Mayıs ayının son günleri olduğu için, hava ılıktı. Aksam olmuş karanlık çökmüştü. Oturmakta banka olduğu uzanmış, uyuyabilmek için uğraşıyorduYakınında birileri konuşuyor, kendi aralarında tartışıyorlardı.
Kendisini görmüşler, yanına gelmişler, bakıyorlardı. Yattığı banktan kalkmış, yüzlerini görünce de çok korkmuştu. Çocuklar, kendisinden biraz daha büyük, saç ve sakalları karışmış, üstlerindeki kıyafetleri yırtık pırtık ve çok pisti. Aralarındaki tartışmayı kesmişler, merakla ona bakıyorlar ellerindeki bir şeyi sürekli kokluyorlardı.
Bali kokladıkları denilen bir yapıştırıcıydı. Kendisine koklaması için uzattıklarında önce almak istememiş. Çocuklar ısrar edince korkmuş, istemese de koklamaya başlamıştı.
Onlarla arkadaş olmuş, bali veya tiner koklamaya alışmıştı. Artık onsuz uyuyamaz olmuş, karnını doyurabilmek için de dilenmeye başlamıştı.
Bir gün arkadaşlarıyla birlikte yürürlerken para bulmuştu. Arkadaşları parayı öğrenmek istediklerinde vermek istemeyince dövmeye başlamışlar, sonra da parayı zorla elinden almışlardı.
Hızla gelen biri onu daha fazla dövmelerine engel olmuş, ellerinden kurtarmıştı. Onu kurtaran Esat ağabeyiydi. O günden sonra da hep beraberdi.
**
Tuncay'ın karnı iyice acıkmıştı. Yiyecek hiçbir şey yoktu. "Bugün inşallah erken gelirler" diye düşündü. Evde yalnız olmaktan sıkılmıştı. Aklına tiner çekmek gelmişti. Yattığı yerden kalkmış, sonra da korkmuş, vazgeçmişti. Çünkü Esat ağabeyleri sadece gece yatarken tiner koklamalarına müsaade ediyordu. Diğer zamanlar için yasak koymuştu. Sadece yatarken, o da unutabilmek ve uyuyabilmek için, kokluyorlardı.
Bir gün Halil'i tiner çekerken Esat ağabeyi yakalamış, onu çok kötü dövmüştü. O olay kendilerine ders olmuştu. Üşüyordu, yakabileceği bir şeyler aradı, yoktu. Ateşi yaktıkları tenekenin içine baktı. Gece yaktıklarında odunların hepsi bitmiş, sadece külleri kalmıştı. Dışarı çıkarak yakacak bir şeyler aramayı düşündü, vazgeçti.
Aşağıdan arkadaşlarının seslerini duydu.
***
Esat, on yedi yaşında kendisini bildi bileli yetimhane ve yurtlarda büyümüş, annesi ve babasını hiç tanımamıştı. Onlara iyi bir ağabeylik yapıyor, yol gösteriyor ve koruyordu. O ne derse de yapıyorlardı. Esat, çok iyi biriydi.
***
Serhan on beş yaşında, kendinden bahsetmeyi hiç sevmiyor. Ailesi hakkında sorular sorulduğunda ise, çok kızıyordu. İçlerinde en yakışıklı olanı oydu. Çakısını çatal gibi kullanıyor, elleriyle hiç bir şey yemiyordu.
Konuşması da çok düzgündü. Tuncay bir gün tesadüfen onu İngilizce kelimeleri okurken görmüştü. Yatarken tüm arkadaşları gibi tiner kokluyor ve ayakkabılarını çıkartarak uyuyordu. Çoğu zaman, gördüğü kâbuslarla ağlayarak uykudan uyanıyor. Yatakta için için ağlıyor, kimseye bir şey söylemiyordu.
***
Halil on üç yaşında çok zayıf bir çocuktu. Üzerine ne giyse, düşecek gibi duruyor, çok komik bir hal alıyordu. Serhan gibi o da ailesinden hiç bahsetmiyordu.
***
Cevher on yaşındaydı. Bir ayağı sakat olduğu için de yürümekte çok zorluk çekiyordu.
Babası Siirt'in bir köyünde çobanlık yapıyormuş. Sekiz kardeşlermiş. Hiç okula gitmemiş. Nedense Halil onu çok seviyor. Yürürken hep elinden tutuyor, yardım ediyordu. Hatta bir ara okuma yazma öğretmek istemiş, fakat başaramamıştı. Türkçeyi zor konuşuyor, konuştuğunda da bazı kelimeleri anlaşılmıyordu. Onların maskotu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barones Sokaktan gelenler
AçãoMelike ((Barones);Annesi bir fahişe, babasını tanımamış. İlkokulda okurken annesi tarafından çocuk yetiştirme yurduna terk edilmiş. Esat; annesini babasını hiç tanımamış, çocuk yetiştirme yurtlarında büyümüş. Halil; küçük bir kasabada yaşarken bir y...