Episode Five: You can be proud of yourself

614 32 24
                                    

Multimedya: Dylan ve Barkley.

Yaklaşık 6 gündür konuşmuyorduk ve bunun eksikliğini hissetmiyordum.

Sabah erkenden kalkıp, üstüme düz gri bir kapşonlu geçirdim ve altıma siyah pantolonumu giyip odamdan çıktım. Direk kapıya yöneldim. Ayağıma çamurlu konverslerimi giyip evden çıktım.

Derin bir nefes alıp, okul yolunu yürümeye başladım. Yürürken, okuldan denk geldiğim kişilere 'selam' deyip geçtim.

Yarım saatlik yürüyüşün ardından, sonunda okula varabilmiştim. Girdiğim gibi direk koridordaki dolabımdan kitaplarımı aldım ve sınıfa yöneldim. Gördüğüm manzara beni ne kadar şaşırtsada, alışkın olduğum için tepki vermemekle yetindim.

Dylan ve yine başka bir kız. Ve yine öpüşüyorlar.

Söylenerek yerime geçtim. Dylan bunu fark etmiş olmali ki, kızı kendinden geri çekti.

"Laine Wood." dedi bıkkın bir tavırla.

"Yine ne var?"

"Uhm, bir düşüneyim. Hiç bir şey."

"Evet bundan bir hafta önce beni sevdiğini söylüyorsun ve şimdi başka bir kızla öpüşüyorsun."

"Seninle öpüşmeme izin vermiyorsun. Yapacak bir şey yok." dedi yarım ağız gülerken.

"Aptal."

"Seni öpebilir miyim," demesiyle kalbimin hızla ve ritimsizce attığını fark edebiliyordum. Onu sevmiyordum ama ne olduğunu anlayamamıştım. "yani eğer istersen."

İstiyor muydum. Cidden bilmiyordum. O bana bu şekilde davranırken, benim onu terslemem garip geliyordu.

Tam ağzımı açacakken, Dylan'ın gözlerinin birden kapıya yönelmesiyle ağzımı kapattım.

Kapıdaki bedeni görmemizle hepimiz şaşırdık. Gelen Barkley'di. Dylan, aniden yerinden kalkıp Barkley'e sımsıkı sarıldı. Cidden çocuk gibiydi. Kırılgan, masum, saf.

Sınıftaki çoğu kişi 'hoşgeldin' diye mırıldanırken ben yanına gidip sarılmakla yetindim.

Barkley, cidden çok iyi bir çocuktu ve geri döndüğüne tüm sınıf çok sevinmişti.

Ellerini sırtından çektiğimde, derin mavi gözleri benimkilerle buluştu.

"Geri döndüğüme sevindin, sanırım."

"Uhm, bir düşüneyim, evet."

"Dylan'ın neyi var? Biraz soluk gibi."

"Ah, bilmiyorum," dedim gözlerimi devirirken. "sanırım kız arkadaşından falan ayrıldı."

"Kız arkadaşı mı var? Siktir oradan!"

"Uhm, sanırım evet."

"Senden ne zaman vazgeçti?" dediğinde nefesim kesildi.

Tam ağzımı açıp konuşacakken, omzumda bir el hissetmemle yerimde sıçradım.

"Hey, sakin ol bebeğim. Buna alışmalısın."

"Dylan, git başımdan."

"Tabiki seni öperim." diye bağırdı yüksek sesle.

Yerimde sıçrayıp hemen ağzını kapattım. Güldüğünü fark edebiliyordum.

"Kes sesini!" bi yandan bağırıyordum, bi yandan da onu tekmeliyordum.

"Şimdi elimi çekeceğim ve bağırırsan çok kötü şeyler olur. Tamam mı?" Kafasını yukarıdan aşağıya sallamasıyla, elimi yavaşça kaldırdım.

Barkley, ne olduğunu anlamamış bir tavırla Dylan'a bakıyordu.

"Dostum, sen Laine'den vazgeçtiğine emin misin?"

"Ne saçmalıyorsun Barkley? Ben Laine'den hiç bir zaman vazgeçmedim ki."

"Güzel."

"Barkley, ne demeye çalışıyorsun? Açık konuş."

"Kendinle gurur duyabilirsin. Sevdiğim kızı elimden alıyorsun."

"Ne saçmalıyorsun sen? Yani, sen Laine'den mi hoşlanıyorsun?"

"Aşığım desek daha doğru olur."

"Barkley, git."

"Ne?"

"Barkley git dedim!" diye aniden bağıdığında küçük bir kız gibi Barkley'in arkasına sığındım.

"Tamam. Çok istiyorsan giderim. Ama yanımda Laine de gelir."

"Kendi kararlarımızı verebilmek için yeterince büyüğüz değil mi, Barkley Cooper? Bırak da Laine kararını versin." dediğinde beynim durdu. Hiç bir şey düşünemedim. Barkley ve Dylan. Ne yapacağımı bilmiyordum. Normal şartlarda koşulsuz Barkley'i seçerdim ama Dylan kafamı fazla karıştırmıştı. Bana söyledikleri, benim için yaptıkları. Ağzımı açmamla, ikiside bana döndü.

"İkiniz de hayatımdan defolun, lütfen."

I Adore You|O'BrienHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin