1, pazar günaydınları

225 15 46
                                    

loş ışığın aydınlattığı odamda, aynadaki yansımamı izliyorum.

planlanan kahvaltı için üzerime geçirdiğim kıyafetleri inceliyor, her bir detayı kontrol ediyorum. yüzümde hafif makyajımla özenliyim. siyah tişörtümün üzerine giydiğim mor, kalın yün ceketin günlük olduğu kadar şık göründüğünü geçiriyorum içimden. esasında bu ceket en sevdiklerimden. altımda siyah kot pantolonum, sade ve özenliyim bugün.

saçlarımın dalgalı haline bayılıyorum, gece nemli bırakışımla ortaya çıkan dalgalara bakarken iyi hissediyorum. kirpiklerimi biraz aşan tutamlarımı şekillendirirken çoğu zamana göre daha yüksek bir ruh halindeyim.
dudağımda vanilyalı nemlendiricim. bir adım geri çekilip kendime boydan baktığımda, gördüklerim beni memnun ediyor.

tüm bu özenli hazırlıklar aslında sıradan bir pazar günü kahvaltısı için alışılmışın dışında. bugün çok da sıradan sayılmaz, diyorum kendi kendime. zira ben renkli bir sabaha, onunla muhtemel ilk randevumuzun olduğu bu yağmurlu güne gözlerimi açtım.

günler öncesinden arkadaşlarımla ayarladığımız kahvaltı planına sadık kalıyorum, nedeni ise, içten içe normal bir gün ortası onun yanında soluklanmanın bana sunacağı hisleri tatmak istemem. o duyguya düşkünüm.

kesin buluşacak mıyız, henüz belirsiz. bu bilinmezliğin içinde, kendimi durgun, güzel havanın kollarına atıyorum. kahvaltı sonrasında güzel çehresini göreceğim fikrine kendimi bir hayli kaptırmışım. heyecanıma engel olamayarak, bir yandan da benliğime taht kuran oluruna bırakmışlıkla bahçeye adımlıyorum. bazen olur ya, ne kadar saç diplerini kanatacak kadar endişeli, huzursuz, heyecanlı ya da aşıksanız da bir yanınız koyvermiştir. kendimi bu umursamazlığı takındığıma inandırmaya çalışıyorum. çünkü biliyorum ki beklentiye girmek kendime yapabileceğim en büyük yanlış olurdu.

yoongi beni almaya gelecek.

nereye gideceğimizi bilmiyorum, sadece günümün öğleden sonraki kısmına odaklanmış haldeyim. prensiplerime bağlılığımı sorgulatıyor bana bu leylalığım

siyah montumun üzerine çantamı boynumdan geçiriyor, en sevdiğim ayakkabılarımı giyiyorum. hareketlerim yavaş, sakin. kanım kaynıyor ancak dinginlikle sarılı olduğum bir günün başlangıcı bu. dudaklarımda 'her şey yolunda' diyen bir ifade asılı. gel-gitlerim yüzüme yansımıyor.

apartman kapısından çıkmadan son kez yansımama göz atıyorum. kendine aşık bir adamım ben. aynaları, kameraları seviyorum.

dışarı adımımı atarken de, yoongi'yi bulutlu göğün altında beklerken de, etrafta göz gezdirirken de güzel bir gün bugün. günlerdir kuru soğuk olan hava yumuşamış, tenimdeki hissini seviyorum. yine de ellerimi montumun cebinde konuk ediyorum. kendine aşık bir adamım ben.

arkadaşımın beni alacağı noktaya ulaştığımda caddeyi incelemeye başlıyorum. herkes kendi dünyasında kaybolmuş, dip dibe bedenlerinden bağımsız. bitkiler güneşe hasret kalmış, boyunları bükük ancak birazdan diz boyu ıslanacaklar. bazen evren neye ihtiyaç duyduğumuzu bizden daha iyi biliyor. kediler, köpekler, martılar... her zamanki gibi, sevgiye aç, karınlarını doyurma, yalnızca yaşama derdindeler. hepimiz biriz bir noktada. bu hafif meltemi güçlü kollarında ağırlayan pazar gününde, her birimiz ayrı hayat hikayeleri yazıyoruz.

aylardır yaşadığım şehrin havası bugün bir farklı görünüyor bana. hoş bir farklılık bu, gri bulutlar feri oluyor sabahımın. derken solumda koyu kırmızı bir araba yavaşlıyor. yoongi'nin hayatındaki birçok kişiden daha çok değer verdiğine emin olduğum arabası görüş açımda şimdi.

vague: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin