Taehyung kendini toparladığında yaptığı ilk şey, Jungkook'u ittirip mutfaktan çıkmak olmuştu. Sırf hasta olduğundan dolayı onun üzerine gitmiyordu, fakat davranışları aşırı rahatsız ediciydi. Ne zamana kadar onun özel alanını işgal etmeye devam edecekti ?
Kendini koltuğa attığında yan tarafındaki boşluğun Jungkook'un varlığıyla dolduğunu, başını çevirmese de hissetmişti. Kokusu, resmen 'ben buradayım' diye bağırıyordu.
Rahat vermeyecekti, istediği cevabı alana kadar dibinden ayrılmayacağının farkındaydı Taehyung. Madem istediği cevaptı, ona cevabını söyleyecekti. Zaten bu sabah şirkete gitme amacı bu değil miydi ? Hazır kendinde o cesareti tekrar bulmuşken, onunla konuşması en doğru hareket olurdu.
"Beni rahat bırakmayacaksın, değil mi ?"
Jungkook duyduğu soruyla bakışlarını diğerinin üzerinde gezdirmiş ve sonrasında ise omuz silkmekle yetinmişti. "Peki sen, cevabını bildiğin soruları sormaya devam mı edeceksin ?"
Taehyung elini alnına vurup sessiz bir şekilde 'Senden nefret ediyorum' diye mırıldanmıştı. Jungkook onun dudaklarının kıpırdadığını fark etmiş, fakat fazla sessiz söylediğinden ne dediğini anlamamıştı.
Taehyung'a biraz daha yaklaşıp tek kaşını kaldırdı. "Bir şey mi diyordun, Taehyung ?"
Jungkook'a zoraki bir gülümseme yolladı Taehyung. "Hayır, ne diyebilirim ki Bay Jeon ? Sadece şu anlaşma işini artık konuşmamız gerektiği hakkında bir şeyler mırıldanıyordum kendi kendime."
"Eh, kendi kendine evime kadar geldiğine göre, her şey apaçık ortada değil mi ? Şirkette kalmaya devam edeceksin."
Taehyung onun sözlerine göz devirmemek için kendini zor tutmuştu. Bu herif, her seferinde bu kadar özgüvenli olmak zorunda mıydı ? Fakat haklıydı, şirkette kalmaya devam edecekti.
Belki zorlanacaktı, işler şu ankinden daha karmaşık bir hal alacaktı ama yıllarca verdiği emeği hiçe sayıp arkadaşlarını ve en önemlisi zar zor ikna ettiği, kendisine destek çıkan ailesini hayal kırıklığına uğratamazdı. Hem çıkış yapma ihtimali, çok yüksekti. Hayaline bu kadar yaklaşmışken, bu şımarık herif yüzünden pes etmeyecekti.
Hem eğer Jungkook'u biraz tanıyabilmişse, şirketten ayrıldığı an onun başka bir şirketle çalışamaması için elinden gelen her şeyi yapardı. Müzik endüstrisinde işler böyle yürürdü. İşin başında olanların, sahip oldukları güçlerini bu şekilde kullanması stajyerler için oldukça kötü bir durumdu. Çünkü karşı çıkmak için ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.
Bu yüzden her şeye yeniden başlamaktansa, kaldığı yerden devam edip zorluklarla savaşmasının daha kolay olacağını düşünüyordu. Emin olduğu bir şey varsa o da her zaman yanında onu desteklemeye hazır insanlara sahip olduğuydu.
"Evet, Bay Jeon. Kalacağım, fakat bu size itaat edeceğim anlamına gelmiyor. Bunu unutmayın. Sadece, kalmak için kendi sebeplerim var. Yani aklınızda benimle ilgili her ne varsa, buna göre hareket ederseniz sevinirim."
Jungkook koltukta bedenini tamamen Taehyung'a döndürmüş ve kolunu koltuğun arka kısmına yaslayıp, başına destek yapmıştı. "Bana kapılmaya başladığın için gidemiyor olabilir misin ? Burada başbaşayız, dürüst ol hadi."
Taehyung onun bu sözlerine yüksek sesle kahkaha atmıştı. O gülmeye devam ederken, Jungkook duruma bozulduğunu belli etmemeye çalışıp, boğazını temizlemiş ve sert bir şekilde söylemişti. "Komik bir şey söylediğimi sanmıyorum. Bu kadar gülecek ne vardı ?"
Resmen gülmekten gözünden yaş gelmişti Taehyung'un. Eliyle gözünün kenarını sildikten sonra Jungkook'a baktı. Bu adam hem psikopat hem de deliydi. Üstelik, hayal dünyası fazla geniş olan bir deli... "Bazen çok komik olabiliyorsunuz, Bay Jeon. Kalmamın sizinle hiçbir zaman alakası olmadı, olmayacak da. Biliyorsunuz benim için bir şeyin sebebi olacak olsaydınız, 'kaçma' sebebim olurdunuz. Ah pardon, unuttum. Zaten sizden kaçıyorum."
Bu sefer gülme sırası, Jungkook'taydı. Taehyung kartlarını açık oynuyorsa, o da açık oynayacaktı. Sözlerini ona söylemekten sakınacağını düşünüyorsa, yanılıyordu.
O inatsa eğer, Jungkook ondan iki kat daha fazla inatçıydı. "Kaçtığını söyleyen birine göre, geceyi burada geçirmeye fazlasıyla hazır gibi görünüyorsun. Sana kalmanı söylediğim zaman, bu kadar çabuk yumuşayacağını düşünmemiştim."
Bu herifte kişilik bozukluğu olup, olmadığını düşünmeye başlamıştı. Dakikası, dakikasına uymuyordu resmen. Az önce uysal bir kedi gibi, kendine yalvarırcasına konuşurken şimdi ise yeniden eski hödük haline dönmüştü.
Taehyung tam ağzını açmış ona cevap verecekken, dış kapıdan gelen anahtar sesi duraklamasına neden olmuştu. Jungkook burada tek başına yaşamıyor muydu ? Sonuç olarak, bildiği kadarıyla ailesinden gelebilecek biri yoktu.
Fakat kapı kapandıktan sonra oturma odasına doğru gelen kişiyi gördüğünde, şaşkınlığı daha da artmıştı. Lisa ?.... Onun burada ne işi vardı ? Daha doğrusu, bu ikisinin ne gibi bir ilişkisi vardı ? Taehyung'un şu an tek algılayabildiği şey, Lisa'nın elinde duran evin anahtarıydı.
Çıkıp gitmesi gerekiyordu. Onların arasında bir ilişki olsun ya da olmasın, bu kendisini ilgilendiren bir durum değildi. Açıklamasını patronuna yaptığına göre, konuşulacak bir şey kalmamıştı. Üstelik kalırsa, Jungkook'la ağzını tutamayıp kavga edeceğinin de farkındaydı.
Peki neden Lisa'yı burada gördüğü için bozulmuştu ki ? Anlam veremiyordu. Pekala, elinde dosyalar vardı. Belki de sadece dosyaları bırakıp gidecekti ama yine de elinde bu eve ait bir anahtar tutarken, Taehyung kafasında kurduğu yalan dolu cümlelerle kendini kandıramıyordu.
O an o kadar sinirlenmişti ki, neler dediğinin farkında bile değildi. Hızlıca oturduğu yerden kalkıp Jungkook'un önünde dikilmiş ve Lisa'ya bir bakış atmıştı. "Geceyi burada geçirmek gibi bir niyetim yok. Bu yapmak isteyeceğim en son şey bile olamaz. Ha eğer bunu yapmak isteseydim bile, siz kendinize geceyi birlikte geçirmek için gayet uygun birisini bulmuşsunuz, Bay Jeon. Yeni hevesler aramanız, o kişi için gurur kırıcı olabilir. Yani demem o ki, herkes yerini bilmeli öyle değil mi ? Kalması gereken kişi belli ve burada bana yer yok..."
İçindeki tüm nefreti cümlelerine kustuktan sonra kendini evden dışarı atmıştı. Jungkook'un birkaç kez arkasından seslendiğini duymuştu. Fakat arkasına bakmaya tenezzül etmemişti. Bunun yerine eve yaklaşan taksiyi durdurup, hızla oradan uzaklaşmayı tercih etmişti. Ağlamak istiyordu. Neden bilmiyordu ama ağlamazsa sinirinin geçmeyeceğinin farkındaydı.
Niye bu kadar sinirlenmişti ki ? Eğer ikisi sevgili ise, bu onun işine gelmeliydi. Böylece Jungkook'u kendinden uzak tutabilmek için, elinde bir sebep olurdu. O yaklaşmaya çalıştığında, Lisa'yı ona karşı bir tehdit olarak kullanabilirdi.
Yediremiyordu, kendine. Madem sevgilisi vardı, neden ona böyle davranmıştı ? Neden bir yaklaşıp, bir uzaklaşıyor ve aklını karıştırıyordu ?
Her ne kadar Jungkook'a sinir olsa da, Taehyung da insandı. Onun da duyguları vardı ve bu tarz hareketlerden etkilenmesi olağandı. Bunu biliyordu. Biliyordu ve en acımasız şekilde kullanmıştı. Daha her şeyin başında olmalarına rağmen, Jungkook resmen onu aptal yerine koymuştu.
Bunu bana neden yapıyorsun ? Neden etrafıma ördüğüm duvarları yıkmaya çalışıyorsun ?
Ben çok iyi biliyorum... O koca şirkette benim için bir yer olabilir, ama senin hayatında bana yer yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obey | Taekook
Fanfic"Çıkış yapmak istiyorsun değil mi, Kim Taehyung?" Taehyung bakışlarını diğerinin bakışlarından bir saniye bile ayırmadan başını salladı. Bu, diğerinin yüzüne oyuncu bir gülümseme yerleştirmesine neden olmuştu. "O zaman, bana itaat edeceksin..." ****...