Adeta kanın beynime sıçradığını hissediyordum. Kim... Nasıl... Neden bunu Bok Sil'e yapardı ki?! İntikam ateşi ile cayır cayır yanıyordum. Bunun sebebi her kimse ona unutamayacağı bir ders vermeliydim. Kimse benim dostuma dokunamaz!! Dersten hemen sonra Bok Sil'i bi kenara çektim.
"Ne oldu? İyi misin? Kim yaptı sana bu şerefsizliği?!" diye peş peşe sıraladım sorularımı. Bok Sil gözlerimden alev çıktığını göremiyor olacak ki
"Bir şeyim yok, ne demeye çalışıyorsun?" diye sordu. Tek kaşımı kaldırdım, kollarımı önümde bağladım ve ağırlığımı sağ bacağıma verip sol ayağımla hızlı hızlı tempo tuttum. Bir cevap bekliyordum ve almadan Bok Sil'e rahat vermeyecektim. Çekingen çekingen ayağını yere sürtüyordu. Ne kadar sinirden gözüm dönse de Bok Sil'in olanları bana anlatmaya hazır olmadığını görebiliyordum ve ben bir cevap alamadan ders zili çaldı. İyi bir arkadaş olarak Bok Sil'in bana açılacağı zamana kadar sabretme kararı aldım çünkü benim gibi iyi arkadaşlar böyle yapar.
Bugün öğle yemeğini yemekhanede yiyecektik, sıra tam bize geldiğinde üç görgüsüz önümüze geçmeye çalıştı ama ben böyle ahlaksızlık yapan medeniyetsizlere pabuç bırakır mıyım? Mümkün değil! Benim alacağım tepsiyi almaya çalışan kızın ayak parmaklarını yanlışlıkla(!) topuğumla ezince kız ciyaklayıp geri çekildi. Tepsime yiyeceğim yemekleri koyarken kıza dönüp
"Ah, özür dilerim! Canın mı yandı?" diye sordum buz gibi sesimle. Tabii kız böyle bir şey beklemediği için şok oldu. "Bilerek yaptın." diye cırlarken omuz silkip "Bir daha ayağımın altında dolaşırsan ezilen sadece parmakların olmaz." dedim tüm sevimliliğimle. İyice sinirlenen sevimsiz şey Bok Sil'e dönüp "Yemeğimi masama getir." diye emir verip topuklarını yere vura vura yanımızdan ayrıldı. Ama ben çoktan anlamıştım, tüm gün Bok Sil'e sorduğum sorunun cevabının o kız olduğunu!
En iyi arkadaşıma zorbalık yapanı bulduğum için bi nebze rahatlasam da hala için için yanıyordum. Yaptığı hiçbir şeyi onun yanına bırakmayacaktım! Kendim için hazırladığım tepsiye daha çok çorba koyup kızın oturduğu masaya doğru yöneldim. Bok Sil ne yapacağımı anlamış olacak ki güçsüzce kolumdan tuttu ama hayır! Kimse şimdi beni durduramazdı. Tepsiyi hızla kızın önüne bırakınca her tarafı çarpmanın etkisiyle sıçrayan çorba oldu.
"Afiyet olsun canım." deyip saçlarımı savurup arkamı dönmüştüm ki çirkin şey çirkin sesi ile çirkin bi çığlık atıp arkadan saçıma yapıştı. Bu ne cüret?! Tüm kıvraklığımla bir anda durumu tersine çevirip onun saçını elimde topladım ve başını geriye atıp kulağını dudaklarıma doğru yaklaştırdım. Elimden kurtulmak için çırpınıp duruyordu ama imkânsızlara inanmayan ben biliyordum ki elimden kurtulması imkânsızdı. Önce gözlerinin içine bakıp saçına daha çok asılarak kulağını iyice seksi dudaklarıma yaklaştırdım. Attığı çığlıklar ve boş tehditler hoşuma gitse de kısa kesip "Kiminle oynadığını bilmiyorsun! Bir daha Bok Sil'e ya da bana bulaşırsan hatta bakarsan bile seni böcek gibi ezerim!" dedim saç diplerini iyice çekerek. "Anlaşıldı mı?" diye bağırdım kulağına, ağlayarak kafasını sallamaya çalıştı. Onu iterek bıraktım ve yemekhanenin bir köşesinde bizi izleyen Bok Sil'e doğru cat walk yaparak yürüdüm.
Sonunda okul bitmişti ve sonunda eve gidiyordum. Eve dönüş yolunda kuytu bir köşede 5 kişinin bisikletli bir çocuğu sıkıştırdığını gördüm. Şoföre arabayı derhal durdurmasını söyleyip hemen bisikletli çocuğun olduğu kuytu köşeye koştum çünkü ben haksızlıkların en büyük düşmanı Sultan Reçel'im! Ve oppamdan sonraki en tatlı kişiyle tanıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORE Okulunda Bir TÜRK
DragosteO okula gittiğinde başına geleceklerden habersizdi. Aşkın kapısını çalmasını beklemek, kalbinin derinlerine koyacağın biri... Peki bunlar olacak mıydı? Sultan ve Tay'ın kalbi birbirine değecek miydi?