz."
Ardından hemen dışarı çıkmıştım. Garip bir şekilde Remus'tan erken çıkmıştım sanırım. Normalde ben geç kalırdım. Arabasının yanına gidip arabaya yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Beş saniye sonra Remus suratında yılmış bir ifade ile hızlı adımlarla evden çıkıp yanıma geldiğinde doğruldum. Siyah bir kot,beyaz üstünde siyah yazılar olan bir tişört giymişti. Üstüne ise kapişonlu kahverengi bir ceket giymişti. Yine saati takılıydı. Arabaya binince kemerimi takarken "Hayırdır Hope sultan böyle şeyler yapmazdı."dedim.
"Ya babam bir şeyi mi ne unutmuş tam ben de bilmiyorum. Onun yüzünden hem bana hem ona trip atıyor."deyince güldüm.
"Gülme hiç komik değil. Olan bana oluyor.Bugün Ginger'ı yürüyüşe çıkaracaktım ona bile laf yaptı ya."
Birkaç dakikadır yoldaydık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Aslında merak da etmiyordum. Sonunda evden çıkmak iyi gelmişti. Remus'un telefonun bağlı olduğu teypden şarkı dinliyorduk. Ekranda bir arama gelince Remus kim olduğuna bakmadan açtı.
"Açacağını düşünmemiştim."
Remus duyduğu sesle kendine sövüyormuş gibi bir nefes alıp cevap verdi.
"Bakmış olsaydım dileklerin kabul olurdu merak etme. Neden aradın?"
Remus'un bu kadar sert konuştuğunu duyduğumu hiç hatırlamıyordum.
"Bak-"
"Aramanı gerektirecek bir şey hatırlamıyorum."
"Bak son bir-"
"İşim bitti. O anlaşmayı boşuna yapmadım."
"Bak sadece son bir yarış. Ayrıca gelmeme gibi bir seçeneğin yok. İsmini çoktan yazdırdım. Ve tabi kötü şeyler olmasını istemezsin."
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?"
Konuşmanın başından beri dişlerini sıkıp sert şekilde konuşan Remus adeta bağırarak sormuştu.