5, iyi yaşa, taehyung

43 3 80
                                    

kendimi durduramayacak kadar çok gülüyorum; yanak kaslarım ağrıyor. öyle ki karnımda bir keskin sızı bile baş göstermiş.

iki gün önce, günlük mesajlaşmalarımızın arasında, ona bahsettiğim cuma alışverişi planıma eşlik etmeyi çekingence önermesinin sonucu olarak; tüm rahatlığı, sempatisi ve sevimliliğiyle jeon jeongguk, önümde, mağazadaki kıyafetlere alıcı gözüyle bakıp dolaşırken bir yandan beni güldürmeyi başarıyor.

boş ancak dikkatli bakışlarla dikildiği kadın reyonunun karşısına, jeonun yanına geçmiş aynı onun yaptığı gibi gözlerimi geceliklerde gezdiriyorum. birkaç kez güzel çehresinde gezdirip tekrar reyona çevirdiğim gözlerim hafif gülümsememin etkisiyle kısılmış. ard arda özenle askıya asılmış rengarenk gecelikleri incelerken, "üstümde nasıl dururlardı diye düşündüm de bir an," diyerek başladığım cümlemi bölen ve dudaklarımdaki gülüşü solduran bir şey oluyor. tam bir saniye önce yanıbaşımda duran jeongguk duymadığımı sandığı mırıltıları eşliğinde hızlı adımlarla benden uzaklaşıyor. "hayali bile fena."

o mesafeleri aramıza adım adım dizerken, irislerim göz hapsine aldığım şarap kırmızısı saten gecelikte gezinirken ve bakışlarım daha da anlamsızlaşmışken tam o noktada duruyor, oldukça kısık sesle dudaklarından firar eden kelimelerin anlamlarını kafamda tartıyorum. 'fena' sözcüğünü birçok tarafa çekebileceğimin farkındalığı kapıldığım taşikardiye hiç de yardımcı olmuyor. beni dakikalar önce yalnızca kendisi olurken ettiği sohbetle güldüren adamın şimdi farklılık gösteren tavrı şaşırtıyor beni, şaşırtmaz olur mu. mağazanın dört bir yanına serili ipek ürünlerin bedenimde tuhaf duracağını, bunu düşünmenin bile dayanılmaz olduğunu mu; yoksa karşıt bir anlamı mı kastettiğini bir türlü kestiremiyor, içim içimi yemeye başlarken sadece onu izliyorum. o an, adımlarım her şeye rağmen ona odaklıymış gibi peşine takılıyor. jeongguk beni bir şekilde hem dağıtıyor, hem de yolumu bulmamı sağlıyor.

bana yaşattığı hislerin yoğunluğu ve ondan gördüğüm karşılık ise hala daha tam bir karmaşa. önümü göremememi sağlayan bu sisin ne zaman kalkacağını bilmek istiyorum.

jeongguk ve ben, uçsuz bucaksız bir belirsizlik denizinde; altında ezildiği hırçın rüzgarlara rağmen durgunluğunu koruyan dalgaların sürüklediği ve yelkeni kontrolden çıkmış ufak bir teknede, karşılıklı birbirini izlemekten başka bir şey yapmayan iki genciz şimdilerde.

yanına ulaştığım beden gözüne takılan her kıyafeti incelemeden bırakmazken son beş dakikadır durgunlaştığını mimiklerinden anlıyorum. uzanıp rastgele, hoşuna gittiği belli olan bir gömleği parmakları arasına alırken, elindeki su şişesini ve telefonunu benim ellerime tutuşturup gömleği üzerime doğrulturken ve dudaklarını büzerek yakışıp yakışmadığını tartarken de fazlasıyla durgun ancak hiçbiri yüzümde beliren gülümsemeye engel değil.

onun karar vermesini yüzündeki ifadeleri izlerken bekliyorum. üzerime odaklanmış bakışlarını uzun süre çekmeyince dayanamıyorum. "nasıl duruyor?" soruma yanıt olarak gözlerini gözlerime çıkarıyor, biraz duraklıyor ve hafif aralı dudaklarının arasından verdiği kısa nefesle birlikte tekrardan gömleğin duruşuna bakıyor. "çok güzel ama yok yere almayalım, giymezsin bunu hiçbir yerde."
tek nefeste dudaklarından çıkan kelimelerin ardından bir eli gözünü ovuşturuyor, ben başımı onaylar şekilde sallarkense elindekini usulca aldığı yere bırakıyor. çok sade olmasa da gün içinde giyebileceğim şıklıktaki gömleği yerine bırakırken onu süzmekten başka bir şey yapmıyorum. büzülü dudaklarına kayan bakışlarım her seferinde dikkatimin dağılmasını sağlıyor. tüm yüzünde dolaşan irislerim parlayarak saçlarına düştüğünde fark ediyorum ki jeon jeongguk'un saçları bugün her zamankinden daha özensiz ve buna tezat bir şekilde daha kusursuz görünüyor. onun bu halinin hoşuma gitmekten öteye gittiğinin bilinciyle kırmızıya kaçık bir mora bürünmüş kapüşonlu kazağı gösteren parmaklarını izliyorum. özene bezene yaratılmış jeongguk. parmak uçlarının değdiği kazağa bakarken de jeon'un aynı şeyi aklından geçirdiğini düşünüyorum nedensizce. bu kazağı çok beğendiğini açıkça ortaya seren parlak ve tek bir noktaya odaklı bakışları beni daha da güldürüyor. "hipnoz olmuş gibisin." diyorum gülüşlerimi arasından. "çok mu beğendin?"

vague: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin