05

980 103 48
                                    

Sıkıntıyla saçlarımı geriye attım ve elimdeki kalemin arkasını sıraya vurarak kendimce ritim tutmaya başladım. Çok uzak değil, bir kaç metre ötemde oturan kız bana dönüp göz devirdiğinde kalemi sıraya sinirle bıraktım. Şu gıcık kızlar, ne vardı yani düzgünce söyleseydi?

Arkama yaslanıp kollarımk göğsünün altında birleştirdi, derse odaklanmaya çalışıyordum ama dikkatimi toparlamak çok zordu. Bu sefer ayağımı yumuşak bir şekilde yere vurarak az öncekine nazaran daha sessiz bir şekilde ritim tutmaya başladım. Önümde oturan oğlan bana döndüğünde ağzımı oynatarak özür diledim ve bacaklarımı üst üste attım. En azından nazikçe gülümsemişti, insanlık belirtileri gösteriyordu. Fakat sadece şu lanet ders bitemez miydi?

Hoca geçen yarım saatin ardından sınıftan ayrıldığında sınıftaki öğrencilerde ayaklanmaya başlamıştı. Bende hızlıca toparlandıktan sonra kameramı çantadan çıkarttım. Kameranın askısınk boynuma astıktan sonra çantamı da omzuma astım ve amfi şeklinde dizayn edilmiş sınıftaki basamakları inmeye başladım. Kamera diyince, sahi Jaehyun neredeydi? İki gündür ortalarda gözükmüyordu. Her neyse, beni ilgilendirmiyordu.

Binadan çıktığımda yüzüme vuran güneş ışıkları ile gözlerim kısılmıştı. Ellerimi gözlerime siper ettikten sonra bugün gitmeyi planladığım doğa parkına nasıl gideceğimi düşünmeye başladım. Otobüsü kullanmam yolu uzatırdı ama yinede bu sayede yürümek zorunda kalmazdım, en iyisi otobüsü kullanmaktı.

Durağa geldiğimde sıkıntıyla beklemeye başladım. Bugün tam anlamıyla fazla kaprisliydim, her şeye canım sıkılıyordu. Otobüsün geldiğini görünce arka cebimden kartımı çıkarttım. Otobüse bindikten sonra arkaya doğru ilerledim. Boş yer olmadığını görünce direğe elimi sararak dikilmeye başladım.

İneceğim durağa geldiğimde butona bastım ve orta kapıya ilerledim. Ben ineceğim sırada otobüse binen genç çocuğa gözüm çarptı. Evet, bu kesinlikle Jung Jaehyun'dan başkası değildi. Beni gördüğü zaman gülümseyerek selam verdi. Fakat ben... Tam bir aptal gibi yüzüne baktıktan sonra otobüsten inmiştim. Pekala, şu an tam bir aptal gibi göründüğüme emindim. Benim peşime takılarak o da bindiği gibi inmişti.

"Hey, neden selam vermedin?"

Zorla gülümseyerek içimden kendime sayıdırmaya başladım. Lanet olsun, ne diyecektim şimdi? "Sadece, şeyden dolayı..."

Kaşını kaldırıp yüzüme odaklandı. "Neyden dolayı?"

"Durak. İneceğim durak gelmişti, gecikmek istemedim."

Başını salladı ve şüpheli bakışlar attı. "Anladım, yani bir sorun olmadığına eminsin."

Gergince gülümsedim. "Sorun olması mı gerekiyordu? Bir sorun yok."

"Hayır. Hayır sorun olması gerekmiyordu."

Elimle doğa parkının girişini işaret ettim. "Ben gideyim, biraz fotoğraf çekmek istiyorumda."

Doğa parkının girişine doğru ilerlediğimde peşimden seslenmesiyle tekrar ona döndüm. "Seninle geleceğim." Gülümsedi ve elimi ensesine attı. Bir dakika o, utanmış mıydı? "Daha doğrusu gelebilir miyim? Sorun olmaz değil mi?"

Ağzımı aralayıp başımı yavaşça salladım. Ne diyeceğimi bilemiyordum, nazikçe reddetmem gerekliydi ama biraz fazla hevesli duruyordu. Fotoğrafçılık ilgilenmeye başladığını söylemişti. Belkide benden bir şeyler öğrenmek istiyordu. Dudaklarımı büzerek düşünmeye başladım. Çok geçmeden gülümseyerek onu onaylamıştım. "Benim için sorun yok fakat vaktin olduğundan emin olmalısın, uzun sürecek işim."

"Benim vaktim var." Havayı inceleyerek gözlerini kaçırdı. "Yalnız mı olacağız?"

"Evet, öyle olacak."

camera | jaerosé ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin