Medya: Vampir Yoongi.
Alacakaranlık izleyipte geldim bu kitaba, vampir aşkını anlamak için. Bddnbdjdbdjd...
Satır arası yorum yapmayı unutmayın~
İyi okumalar.
"Ah..." Yoongi, midesini tutarak çıplak ayaklarını yere sürte sürte yürüdü. Vücudunun her bir zerresi sızlıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. Zar zor da olsa zirveye çıkarak uçsuz bucaksız karanlık okyanusu seyretti.
Bu açlıkla daha fazla dayanamıyordu. İnsanları da incitmek istemiyordu. Bir canavar olmak istemiyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi tahta çıkması bekleniyordu. Safkan olduğu için tüm bu kan, açlık ve taht olayları çok zordu. Güçsüz bir kral işe yaramazdı.
"İşe yaramazın tekiyim. Kral mı? Sadece korkağın tekiyim." Hüzünle başını eğdi.
Bir süre sonra kulaklarına bir ses geldiğini sandı bir an, uçurumun kenarında biraz yürüdükten sonra onu gördü. Islak yanakları ay ışığında parlıyordu, dolgun dudakları hiç açılmayacakmış gibi mühürlüydü.
"Hadi canım, şimdide açlıktan hayal görmeye başladım. Denizkızı mı? Onlar gerçek değildir ki." Güldü Yoongi. "Haha şimdide kuyruğu renkten renge giriyor. Ancak neden ağlıyor? Neden böyle hüzünlü bir hayal görüyorum?" Omuz silkerek uçurumun tam ucuna yürüdü. Aşağısı tamamen karanlıktı keskin kayalıklar vardı ve kayalıklara çarpan hırçın dalga sesleri duyuluyordu.
Bir adımını kaldırarak boşluğa yerleştirdi. Tatlı bir ses duydu. Denizkızı şarkı söylüyordu. Sesin geldiği taraftan tatlı bir meltem yüzüne çarparak ciğerini yaktı. İki büklüm olmasına neden oldu. Zangır zangır titredi. Bu tatlı meltemin aksine, acılar içindeydi. Beyni zonkluyor dişleri kaşınıyordu.
Zar zorda olsa kısık, kızıl gözlerini kaldırarak denizkızına baktı. Yumruk yaptığı elinden kayalara damlayan kanı görünce beynindeki iplerin koptuğunu hissetti. Zar zorda olsa fısıldadı.
"Tuzlu suda yaşayan bir yaratık nasıl bu kadar tatlı kokabilir?" Ve boşluğa yuvarlandı. Daha fazla gücü kalmamıştı, ölüyordu. Okyanusun dibini boylayınca kendini karanlık tuzlu suya teslim etti. Sonunda acınası hayatından kurtuluyordu.
Tuzlu su açlıktan yanan ciğerlerini daha çok yaktı. Bilincini kaybetti. Artık herşey karanlık ve sessizlikten ibaretti. Birkaç saniye sonra çekildiğini ve kulaklarının dibindeki sıcak bedeni, bedenin içinde atan kalbi hissetti. Çeşit çeşit şekerlemeler kadar tatlı kanı pompalıyordu.
Rahatsız bir yere yatırıldı. Yumuşak kan dolu dudaklar soğuk dudaklarını öptü ve tuzlu suyu öksürerek attı. Gözlerini açarak dibindeki güzelliğe baktı açlıkla. Başının altındaki kaya onun kanına bulanmış, bu günahı işlemek ve Yoongi'nin yeminini bozması için davetiye çıkarıyordu.
O insan değil, hayvan sayılır dedi içinden ve bunu bahane ederek onu altına aldı. Çok açtı, çok güçsüzdü ve bu kokuya dayanması imkansızdı. Minik eli tutarak dişlerini etli bileğe geçirdi. Her yudumda hayat doluyordu. Cildi parlıyor, saçları canlanıyordu.
"Bir canavar..." Fısıldadı altındaki sıcak beden.
Canavar lafını duyunca hışımla kendini geri çekti ve kuyruğu saçları beyaz olmuş ona korkuyla bakan bedene baktı. Kanlı dudaklarını yalayarak iç çekti. Herşey artık farklı geliyordu gözüne, herşeyi görüyor, herşeyi hissediyordu.
"Demek güçlü olmak böyle bir his..."
Hâlâ elinde duran bileği yalayarak temizledi. Tek bir damla kanın dahi ziyan olmasına katlanamazdı. Yalarken bir an olsun gözlerini bayık bakan gözlerden ayırmadı. Jimin'in yanakları kızardı utançla. Kuyruğu ve saçları da yer yer pembeleşiyordu.Yoongi, altındaki bu Denizerkeğinin (ilk başta denizkızı sanmıştı) çok tuhaf olduğunu düşündü. Az önce bir vampir tarafından ısırılmıştı ama çok sakindi. Garip diye düşündü Yoongi. Üstelik bileğini yalamasından etkilenip utanıyor, kızarıyordu. Beyaz kuyrukta lotus çiçeği gibi açan pembeliklere hayranlıkla baktı.
"Ne güzellik... Nasıl bir mücevher..." mümkünmüş gibi daha çok kızarıyordu Jimin her övgüde. Yıllarca duygularına göre renk değiştiren kuyruğu ve saçları yüzünden ucube olarak anılmıştı. Ancak bu ne olduğu belirsiz canavar onu övüyor, nefesi kesilmiş, nutku tutulmuş hayran bakışlarla bakıyordu.
Yoongi dolgun dudaklara yaklaşarak iç çekti ve Nefesini pembeleşmiş yüze üfledi. Bu çocuğa karşı her anlamda aç hissediyordu kendini. Kanına, tenine, sıcaklığına ve musumiyetine aç hissediyordu. Dayanamayarak yumuşak dudaklara yumuldu ve hiç beklemeden ateşli bir öpüşmeye çekti Jimin'i.
"Ihm!" Jimin şaşkınlıkla ve tatlı hisle inledi. Kalp atışları hızlanıyordu. İçinde birşeylerin koptuğunu hissetti. Yeniden doğmuş gibi hissetti. İkili öpüşmeyi kesti ve Yoongi başından beri zaten üzerinde olduğu kuyruğa oturdu.
"Bunun anlamını bilmiyorum..." Jimin dirsekleri üzerinde doğrularak mora dönen kuyruğuna baktı. Hayatı boyunca hiç mor olmamıştı. Yoongi hafif kalçasını kaydırarak Jimin'in tamamen doğrulmasını sağladı. Şimdi Jimin kayada oda onun kuyruğunda
oturuyordu."Neden yalnızsın küçüğüm? Bu vakitte burada ne işin var? Korkmuyor musun?" Yoongi minik elleri tutarak sordu. Beyaz bilek artık kanamıyordu.
"Y-yalnız değilim, buraya her zaman gelirim. Korkmuyorum. Sen neden buradasın? Nesin? Gökyüzünden düştüğünü gördüm, ama melek değilsin... Şeytan mısın?" Sordu safça Jimin. Hem heyecanlanıyor hem korkuyordu. İlk defa kuyruğunda bu kadar rengi bir arada görüyordu. Bu adam ona aynı anda birden fazla duyguyu hissettiriyordu. Mor kuyruğun üzerindeki beyaz lekeler korktuğu için, beyazı kirleten bebek pembesi utançtan, altın sarısı çizgiler heyecandandı. Peki ya mor? Mor ne içindi? Neden bu kadar çoktu?
"Ahahaha~ hayır şeytan değilim ama herkes canavar olarak anar bizi. Biz vampirleri." Bu çocuk çok tatlıydı. Sesi, konuşması, bakışları, herşeyi o kadar tatlıydı ki. Yoongi bu devirde böyle bir masumiyete rasladığına şaşıyor her kelimesine her bir mimiğine hayran kalıyordu.
Jimin gülünce ortaya çıkan dişlere baktı merakla, gülüş sesiyse ilahi gibi geldi kulağına. Kızıl, keskin gözlere baktı. Vampir'in ne olduğunu bilmiyordu. Ancak tüyler ürpertici olduğu kesindi.
"Ailen yok mu?" Sordu daldığı güzel gözlerin sahibi. Jimin ne diyeceğini bilemedi. Kalbi kırıktı, gözleri doldu yine. Geriye dönebilecek bir aile göremiyordu. Ne zaman olmuştu ki zaten?
"Yok..." Fısıldayarak gözlerini kaçırdı, başını eğdi. Ellerini kar beyazı ellerden çekerek yüzüne kapattı. Ağlarken görünmek istemez, ses bile çıkarmazdı.
"Ah hayır, gel böyle." Yoongi ellerini yüzünden çekerek gözyaşlarını sildi ve birkaç küçük öpücük kondurdu dudaklarına.
"Benimle gel." Yoongi yumuşak yanakları tutarak eğik başı kaldırdı.
"Nereye?" Ona parlayarak bakan kızıl gözlere baktı.
"Yani, benimle gel derken benimle yaşa demek istedim." Gülümsedi.
"B-ben mi?" Bu adam onu sürekli şaşırtıyordu. Gidecek yerin yok, geri dönemezsin. Dedi iç sesi. Haklıydı. Onaylar biçimde başını salladı. Artık dönebileceği bir ailesi yoktu. Hiç olmamıştı ki. Her zaman kendini kandırmıştı. Babam var demişti ama aslında yoktu. O adam sadece onu başka bir krallığa satmıştı. Böyle birine aile diyebilirmiydi ki?
Ve böylece bu iki birbirinden habersiz yaratık tanışmış oldular. Acaba Jimin'i ileriki zamanlarda ne bekleyecekti? Hep insanların arasında yaşamak istemişti. Ancak şimdi kan emen, şeytan gözlü bir yaratıklaydı. Dış izlenimin aksine nazik bir yaratıkla...
Bölüm Sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood in the Water (YoonMin, TaeKook)
Fanfictionİkiside geceleri ortaya çıkan yaratıklardı. İkiside yalnız ve acı doluydu. Jimin her gece taht baskısından kaçan ay ışığının aydınlattığı kayalıklarda oturarak sesi yettiğince ağlayarak şarkı söyleyen bir sirendi. (deniz erkeği) Yoongi ise her gece...