Ben yerimdece öyle dona kalmıştım. Ayaklarım artık beni tutamıyordu. Yere çöküp bağıra bağıra ağlamak, kalbimi elime alarak paramparça etmek istiyordum, fakat kıpırdanamıyordum. Beynimi her şeyin bir hayal olduğuna inandırmak için çabalıyordum.
"Hayır. Araba Jungkook'a değil başka birine çarptı. Hayal gördüm ben sadece. Jungkook hala benden kaçmakta. Ama ben, ben neden artık onu kovalamıyorum? Neden..." diyerek kendimi avutmaya çalışıyordum, fakat ben gözümü bile kırpamaz hale gelirken insanların yanımdan geçerek Jungkook tarafa yardıma koştuklarını görüyordum.
Her şeyin benim yüzümdendi. Lanet olası benim yüzümden. O araba bana çarpmalıydı, o masum Jungkook'a değil. O benden 30-40 metre uzakta yerde can çekişmemeli şu anda bizim evimizde sarılarak uyumamız gerekiyordu. Ne ben burda onun kıpırdamayan bedenini izlemeliydim, ne de o orda nefes nefese kalmalıydı. Her şey benim yüzümden oldu. O bunu haketmiyordu, biz bunu haketmiyorduk.
Jungkook'un yanına yavaş yavaş yaklaşıyordum, fakat bedenim korkudan esiyordu. Evet, ben hep korkak biriydim. Ve benim korkularım her zaman sevdiğim kişilerin canına bedel oluyordu. Benim şu an onun yanına saniyesinde koşarak hayatını kurtarmak için çabalamam gerekiyordu, fakat ben dakikalardır ki yerimden kıpırdanamıyorum.
Yanına diz çöreker "J-Jungkook?" dedim.
Cevap gelmiyordu.
"Jeon c-cevap versene. Uyuma vakti daha g- gelmedi"
Kimi kandırıyordum.
Kendimi.
Jungkook'un göğüslü inip kalkmıyordu, demek nefes almıyordu.
İnsanlar hepsi Jungkook'un etrafına toplanmıştılar, fakat öylesine bakıyordular ki sanki konser izliyorlar.
"Lan ne duruyorsunuz öyle şov izler gibi?! Ambulansı arasanıza" diye gözümden akan yaşlara rağmen öyle bağırdım ki hatta bazıları tiksindi.
Şans eseri yanımızdan ambulans geçiyordu, arabanı durdurup Jungkook'un yanına koştular hemşireler.
Güçsüz ses tonuyla "O y-yaşıyacak mı?" diye sordum, fakat beni dinlemeden Jungkook'u ambulans arabasına taşıdılar. Bende içeri girmek istediğimde hemşire beni iterek "Beyfendi gelemezsiniz" dedi.
"Nasıl gelemem, geleceğim, Jungkook'un bana ihtiyacı var"
"Neyi oluyorsunuz?"
Güzel bir soru.
Ben Jungkook'un neyi oluyorum gerçekten?
Hiç bir şeyi.
Ben anca en kötü kabusu olabilirim onun.
"A-abisi"
"Tamam, buyurun geçiniz" diyerek bana içeri geçmeye yol verdi.
Abisi...
"J-Jeon, burdayım, yanındayım lütfen güçlü kal"
Başka bir şey diyemiyordum. Sesim titriyordu. Kendimi şu ana kadar hiç bir zaman bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Ne konuşa biliyordum doğru düzgün, ne de bir şey yapabiliyordum.
Dakikalar içinde hastaneye vardık. Ambulansın kapısını çabuk açarak Jungkook'u içeri ameliyat odasına götürdüler ve tabii ki beni içeri almadılar.
Hastanede sabahladım. Hem geceydi diye çok yorgundum, hem de kendimi çok suçlu ve kötü hissediyorum diye gözüme uyku girmiyordu.
Çok açtım ama hiç bir şey ağzıma atamıyordum. Yemesem midem kasılıyor, yesem midem bulanıyor. Dua etmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyordu.
Yanımdan onlarca ağlayan insanlar geçiyordu. Bir oğlan çocuğu yaralanmış arkadaşının, bir kadın kaza geçirmiş kocasının, bir baba intihar eden kızının sağ salim eve dönmesi için Tanrı'ya sığınıyor. Neden her kes yaralı? Neden her kes mutlu yaşayamıyor? Neden her kes illa mutsuz olmalı? Bu gece bu hastanenin duvarları kilisede okunan dualardan daha çok dualar şahit olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam.
Eğer o ameliyat odasından Jungkook'un cesedi çıkarsa, ben, ben de sevdiğim kişinin katili çıkacağım ve Jungkook o odadan sağ salim çıkmazsa eğer, inanın ki ben de çıkmayacağım.
"Yanına geleceğim Jeon. Birlikte el ele cennete gideceğiz, seni asla yalnız bırakmayacağım sana söz veriyorum."
Saatler sonra neliyat odasının kapısı açıldı ve doktor bana doğru gelmeye başladı. Oturduğum yerden fırlayarak doktorun yanına koştum.
"Doktor bey, lütfen doğruyu söyleyin. Jungkook iyi mi? iyi, değil mi? Evet, iyi. Tabii ki iyi. Neden olmasın ki, değil mi? O güçlü bir çocuk, hatta bir keresinde şakalaşıyorduk, tek bir yumruğuyla beni yere serdi. Evet, bana iyi haber için geldiniz, değil mi? Peki neden yüzünüz gülmüyor? Doktor bey bir şey desenize. Tamam, peki onu ne zaman göre bilirim? Buna cevap verin bari."
O kadar çok konuştum ki, doktor bana ne söyleyeceğini bile unuttu. Saniyeler sonra dudaklarının arasından çıkan cümle yüzünden her an bayıla bilirdim.
"Üzgünüm, beyfendi."