a

1K 70 13
                                    

*

ince sigarasından tüten duman gözlerinin önünü örterken, bunu dert etmeyerek zehirli dumanı bir kez daha ciğerlerine çekti genç çocuk.

dumanlı bir gündü, choi san'ın sigarası ise bu günün dumanına duman katıyordu.

geriye doğru yaslanarak sırtını korkuluklara emanet etti, ne kadar güvensiz görünse de.

kafasını gri gökyüzüne doğru çevirdi ve dudaklarının arasında bekleyen dumanı bulutlara doğru üfledi. birkaç saniyede havaya karışan duman ise moralini bozuyordu, orada kalmasını istemişti.

gözlerini kapatsın, görmesini engellesin. o dumanlar onu bu dünyadan soyutlasın istemişti.

sırtı ağrıyordu, yukarı bakmaktan boynu tutulmuştu ve son yarım saat içerisinde içtiği sigaraların haddi hesabı olmadığından akciğerlerinin sıkıştığını hissediyordu.

birkaç kere öksürerek kendine gelmeye çalıştı fakat göklerden apollon'un oğlu gelse kurtaramazdı onu.

çökmüştü.

elmacık kemikleri içeri doğru göçmüş, beli iyice incelmiş ve kaburgaları sayılır hâle gelmişti. kemikli ellerine oldukça yakışan sigara ne kadar hoşuna gitse de, günden güne öldürüyordu onu. ne kadar derin nefesler alırsa alsın, bir güç göğüs kafesinin içerisinde kalbini sıkıştırıyordu.

uzun süredir oksijen solumamış gibiydi, belki de solumamıştı.

nefes borusundan boğazına doğru yükselen yanma hissi bedenini sararken nefes alabilme umuduyla birkaç kez öksürdü.

nafile.

ne yaparsa yapsın, ölüyormuş gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.

nefes alma çabasına son verip vazgeçmiş bir şekilde arkasına yaslandığı sırada yanında beliren yabancı bir beden fark etti.

ürkmüştü, fakat imajından ödün vermemeye çalışarak gözlerini korkusuzca karşısındaki çocuğa çevirdi. bir şey demeden sessizce ona bakması gerilmesine sebep oluyordu, fakat kıpırdayamayacak kadar yorgundu.

kendisi bir şey söyleyemeyeceğinden ötürü, çocuğun konuşmasını bekleyerek gözlerini dudaklarına indirdi.

alt dudağında bir ben olduğunu fark etmişti, biçimli dudaklara sahipti.

çocuğun dudaklarını daha fazla incelememek için gözlerini yeniden gözlerine çıkarırken kaşlarını 'ne var?' dercesine kaldırmıştı.

hiçbir şey dememesi sinirini bozuyordu.

çocuk ise san'ınkinin aksine daha masum bakışlara sahipti. biraz çekingen bile denebilirdi.

bir şey söylemeyip boş boş bakmaya devam edeceğini tahmin ederek derin bir nefes verdi ve yaslandığı yerden çekilip gitmeye yeltendi.

kolunu kavrayan ince parmakları hissedene kadar gitmekte oldukça kararlıydı.

yeniden karşısındaki yabancıya dönüp delip geçercesine gözlerine bakmaya devam etti.

ürkek çocuk ise, emin olmamakla birlikte anlamasını umarak ellerini hareket ettirmiş ve bir yandan belki dudaklarını okur diye yavaşça ismini hecelemişti.

maalesef ki çıkmıyordu sesi.

'ben wooyoung.'

afraid // woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin