Yolun Anadolu yakasına bağlandığı, otomobillerin çok geçtiği Mecidiyeköy'e gelmişlerdi. Esat hepsini kavşakta ayrı bir yol ağzına yerleştirmişti. Halil ve Efe birlikte karşı yolda yerlerini almıştı. Halil, Efe'yi kardeşi gibi hiç yalnız bırakmıyordu. Kırmızı ışık yandığında otomobiller duruyor, onlar hemen devreye giriyordu. Önce duran otomobilin ön camlarına su döküyor, sonra da çekçekle silmeye başlıyorlardı.Bazı sürücüler, onlar silmeye başlayınca eliyle işaret ediyor, şurasını da sil diye gösteriyorlardı. O zaman daha güzel silerek temizliyorlar, o sürücüler camını açarak; "Al koçum." diyerek para veriyorlardı. Verdikleri para genellikle bir TL idi. Bazı otomobil sürücüleri ise, para vermemek, onlardan kurtulmak için, yeşil ışık yanmadan; sarı ışıkta gaza basarak gidiyorlardı
Esat, polislerin geldiğini görmüştü; '"Polisler" diye bağırdı. Eliyle de kaçmaları için işaret verdi.
Koşarak kaçmaya başladılar
Efe'yle Halil bir seferinde kaçamadıkları için polise yakalanmışlardı. Önce Emniyet Çocuk Şube müdürlüğüne götürülüp sorgulanmış, sonra da yetiştirme yurduna teslim edilmişlerdi. Yurtta kaldıklarında orada kalan çocuklar ve çalışan görevliler zaman zaman onları dövüyormuş. Onlar da fırsatını bulunca kaçmışlar ve tekrar yanlarına gelmişlerdi
Bu gibi durumlarda buluşma yerleri mescit veya evleriydi. Tuncay nefes nefese mescide girdiğinde Serhan oradaydı. Serhan polislere yakalanmaktan çok korkuyor, atletik bir vücuda sahip olduğundan çok hızlı koşuyordu. Biraz sonra da Esat gelmişti. Endişeliydiler. "İnşallah Efe'yle Halil polise yakalanmamışlardır." diye dua ediyorlardı. Neredeyse bir buçuk saattir bekliyorlardı. Hala gelmemişlerdi.
Efe'yle Halil bir apartmanın açık kapısından içeri girerek merdiven boşluğunda saklanmışlar, epey zaman geçip, polislerin gittiğinden emin olunca da saklandıkları yerden çıkıp ancak gelebilmişlerdi. Hepsi acıkmıştı, yiyecek bir şeyler almak için herkes kazandığı parayı Esat'a vermişti. Polislerinin gelmesi yüzünden fazla çalışamamışlar, o yüzden de az kazanmışlardı.
Mescitten çıkarak ilerideki bir markete doğru yürümeye başladılar. Oradan yiyecek bir şeyler alacaklardı.
Simitçi Ekrem henüz gitmemişti. Esat, Ekrem'i görünce yanına gitmişti. Cebinden yirmi lira çıkarıp verdi. Ekrem, gülerek aldı. Hallerini, hatırlarını sorarak; "Bakıyorum bugün işleriniz iyi."
İyi olduğunu söyleyip teşekkür ettikten sonra da yanından ayrılmışlardı.
Hava birden bire kararmış, yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur etkisini göstermiş, soğuk çıkmış, üşümeye başlamışlardı.
Yağmuru ve soğuğu hiç sevmiyorlardı. Şimşekler çakıyor, sonra da gök gürlüyordu. Ortalık kapkaranlık olmuştu. Sokaklardaki insanlarda bir koşuşturma başlamış, ıslanmamak için mağazaların önüne sığınmış, birbirlerine sokulmuşlardı. Otobüs duraklarını insanlar hınca hınç doldurmuş, otobüs bekliyorlardı. İnsanlar taksilere el kaldırıyor, içinde yolcuları olduğu için taksiler durmuyordu.
Aniden bir şimşek çakmış, her yer apaydınlık olmuş. Arkasından korkunç bir gök gürültüsünün sesi duyulmuştu. Sokaktaki herkes gibi onlar da çok korkmuştu.
Yollarının üzerinde olan bir markete girmişler. Ekmek, peynir ve biraz da domates alarak çıkmışlardı.
Yağmur halen tüm şiddetiyle devam ediyordu. Evde yakacak hiçbir şey de yoktu. Esat; "Evde yakacak bir şey yok." Deyince de Serhan tekrar markete girmişti. Marketçi devamlı kendisinden alış veriş yaptıkları için onları tanıyordu. "Atılacak olan sandık, sebze kasası var mı?" diye sordu.
Market çalışanı; "Biraz bekleyin, vereyim." Arka tarafındaki, içinde az sebze olan kasaları boşaltmış, diğer kasalara aktararak üç tanesini vermişti. Kasalar kuru olduğu için sevinmişlerdi.
Önünden geçtikleri dükkânların çevresinde, yakmaya elverişli bir şeyler var mı diye bakarak yürüyorlardı. Neredeyse donlarına kadar ıslanmışlardı. Sokaklar tamamen boştu. Onlar yağmura aldırış etmeden eve doğru yürüyorlardı. Islanmamak için dükkân ve mağazaların önüne sığınan insanlar, onlara şaşkınlıkla bakıyorlardı.
Halil ve Efe, çok üşümüşlerdi. Dişleri bir birine vurarak titriyorlardı. Esat, onları öyle üşümüş titrer görünce, getirdikleri tahta parçalarıyla elbiselerini bile kurutamayacaklarını anlamıştı. Daha fazla kuru bir şeyler bulmak için tekrar evden dışarıya çıktı.
Tuncay ateş yaktıkları tenekeye, tahta parçalarını koyup, üzerine mukavva parçalarını kopartarak koymuş, çakmakla tutuşturmuştu. Tahtalar ıslak olduğu için çok duman çıkarıyor, boğulacak gibi oluyorlardı. Tahtalar nihayet yanmış, ateşin sıcaklığı odayı ısıtmaya başlamıştı. Yağmurdan sırılsıklam oldukları için halen üşüyorlar, Efe'nin dişleri birbirine vurarak titriyordu. İçlerinde en zayıf olan oydu. O yüzden de üşüttüğü zaman, hemen hasta oluyordu.
***
Esat; sağanak halde yağan yağmurun altında, bar ve kafelerden atılmış sebze ve meyve kasalarını toplamak için ara sokaklarda yürüyordu. İliklerine kadar ıslanmış, paltosu ağırlaşmış taşınmaz hale gelmişti. Sokakta daha fazla ıslanmamak için de çatıların altında yürüyordu. Yağmur daha da şiddetlenmişti, adeta bardaktan boşanırcasına yağıyor, ayaklarının altından sular sel gibi akıyordu.
Sokaklar bomboştu.
Kafe ve barların içini ağzına kadar insanlar doldurmuş, pencerelerden bakıyorlar, yağmurun dinmesini bekliyorlardı. Bazıları da içerisinin kalabalığından dolayı buharlaşmış olan camlarını, dışarıyı daha iyi görebilmek için elleriyle siliyorlardı.
Esat, Nevizade'ye doğru yürüyor, insanların pencereden kendisini merakla izlemesine aldırmıyor. Bir an önce yakacak bir şeyler bularak eve gitmeyi ve üstündekileri kurutmayı düşünüyordu.
İlerdeki bir kafenin önünde boş sebze kasalarını gördü. Kasalar çatının altına bırakıldığı için ıslanmamış, sadece yere değen kısımları ıslanmıştı. Esat ince olan kasaları ayaklarıyla kırmaya başladı. Sağlam olan kasanın içine de kırdığı parçaları dolduruyordu. Başını kaldırdığında karşı kafenin içerisindeki herkesin kendisine merakla baktığını gördü. Aldırmadı, insanların kendisine böyle bakmasına alışmıştı.
İşini bitirmişti. Kasayı kucağına almak için eğilmişti. Çok büyük bir şimşek çakınca, korkuyla başını kaldırmıştı. Karşı pencereye baktığında birden şok oldu. Sanki zehirli bir yılan tarafından ısırılmış ve felç olmuştu. Hareket edemiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barones Sokaktan gelenler
AçãoMelike ((Barones);Annesi bir fahişe, babasını tanımamış. İlkokulda okurken annesi tarafından çocuk yetiştirme yurduna terk edilmiş. Esat; annesini babasını hiç tanımamış, çocuk yetiştirme yurtlarında büyümüş. Halil; küçük bir kasabada yaşarken bir y...