[Hiçbir Hikaye Mutlu Sonla Bitmez]

233 18 0
                                    

Yeni bir güne, insanın gözlerini en sevdiği insanla birlikte açmasından daha eşsiz bir duygu olamazdı. Anın getirdiği huzur o kadar fazlaydı ki, Taehyung duygularını tam anlamıyla dile getiremiyordu. Hoştu, hoştu ve kendisini oldukça güvende hissediyordu. Tam burada, Jungkook'un kolları arasındayken zaman dursa, bundan kesinlikle şikayetçi olmazdı.

Bir şeylerin yoluna girdiğini hissediyordu ilk defa. Hayatının düzeldiğine dair bir filiz içinde yeşermeye başlamıştı bile. Mutluydu, Jungkook yanındaydı... Birbirlerinin ailesi olmuşlardı ve bunun artık hep böyle olacağının düşüncesi bile içinin kıpır kıpır olmasına yetiyordu.

Yani... Onun kendince, hayatı için planladıkları tam olarak böyleydi. Bir kez olsun sorunları tamamen göz ardı etmek ve mutluluğuna odaklanmak istiyordu. Fakat mutluluğun anlık bir duygu olduğunu unutmuş, hayatın düzeninin nasıl işlediğinin farkında değilmiş gibi davranıyordu.

Tam şans onun yüzüne güldü derken, karşılaşacağı sorunlardan bihaberdi.

O gecenin sabahında, her ne kadar huzurlu uyanmış ve Jungkook'la güzel bir şekilde vakit geçirmiş olsa da, aldığı telefonla birlikte birden bire her şeyin tepetaklak olduğu hissine kapılmıştı. Jimin, onu aramış ve ailesinin geldiğini haber vermişti. Ardından gergin olduğunu belli eden bir ses tonuyla acilen geri dönmesi gerektiğinin özellikle üzerinde durmuştu.

Onunla konuştuğundan beri endişesini gizlemekte zorlanıyordu. Ailesi, onu ziyaret etmeye Seoul'e kadar geldiyse, gerçekten önemli bir durum var demekti çünkü bu zamana kadar oğullarını görmeye hiç gelmemişti. Genellikle Taehyung boş zamanları olduğunda, ailesinin yanına giderdi.

Eşyalarını bavuluna geri yerleştirmeye devam ederken, stresten ellerinin titrediğinin farkında bile değildi. Düşünceleriyle boğuşmaktan, kendi halini görmüyor ve bu Jungkook'u da istemsizce geriyordu. Bu yüzden onu durdurup bileklerinden tutmuş ve kendine bakmasını sağlamıştı. "Sevgilim, sakin olur musun artık ? Şu yüzünün haline bak. Korkutuyorsun beni. Sakin ol ve gidip neler olduğunu öğrenelim. Ailenin gelmesinde bu kadar tuhaf olan ne anlamıyorum. Belki de sadece oğullarını özlemişlerdir."

Taehyung anında başını iki yana sallamıştı. "A-Ailemi bilmiyorsun Jungkook. Onlar kalkıp Seoul'e kadar geldilerse, durum kesinlikle ciddi demektir. Hem Jimin'in sesini duyduktan sonra, olumlu düşünmek benim için çok zor."

Jungkook bir adım daha atıp diğerinin alnına ufak bir öpücük bıraktı. "Sakinleş. Her ne olursa olsun, ben buradayım."

Taehyung'un titreyen bedeni biraz gevşese de, bu sefer de gözleri dolmuştu. "Korkuyorum Jungkook, tam her şey yoluna girmişken... Bir yıkımın altından daha sapasağlam çıkamam. Buna dayanacak gücüm kalmadı."

Jungkook ona cevap vermemiş, bunun yerine bavulu kapatıp, yatağın üzerinden indirmişti. Ardından bir elini Taehyung'a uzatıp, tutmasını bekledi. "Hadi gidelim ve işin aslı neymiş, öğrenelim."

Ardından birkaç saat süren yolculukta ikisinden de çıt çıkmamıştı. Jungkook, Taehyung için endişeleniyordu. Bir sorun olduğunun o da elbette ki az çok farkındaydı fakat korkmuyordu. Taehyung için bu zamana kadar birçok şeyi göze almıştı ve gerekirse yine yapardı. Onu bırakmayacaktı. Kendisine düşen, böyle bir durum onun yanında olmaktı.

Yurda girdiklerinde, her şey anlık olarak gelişmişti. Taehyung'un bavulunu, girişteki kenara bıraktıktan sonra evdeki sessizliği gerginlikle dinlemişlerdi bir süre. Oysa ki tüm üyeler evdeydi. Yani, Jimin öyle söylemişti. Peki niye kimseden çıt çıkmıyordu ?

Öylece girişte dikilmeye devam edemeyeceklerini bildiğinden, Taehyung zorlukla da olsa adımlarını oturma odasına doğru çevirmişti. İçeri girdiğinde ise ilk önce bakış açısına annesi girmiş, daha sonra ise bakışları üyeler üzerinde gezmişti. En son bakışlarının birleştiği kişi ise, babasıydı. Sinirli olduğunu, bu mesafeden bile hissedebiliyordu ve bu hiç iyi bir işaret değildi.

