Hepsinin karnı çok acıkmıştı. Serhan eski gazete sayfalarını yere sermiş, ekmekleri ve aldıkları yiyecekleri üzerine koymuştu. Esat'ı bekliyorlardı. Hala üşüyorlar, kimse konuşmuyor, odada çıt çıkmıyordu. Sabahleyin Kadir amca onlara neşe vermiş, güneşin sıcaklığı onları ısıtmış, mutlu olmuşlardı. Şimdi ise herkesin suratı asık ve düşünceliydi.
Esat hala gelmemişti.
İçinde ateş yanan tenekenin karşısında sıralanarak ellerini uzatmışlardı. Yemek için Esat'ın gelmesini bekliyor, aralarında konuşuyorlardı. Esat'ı çok seviyorlardı. "O olmasaydı biz ne yapardık?" diye birbirlerine soruyorlardı.
Esat anne ve babasını hiç tanımamış, çocuk esirgeme ve yetiştirme yurtlarında büyümüştü. Bazen orada yaşadıklarını anlatırdı. Yurtta kaldığı zamanlarda, daha küçük bir çocukken, uykudayken altına kaçırıp yatağa işediği için, bakıcılar kendisini çok dövüyormuş. O günleri anlatırken; "Yatağa işememek için, hiç uyumak istemiyordum." diyor. Söylerken de ağlayacak gibi sesi titriyordu. Kendinden bahsetmeyi pek sevmiyordu. Sadece ilkokulu bitirmişti.
Yine bir gün anlatırken; yurtta büyük çocukların, küçük çocuklara tecavüz ettiklerinden bahsetmişti. Kendilerinden büyük olan çocuklar, yakın bir arkadaşına zorla tecavüz etmişler. O olaydan sonra da o arkadaşıyla birlikte yurttan kaçmışlar. Daha sonra yakalanmışlar. Kaçtıkları için de hem yurt görevlileri, hem de yurttaki büyük çocuklardan tarafından çok kötü dövülmüşlerdi.
Gündüzleri yurttan çıkabiliyorlarmış. Yurtta kalan bazı çocuklar, dışarı çıktıklarında para karşılığı erkeklerle beraber oluyorlarmış. Tecavüze uğrayan arkadaşı da para karşılığı erkeklerle beraber olmaya başlayınca, onunla arkadaşlığını kesmiş ve bir daha hiç görüşmemiş. Kendilerine bolca nasihat ediyor, tehdit edercesine de; "Sakın böyle bir şey yapmayın sonra karışmam" diye uyarıyordu..
Esat gelmişti. Hemen getirdiği sandık parçalarının bir kısmını tenekedeki yanan ateşe atıp, yemeğe oturdular.
Karınları doymuştu. Birlikte tekrar tenekenin çevresinde sıralanmış ellerini uzatarak ısınmaya çalışıyorlardı. Üstlerindeki elbiseler Demirtaşmaya başlamış, Demirtaşdukça da üzerlerinden buhar çıkıyordu. Mumları kalmadığı için içerisi çok karanlıktı. Tenekeden çıkan ateş, biraz olsun içerisini aydınlatıyordu. Uyuyabilmek, her şeyden önemlisi unutabilmek için, tiner çekeceklerdi.
Esat, geceleri kimseyi dışarıya çıkartmıyordu. Bir gece Serhan, haber vermeden dışarıya çıkmış; Esat fark etmiş, geldiği zaman da onu çok kötü dövmüştü.
O yüzden de korkularından geceleri hiç dışarıya çıkmıyorlardı.
Çok sessizdi. Tek tük geçen otomobillerin sesi içeriye geliyordu. Yağmurdan dolayı herkes evine, ya da kapalı yerlere gitmişti. Sessizliği hiç sevmiyorlardı. Esat tiner koymuş olduğu poşeti eline almış, içine burnunu ve ağzını sokarak derin derin nefes almaya başlamıştı. Onu hiç böyle görmemişlerdi. Geldiğinden beri hiç konuşmuyor, onlara da bir şey söylemiyordu.
Sırayla tineri kokluyorlardı. Esat yatağına gitmişti. Hiç böyle yapmazdı. Ne olduğunu bilmiyorlar, anlamaya çalışıyorlar fakat kendisine de bir şey de soramıyorlardı.
Artık ısınmışlardı. Yatak olarak yaptıkları kalın mukavvaların üzerine yatmışlardı. İki battaniyeleri vardı. Üstlerine örttüler. İçerisi, tenekedeki yanan ateşten iyice ısınmıştı. Artık üşümüyorlardı. Efe kendinden geçerek hemen uyumuştu. Onu çok seviyor ve acıyorlardı.
Esat halen tiner koklamaya devam ediyordu. Hiç böyle yapmazdı.
Biraz sonra, Halil'le de uyumuştu. Serhan tavana gözlerini dikmiş, için için ağlıyordu. Bazı geceler, üzerine karabasanlar çöküyor, "Anne, anne." Diye bağırıyor, ağlayarak uyanıyordu. Aralarında baba diyen yoktu. Herkes annesini ve kardeşlerini özlüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barones Sokaktan gelenler
AksiMelike ((Barones);Annesi bir fahişe, babasını tanımamış. İlkokulda okurken annesi tarafından çocuk yetiştirme yurduna terk edilmiş. Esat; annesini babasını hiç tanımamış, çocuk yetiştirme yurtlarında büyümüş. Halil; küçük bir kasabada yaşarken bir y...