Bir insanın yolculuğu ilk olarak anne karnında başlardı. Küçük bir zarın içinde nefes alan o beden dünyaya geldiği an ne yapacağını şaşırırdı. Annesi içinde küçücük alanda aldığı nefesi koca dünyada alamazdı. Dünya onu içine alır bir savaşın içine sokardı, daha ilk dakikadan ağlatırdı. Gözyaşı ile başlayan yaşamı düşe kalka tamamlamaya çalışırdı. Kimi rahatça yaşamını sürdürür kimiyse rahat yaşam sürdürülsün diye kendini feda ederdi.Sedyede kanlar içinde yatan adam gidip gelen bilinciyle bunları düşünüyordu. Beyninde yankılanan sesler uğultu halini almıştı. Hayatı gözlerinin önünden geçerken annesinin ona uzattığı eli tutmak istedi. Annesi ona el uzatmayı çok önceden bırakmıştı ama bir umut belki o günlerdeki gibi hissetmek istedi.
Tüm bedenini zorlayarak kendisinden bir hareket bekledi ama imkansıza oynuyordu, bedeni çoktan kontrolünü kaybetmişti. Oysa bedenine söz geçirse, o eli tutsa bütün yaraları dinerdi. Canı yanmazdı, bundan emindi. Elini uzatmak için çabalarken karanlık onu içine çekti. Birden her şey yok olmuştu, karanlık onu hapsetmişti. Kulaklarına birkaç saniyeliğine çığlık çığlığa öten bir ses gelmiş daha sonra her şey bitmişti. Canı artık yanmıyordu, karanlık kendisi ile birlikte bütün acısını da çekmişti. Annesinin elini tutmuş olsaydı üşümezdi fakat vücudu bütün kanı çekilmişçesine üşüyordu. Ruhunda sert rüzgarlar eserken bu kadar diye düşündü... Dünya onu ait olduğu yere, toprağa gönderiyordu.
Helikopterin sesini bastırmaya yemin etmişçesine öten makinelerin acı çığlığı kulakları tırmalıyordu. Kendini teslim eden bedeni izleyen mavi gözlerde ise adeta bir tipi esiyordu. Buz gibi bakıyordu, soğuktu. Birkaç derin nefesle kendini dizginlemeye çalışıyordu. Onu sokaktan çekip alan, elinden tutup bu şerefli mesleği yapmasını sağlayan adamın kalbi durmuştu. İçinde fırtınalar kopuyor, rüzgarları mavi gözlerinde bir tipi estiriyordu.
Uğursuz ses kulaklarını tırmalarken elinden bir şey gelmemesi mavi gözlerin canını sıkıyordu. Komutanına yapılan kalp masajları işe yaramıyor, geri dönmüyordu. Hayatında örnek aldığı adamı yaşatmak için uğraşan askeri doktora baktı. Hızlıca bir karar vermesi gerekiyordu muhtemelen ifşa olduğu için ceza alacaktı. Ceza alacak olması zerre umurunda değildi ona el uzatan bu adamı orada bırakmadığı için kendiyle gurur duyuyordu. Birazdan yapacakları için ceza alacaksa bile onu ırgalamıyordu. Elinde sıkıca kavradığı tüfeği ambulansın zeminine koyarak komutanının başında kalp masajı yapan genç komutanı omzundan tutup geriye çekti.
"Çekil kenara, kalp masajını ben yaparım! Siz başka ne gerekiyorsa yapın, bu adam yaşayacak anladınız mı?!"
Kalp masajına devam ederken ellerine bulaşan kanı gözleri görmüyordu. Göğsüne bastırdığı her seferinde kanın akışı daha da artıyordu. Kaç tampon değiştirildi sayamıyordu. Bütün bilgileri resetlenmiş gibiydi, lanet olası beyni çalışmıyordu. Ambulans yetkilisi genç askeri uyarmak için harekete geçti. Burada olan burada kalırdı belki ama göz yumduğu için kendisi de ceza alırdı. Şu an yaşam savaşı veren asker önemli bir komutandı.
"Bunu yapmaya yetkiniz yok. Hastayı tehlikeye atıyorsunuz."
Mavi Kurt gözlerini adama çevirdi ve keskin bir sesle konuştu. Kendisi söylemese teğmen olduğu belli dahi olmuyordu. Saçı sakalına karışmış üstünde tozla kaplı birkaç kıyafet vardı. Helikoptere binerken kendini tanıtmıştı. Şu an ne rütbesini görüyordu gözleri ne de dediklerini umursuyordu. Kasırga ölüyordu. Ağzından keskin bir cümle döküldü.
"Sana onu yaşat dedim."
Kaç dakikadır kalp masajı yaptığını bilmiyordu. Artık beynine kan gidiyor mu habersizdi ama bırakmayacaktı, dönmesi gerekiyordu. Ambulanstaki görevli bir kez daha durdurmak istedi. Ne kadar güçlü olursan ol ölüm senden daha güçlüydü. Bu haberi vermek her ne kadar zor olsa da söylemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulu Adamın Sevdası +18
General Fiction(!) KURGU İÇİNDE ŞİDDET, ARGO, YETİŞKİN İÇERİK BULUNUR. Aynadaki aksine bakan kadın bir an geçmişi düşündü. Yüzünde yer edinmiş yaşanmışlıktan satır satır kendini okuyordu. Yapmak zorunda kaldıklarını, kırdığı kalbi... Nefesi ciğerlerini doldururke...