Gecenin serin esintisi üzerimdeki hırkaya rağmen, adeta soğuk savaşçılarını gönderircesine tenime işliyordu. Kanlı ay tutulmasının gerçekleşeceği bu geceyi hem biraz keyiflenmek için hem de merak ettiğimizden, Jason'ın bizi getirdiği ırmak kenarında geçirmeyi düşünmüştük. Birkaç dakika sonra gerçekleşecek olan tutulma için şimdiden ortalıkta bir sakinlik ve gölgelenme olmuştu.
Geldiğimiz ırmak aslında bize çok da uzakta olmayan, daha önceleri de sık sık geldiğimiz bir yerdi. Sadece bugün ekstra soğuk olmasına anlam veremediğimiz bir şekilde, yanımızda yiyeceklerinde olması bizim keyiflenmemizi sağlamıştı.
"Çok soğuk. "
Daha çok sarmalandığım hırkam, birazdan onunla bütünleşen bedenime isyan edecekti.
"Bunlar bizi yeteri kadar ısıtır. "
Elindeki içki şişelerini alayla karışık gülerek gösteren Jason'a yüzümü yönelttim. Adeta rüzgara başkaldırırcasına yürüdüğü yolda soğuktan hiç de etkilenmediği belliydi.
"Bu kadar soğuk olacağı aklıma bile gelmemişti."
Whitney'in sızlanmasını, sadece başımla onaylamakla yetindim. Dudaklarım kuruluktan çatlamak üzereydi ve tüm bedenim bir an önce ısınmak için ateşin ısısına ihtiyaç duyuyordu.
Sonunda Jason uygun bir yer bulduğuna karar verdiğinde, eşyalarımızı ve yiyeceklerimizi Whitney ile bıraktık ve Jason ile ben birkaç çalı ve tahta parçası aramaya başladık. Ormanın giriş kısmından derinliklerine doğru yöneldiğimiz sırada, Jason'a daha çok yaklaşmıştım.
"Korkuyor musun? "
Gülerek ona döndüm ve ağzına laf vermemek için titreyen dudaklarımla konuştum.
"Hiç de bile."
"Belli oluyor. "
Sırıtışı daha çok yüzüne yayılırken, eğilerek yerde gördüğüm birkaç çalıyı elime aldım. Her adım atışımızda, dalların kırılma sesleri ormanda büyük yankı uyandırır gibi yankılanıyordu. Şu anda kendi adım seslerimiz haricinde ormanda tek duyduğumuz ses, ırmaktan gelen hırçın su sesiydi. Ayın kızıllığa bürünmesine çok az kalmıştı ve bunu görmek için ikimizde oldukça acele ediyorduk. Ayrıca Whitney orada tek başına kalmıştı.
Kucağıma topladığım yeterli sayıdaki çalıları Jason'a göstermek için kafamı kaldırdığımda baya ilerde odun topladığını gördüm. Büyük ihtimalle oduncuların işe yaramaz diyerek kenara attıkları birkaç parçayı bulmuştu.
Ona doğru ilerlediğim sırada ilerideki büyük ağaçlıkların arasında bir çift kırmızı göz görmem ile olduğum yerde kalakaldım. Ateş kızıllığına bürünmüş gözler, bize tehlikenin habercisi gibi bakarken istemeden kalbim hızlanmaya başlamıştı. Kendime gelmek için kırptığım gözlerimi, tedirgince tekrar geri açtım. Görünüşüm netleştiğinde kızıllığı arayan gözlerim korktuğunu bulamayınca bedenimde bir panik dalgası oluştu. Kızıllıktan eser yoktu ama şimdi de nerede olduğunu bilemediğim için gelen korku, beynimi ele geçirmişti.
Hızlı adımlarımı yönlendirdiğim Jason, her şeyden habersiz odun toplamaya devam ederken, hızlı atan kalbimi dizginlemeye çalıştım.
"Tutulmanın gerçekleşmesine çok az kaldı. Acele etsek iyi olur. "
Jason, eline aldığı son odun parçasıyla bana döndü ve başını sallayarak "Tamam." dedi.
Beraber dönüş yolunda gözlerim sürekli merakla etrafa bakınıyordu. Az önce gördüğüm bir çift göze anlam veremezken soğuğun etkisiyle uyuşmuş beynimin oynadığı bir oyun olduğunu düşünmeye başladım. Zaten başka da mantıklı bir açıklaması olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN
Teen FictionDişlerini tenimde hissetmemle ormana bıraktığım acı çığlık, az önceki eğlenceye son noktayı koymuştu. ~ 8 Eylül Salı 2020 ~