Jungkook'da bu sırada Taehyung'un yanına gelmiş ve elini tutmuştu. Bununla birlikte ipler iyice kopmuştu. Bay Kim, bir anda oturduğu yerden kalkmış ve hiddetle bağırmıştı. "Hah ! Gerçekten bunun için mi idol olmak istediğini söyledin Taehyung ? Patronunla ilişki yaşayıp, bizi rezil etmek için miydi tüm çaban ?"

Babası öyle bir bağırmıştı ki, irkilerek kendine gelmişti. "B-Baba... Yemin ederim öyle bir şey değil... Lütfen, önce açıklamama izin ver."

Bu sırada Bayan Kim ise, oğlu ve kocası arasındaki gittikçe şiddetleneceğini bildiği konuşmayı dinliyordu. "Açıklama mı ?! Ne açıklamasından bahsediyorsun ? Şu yanındaki veletin yaptığı gibi mi yapacaksın sen de açıklamayı ? Hiç mi düşünmedin Taehyung ? Ailem ne hisseder diye, bir kez olsun düşündün mü gerçekten ?! Seni tanıyamıyorum artık, karşımda duran gerçekten benim oğlum mu?..."

Taehyung bu sırada ağlamaya başladığının farkında bile değildi. Böyle bir kavganın yaşanmasını geçmiş, arkadaşlarının ve sevgilisinin önünde bu şekilde azarlanacağını hiç hayal etmezdi. Ve içinde bir yerlerde biliyordu ki, babası pek de haksız sayılmazdı. Bu yüzden ona kızamıyordu. Fakat yine de söyledikleri, fazlasıyla ağır sözlerdi.

Jungkook'un sıkıca tuttuğu elini bir anda bırakmış ve babasına doğru ilerlemişti. "Baba bak, haklısın ama ben böyle öğreneceğinizi düşünmemiştim..."

Herkes ses çıkarmadan oturmuş, olanları izliyordu. Sonra annesi ilk defa Taehyung ile konuşmaya yeltenmişti. "Oğlum, şu çocuk tüm dünyaya haber verir şekilde gururlanarak açıklıyordu televizyonda. Gerçekten öğrenmeyeceğimizi mi düşünmüştün ? Bak, ne baban ne ben... Senin kiminle ilişki yaşadığını umursamıyoruz ama bu bizi aptal yerine koymak değil de, ne peki ? İlk önce bize anlatman gerekirdi. Anlatmalıydın ki... Biz de sana laf edenlere karşı başımız eğik şekilde gezmek yerine, seni savunabilirdik."

Annesinin sözleriyle ağlaması daha da şiddetlenmiş ve daha fazla ayakta kalamayacağını anlayıp, yere çökmüştü. "Özür dilerim. Ben çok... Özür dilerim, anne. Hepinizden özür dilerim. Ben böyle olsun istemedim. B-Ben sadece onunla birlikte mutlu olmak istedim. Kendim mutlu o-olmak isterken, etrafımdakileri ne kadar dağıttığımı göremedim..."

Ardından bakışlarını üyelerin üzerinde gezdirmişti. Birtakım gerçeklerin farkına yeni yeni varıyordu. Bu zamana kadar hep Jungkook'a odaklanmış, bir kez olsun onu koruyan kardeşlerini umursamamıştı. Taehyung gerçekten, kendini düşünen bencilin tekiydi. Grubun imajını mahvettiği yetmiyormuş gibi, bir de kendi yaşadığı ilişki yüzünden onların da kariyerlerini kötü bir şekilde etkilenmişti.

Suçlu hissediyordu. Üzgün olmasından çok, suçluluk duygusu ağır gelmeye başlamıştı ve çok iyi biliyordu ki bu sefer tamamiyle dibe batmıştı. Ne dönüp ailesine bakacak yüzü, ne Jungkook'un onu savunmasını isteyecek bir yüzü kalmıştı. Yapamazdı. Tüm bu bataklığa kendi ayaklarıyla girmişti ve batacaksa da tek başına batacaktı. Tamamen yalnız olduğunu anladığı ciddi anlamda idrak ettiği ilk andı.

Hiçbir hikayenin mutlu sonla bitmeyeceğini unutmak, kendi aptallığıydı.

Babasının son sözlerinden sonra, bu düşüncesi tescillenmişti. "Ağlamayı kes ve eşyalarını topla. Bizimle birlikte Daegu'ya dönüyorsun." demişti.

Bu kadardı işte.. Bitmişti. Kim Taehyung'un kısa sürede yükselip, bir anda dibe çakılması sadece saniyelerini almıştı. Geriye kalan tek şey ise içinde biriken acı ve hayal kırıklıklarıydı.

Şöhreti bitmişti... Arkadaşlarının hayatlarını mahvetmişti ve en önemlisi de, Jungkook'la aile olacağına inanmıştı. İnanmamıştı hatta, aileyiz demişti.

Oysa ki, bu onun küçük hayal dünyasıydı ve artık gerçeğe dönmesi gerekiyordu. Acılarıyla boğulacağı yere.

Obey | Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin