》GÖZYAŞI

335 16 4
                                        

Saatlerdir sıcak yatağın içerisinde, ne yapacağımı bilemez bir halde dudaklarımın içini yiyordum. Zaten kupkuru ve çatlamakta olan dudağım isyan etme derecesini çoktan geçmişti bile. Bedenimdeki panik dalgası vücudumun her yerine dalga dalga yayılırken, akşam girdiğim yatakta sabahın 6'sına kadar gözümü kırpmamıştım. Karşımdaki aynalı dolapta kendimi inceliyordum ve bulduğum kusurlar sayılamayacak kadar fazlaydı. En fazla da burada hiçbir şey yapmadan böyle durmak, sinirlerimi bozmakla kalmamış, her defasında yeniden ağlamak için giriştiğim gözyaşlarım artık tenime acı vermeye başlamıştı.

Son kez iç çekip parmaklarımla yanağımdaki süzülen yaşları sildim ve ayağa kalkmak için ayaklarımı yataktan sarkıttım.

Beynim uyuşmuştu. Uzun süre sürekli düşünmek her ne kadar bana iyi gelmese de Whitney ve Jason ne yapıyorlardı çok merak ediyordum.

Ayakta zar zor da olsa yürümeye başladığımda aynanın önüne geldim ve kısa sarı saçlarımı yüzümün önlerinde kalan tutamlarını da arkaya iterek topladım. Parlak sarı olan saçlarım her ne kadar yüzüm solgun görünse de canlılığını koruyorlardı.

Kapıyı açıp aşağıya inmek için merdivenlere yöneldim. Evde garip bir şekilde beni huzursuz eden bir hava vardı. Tek bir ses bile olmaması beni daha çok korkutuyordu.

Merdivenlerden dikkatli ve sessiz bir şekilde inmeye çalışıyordum aynı zamanda da merakla etrafa bakınıyordum. Marcos'u arayan gözlerim kimse ile karşılaşmayınca biten merdivenlerden de son adımımı aşağı kata attım.

Etrafı hızlı bir şekilde süzerken elim, bir anda sızlayan boynuma gitti. Yutkunurken bile dişlerimi sıkıp ağrının geçmesini beklemek canımı sıkıyordu. Boynumdaki sarılı bez yenisi ile değiştirilmişti ama acı hiçbir şekilde azalma göstermiyordu. Aksine gittikçe arttığına şüphelenmeye başlamıştım. Paranoya da yapıyor olabilirdim, bilemiyorum.

Şu süreçte mantığım devre dışıydı.

Dış kapıya gözlerimi kaydırmam ile bir anda içimde bir heyecan patlaması oluştu. Beni evde tek bırakıp gidecek kadar saf görünmese de, dün söylediklerinde biraz bile haklılık payı varsa dışarı çıkmayacağımdan emindi. Diğer türlerin beni bulması her ne kadar benim için bir 'son' demek olsa da 2 hafta burada kalamayacak kadar psikolojim çökmüştü. En basitinden halüsinasyonlar görmeye başlamam, bence buna en önemli kanıttı.

Sağ elimi kapının koluna götürmem ile kulağıma dolan ince kadın sesi, kalbimin teklemesine neden oldu.

"Bir yere mi gidiyordun? "

Elimi kapının kolundan çektim ve daha önce hiç duymadığım bu sesin sahibini görmek için yavaşça arkamı döndüm.

Yakalanma hissi sertçe yutkunmama neden olmuştu.

Kızıl dalgalı saçları beline kadar dökülüyordu ve teni de imrendirecek kadar bembeyazdı. Keskin bakışları ile beni baştan aşağı süzdü, ardından alaycı gözlerini yüzüme dikerek konuştu.

"Sen Meredith olmalısın. "

Daha önce adımı Marcos'a bile söylemediğim aklıma gelince merakla dudaklarımı hareket ettirerek zor da olsa konuştum.

"Adımı nereden biliyorsun? "

Yüzüne yerleştirdiği sahte bir gülümseme ile bana doğru birkaç adım attı ve tam önümde durdu. Kalp atışım gittikçe hızlandırken elini boynuma götürdü ve annemin bana almış olduğu 'Meredith ' yazan kolyeyi tuttu.

Anladığımı başımla onaylarken elini kolayemden çekmesi için birkaç adım geriledim. Eli hızla yana düştü ve yüzü karmaşık bir hale büründü.

KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin