Buraya geldiğimden beri çalıştırmadığım arabamın sürücü koltuğuna oturduğumda içimdeki heyecan hat safhadaydı. Kendimi iyi hissediyordum. Ama bunun bir "uyanış" olduğundan emin değildim. Eğer sadece anlık hislerse ne yapacağımı bilmiyordum. Muğla'daki evde de aynı şeyleri yaşamam olasıydı. Orayı da çöp eve dönüştürebilirdim ve yine orada da tek bir cümle bile yazamayabilirdim. Karamsarlık yapmak istemiyordum ama bunların olma ihtimali her şeyden daha fazlaydı.Belki de öyle olmazdı. Belki de ilk kez başarılı olurdum. Bunu her şeyden çok istiyordum. İnsanların yazdıklarımı okumasını, sesimi duymasını. Çabuk pes ederim. Ama bu sefer böyle olmayacak. Tıp fakültesini bunun için bıraktım. Yazmak için. Dört kitabım da istediğim etkiyi yaratmadığında başarısızlığı iliklerime kadar hissettim. Çevremdeki herkes de çok yardımcı oldu bu konuda. Ama bu sefer böyle olmayacak.
Benzin parasını düşünmemek için aklımı her türlü şeyle meşgul ettiğimi fark ettiğimde gülümsedim. Neyse ki antika parçalarla, yıllanmış şaraplarla ve bir tanesiyle bile hayatımın geri kalanını sürdürebileceğim tablolarla dolu bir eve gidiyordum. En kötü satardım bir tanesini. Ailemin farkına bile varmacağından emindim. Böyle varlıklı bir aileden gelip bu yaşadığım hayatı seçmek aptalca geliyordur çoğu insana. Ama nedense ben tereddüt dahi etmemiştim. Herhangi bir şeyin kölesi olmak bana göre değil.
Radyodan bir şarkı açtım. Yol çok uzundu ve mümkün olduğunca mola vermemem gerekiyordu. Şarkılara eşlik etmek için fazla baş başa kalmıştım kendimle. Hafızam kendisini yiyip bitirmişti. Her bir sinir hücrem kendisiyle savaşıyordu sanki. Zihnim otoimmün bir hastalığın pençesindeydi. Evin içinde karartılar görmeye başladığımda anlamalıydım bunu. Belki de uykusuzluktandır.
Evden yemek yemeden çıkmıştım. O kadar markete gidip sırılsıklam olduğum halde. O heyecanla yanıma da hiçbir şey almamıştım. Gittiğim yerde de olmayacaktı. Evdeki bir şeyleri satmak iyice mantıklı gelmeye başlamıştı. Müziğin sesini yükselterek yola devam ettim yüzümdeki yarım gülümseme eşliğinde.
Muğla tabelasını görene kadar yedi saatin geçtiğinin farkında bile değildim. Araba kullanmak iyi gelmişti. Camın arkasından da olsa diğer insanları görmek ve düşüncelerimden başka bir şeye odaklanmak. Yaz olmadığı için pek kalabalık değildi. Büyük ihtimalle sadece yerliler vardı. Bu iyiydi çünkü bir anda kalabalığa girmek istemezdim. Kendimi tahliyesi gelmiş bir mahkum gibi hissediyordum. İnsanlara alışmak zor olacaktı. Eğer kendimi yine eve kapatmazsam tabii.
Aklımdaki son hafıza kırıntılarıyla evi bulmaya çalışıyordum. Sapa bir yerdeydi. Etrafında pek fazla ev yoktu ve şehir merkezinden de bir hayli uzaktı. Bu yüzden küçükken hiç gelmek istemezdim buraya. Oynayabileceğim hiçbir çocuk olmadığı için çok sıkılırdım. Tek güzel yanı ormanlık bir yerde olmasıydı. Az kaybolmamıştım orada. Her geldiğimizde aynı paniği yaşatırdım aileme. Kaybolacağımı bile bile girerdim o ormanın içine. Çocukluğumu düşündüğümde aklıma direkt burası geliyordu. Onlar kaybolmalarımdan bıkana kadar her yaz gelirdik bu huzurlu yere. O zamanlardan sonra ilk kez buradaydım şimdi. Gözlerim mi dolmuştu benim? Ah, hayır. Anılara hüzünlenmeyi bırakalı çok oluyordu.
Aradan en az on beş yıl geçmişti ama tekrar bulabileceğim kadar aynıydı her şey. Yollar bile topraktandı hala. Yeni olduğunu düşündüğüm birkaç ev dışında pek bir değişiklik göremiyordum. Bir park yapılmıştı. Anlaşılan çocuklar vardı artık. Arabayı yolun kenarına park edip kendimi dışarı attım. Havası bile aynıydı. Orman bile. Çok şaşırmıştım doğrusu. Bütün ağaçların yerini beton yığınları alırken buranın böyle kalmasına. Unutulmuştu herhalde. Benim ormanım tıpkı benim gibi unutulmuştu.
Bagajdan bavulumu ve sırt çantamı alıp yürümeye başladım. Hava soğuk olduğu için evlerindeydi sanırım herkes ya da onlar da yazlık olarak kullanıyordu burayı ve yalnızlığımla baş başaydım yine. Evin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Yıllar onu eskitmişti. Bahçenin bakımsızlığı senelerdir kullanılmadığını gözler önüne seriyordu. Posta kutusunun üzerindeki yazılar silinmişti. Eskimeden kalan tek şey arkamdaki çam ağaçlarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgesinde Bakışlar//Gay
Teen FictionHiç bulunmayan sayfalar, hiç okunmayan cümleler ve hiç duyulmamış olması dilenen sözcükler... Hayatımıza ansızın girip, öylece çıkıp giden insanlar... Yoruldum. En çok da kendimi ararken kayboldum. Acıklı bi romanın son sayfası, posta kutusunda kala...