chapter fourty nine

1.6K 128 45
                                    

Kırk Dokuzuncu Bölüm; ;

Jeongguk'un Ağzından; ;

Hastane oldukça şıktı, Taehyung'un rahat evine çok benziyordu. Sadece kokular konusunda arada fark vardı.

Taehyung'un evinde ormanın bana nefes aldıran temiz kokusu ve bazen Oda'nın mükemmel pişirdiği tarçınlı kek kokuları vardı. Hastanede ise keskin dezenfektan kokuları vardı fakat bunu oda spreyleriyle maskelemeye çalıştıklarını söyleyebilirdim.

Adımlarım Taehyung'un adımlarıyla uyumluydu, sakin ve eş zamanlı adımlarla yürüyorduk. Yan yana ve el ele bir şekildeydik.

Hâlâ ona ne zaman bakıp kahküllerine yeni boyattığı yeşil röfleyi görsem gözlerim buna alışmaya çalışıyordu. Bir kez daha kahküllerini tıpkı ilk tanıştığımız zamanlardaki gibi yeşil görmek, bana yeşil saçlarına bakmayı ne kadar özlediğimi hatırlatmıştı.

Yeşil, en sevdiğim renkler listemde üst sıralara tırmanıyordu.

Taehyung bana göz gezdirip, "Endişeli misin?" diye sormuştu.

İkimiz de bot giymiştik ve botumuzun topuklu kısımları karo zeminde ses çıkarıyordu. Çok yüksek olmayan bu ses biraz rahatlatıcıydı.

Yürümeye devam ederken, Taehyung iç içe geçmiş olan ellerimizi kendi montunun içine koymuştu. Havanın soğukluğu gittikçe daha belirgin olarak hissediliyordu, yarın kar yağışı bile bekleniyordu.

Bu sabah uyanıp bu randevuya gelmemi sağlayan temel neden ise, Taehyung'un randevudan sonra kahve içeceğimize söz vermiş olmasıydı.

Hafifçe ürperirken, omuzlarımı silkmiştim. Hastanenin ısıtıcısı bozulmuş olmalıydı ve bu düşüncem, bunun için özür dilediklerini ve yirmi dört saat içinde arızanın onarılacağını söyleyen büyük tabelayı görünce hızlıca doğrulanmıştı.

"Sadece daha fazla ilaç verecekler." demiştim ve Taehyung başını sallamıştı. Saçları kabarık ve yumuşak görünüyordu. Ona bakarken hafifçe gülmüştüm ve başını bana çevirip şefkatle bakmıştı, gözleri şefkatini ve sevgisini gösteriyordu.

"Yeşili seviyorum. Yeşil saçlarını çok özlemiştim." demiştim.

Taehyung başını sallayarak, "Ben de özlemiştim, sanki...her şeye en baştan başlıyormuşuz gibi hissettiriyor." demişti ve ardından kaşları kalkmıştı, şakacı bir şekilde konuşmaya tekrar başlamadan önce ise yüzünde bir gülümseme dans etmeye başlamıştı.

"Tanrım, bana kendimi çok yaşlı hissettiriyorsun, Gguk. Ne kadardır birlikteyiz, yedi ay mı?"

"Sekiz ay önce tanıştık..." diye mırıldanırken bakışlarımı ayaklarıma indirmiştim ve o an, geçmişe baktığımda zar zor beraber olup, aşkın gerçekten nasıl bir şey olduğunu zar zor deneyimleme şansı elde ettiğimizi fark etmiştim.

"Ama en az çoktan bir yıl olmuş gibi hissettiriyor." deyip dudaklarını büzmüştü, elimi daha sıkı tutmuştu. Hafifçe kafasını sallayıp, "Boş ver, güzelim, yine saçmalıyorum." diye mırıldanmıştı.

Bir süre sonra Taehyung'un elimi daha sıkı tutmaya başladığı hissedince kaşlarımı çatmıştım. Büyük ihtimalle randevu saatimiz yaklaştıkça geriliyordu ve istemsizce ellerimi sıkıyordu.

"Taehyung, iyi misin, aşkım?" diye sormuştum. Kelimeler ağzımdan yarım yamalak çıkmıştı ama beni anlayıp bana gülümsemişti, birleşik olan ellerimizi dudaklarına götürüp elimin üstüne bir öpücük bırakmıştı.

Danışmanın önündeki bir sırada duruyorduk ve sıranın bize gelmesini bekliyorduk.

"Tae, saat kaç?" diye sormuştum.

Pretty Boy || Taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin