11. Bölüm

237 27 9
                                    


"Düştüğüm yerden kalkmak istemiyorum artık. Küllerimden doğmak istemiyorum. Hayat, beni yapmadığım seçimlerle cezalandırırken oradan oraya savrulan ruhumu istemiyorum artık her seferinde ayağa kaldırmak. Burada huzurluyum. Her şey tanıdık, sıradan ve beklenmedik olmaktan çok uzak. Kalkmazsan düşemezsin. Zaten dipteyken çakılamazsın yere. Burada huzurluyum. Korkuya ihtiyacım yok. Burada özgürüm ve ne olursa olsun hikayenin sonunda ben Özgür'üm. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Küllerimden doğmaya isyan ediyorum. Çünkü yoruldum her hatamı lanetleyerek tekrar hatalar yapacağım bir dünyaya doğmaktan. Artık lanetlemek yok. Artık pişmanlık yok. Özürler ve bağışlanmalar yok. Tekrar doğmak yok. Bu benim son hayatım ve bilirsiniz; sonlar her zaman etkileyici olmalıdır."

Bilgisayarı kapatıp arkama yaslandım. Sonunda bir şeyler yazabilmiş olmanın haklı gururu vardı suratımda. Gerinerek ayağa kalktım. Birazdan Feza gelecekti. Onu ben çağırmıştım. Sergiden bu yana birkaç gün geçmişti. Bunu kutlamamız gerektiğini söylemiştim ama birkaç gündür işi olduğunu söylüyordu. Beni ilgilendirmezdi tabii. Gelmesi yeterliydi. Mutfağa gidip bardağa su doldurduğum sırada zil çaldı. Tezgahta bırakıp kapıya yöneldim. Bu, onu bekletmediğim günlerden biriydi ve tabii ki de oyunun bir parçası.

Kapıyı açtığımda "Selam." dedi yüzündeki o samimi gülümsemesiyle. Böyle güldüğü zamanlarda çıkarcı bir şerefsiz olduğum için kendimden nefret ediyorum. Neyse ki bu çok uzun sürmüyor. Çünkü o gülümsemeye pek fazla şahit olamıyorum.

İçeri geçtiğinde montunu aldım. Portmantoya asarken bir yandan onu izliyor ve çok daha rahat olduğunu koltuğa kendini bırakmasından anlayabiliyordum.

"Şu duvarda bir tablo yok muydu?" diye sordu merdivenin olduğu tarafı göstererek. Bu kadar dikkatli olmasına şaşırmıştım.

"Evet ama kaldırdım." Yanına ilerleyip gösterdiği duvara baktım. Ben bile eksikliğini fark etmiyordum.

"Neden?" Oturuşunu biraz düzeltti. Bana aşağıdan bakarken yüzünde hem masum hem de ciddi bir ifade vardı.

"Kötü anılar diyelim." dedim tebessüm ederek. Bunu söyledikten sonra anlayışlı bir şekilde başını salladı.

Konuyu değiştirmek için bir şey aradığını belli eden gözlerini, aradığını bulmuş olmalı ki bana dikti. "Bana bir sürprizin olduğunu söylemiştin."

Gülümseyerek başımla onayladım. "Dışarı çıkmaya ne dersin?" diye sordum. Sadece bana karşı olan davranışları yetmezdi. Onu kalabalığın içinde de tanımalıydım.

"Harika olur aslında." Ani bir şekilde ayağa kalktığında burun buruna geldiğimiz için bir adım geriye çekildim. O bunun farkına varmamış olmalı ki heyecanla "Nereye peki?" diye sordu. Çok çabuk yükseliyor ve bazen de çok düşüşte oluyordu. Benim durağanlığımın aksine bir hız trenine benziyordu.

"Sürpriz dedim ya." Gülümserken bir adım daha geriye gittim. "Ama biraz özenli giyinmemiz gerekiyor. Minik bir ipucu."

Kendi üzerine baktıktan sonra tekrar gözlerini bana çevirdi. Hardal rengi sweatshirt ve gri eşofmanını göstererek "Neden bunu daha önce söylemedin ki?" diye sitem ederken komik gözüküyordu ve de sevimli.

"Bedenlerimiz aynı." diyerek merdivene yöneldim. O da peşimden geldi. En sağdaki odaya girdiğimde dolabın kapağını açtım. Ben dağınıklığın içinde düzgün bir şeyler ararken o da kollarını göğsünde çaprazlamış bana bakıyordu. İki gömlek ve siyah kot pantolon çıkarıp yatağın üzerine bıraktım. "Seç bir tanesini."

Desenli olan gömleği eline aldığında "Bu üçüncü oluyor. Yani senden bir şeyler aldığım." dedi mahçupça gülümseyerek. "En yakın zamanda geri getiririm cümlesini daha kaç kere kuracağım acaba?" Elini saçlarına götürüp karıştırdı.

Gölgesinde Bakışlar//GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin