Multimedya: Caster.
Dylan, şaşkın bir ifadeyle bana bakarken Barkley konuşmaya başladığında ikimizde ona döndük.
"Laine, hayatından çıkmayacağım. Bunu biliyorsun."
Dylan sert bir tavırla öne atıldı. "Duyduğun gibi Cooper. Seni istemiyor. Artık gidebilirsin." demesinin ardından, kolundan tutup kenara çektim.
"Ne yapmaya çalışıyorsun? Ben ikinizi de istemiyorum. Sürekli sorun çıkartacaksanız hemen buradan gidin." diye söylenmeme rağmen Dylan, dişlerinin arasından soluyordu.
"Laine," diye mırıldandı fakat uzun bir süre konuşmadı. Başını öne eğdi ve kafasını kaldırdığında gözünden istemsizce dökülen gözyaşını görebiliyordum. "seni mutlu etmem için daha ne yapmam gerekiyor? Beni sevebilmen için ne yapmam gerekiyor? Söyle. Söyle ki yapabileyim."
Hiç bir şey diyemedim. Sadece gözlerine baktım. Her an tekrar ağlayacak gibiydi. "Dylan, yapabileceğin bir şey yok. Denedim ama olmuyor. Sende biliyorsun. Seni sevemiyorum."
"Senden vazgeçtiğimde sever misin beni?"
"Ne?" diye söylendim şaşkın bir ifadeyle.
"Eğer senden vazgeçersem," derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. "beni sever misin?"
"Dylan, lütfen yapma böyle."
Hiç bir şey söylemeden, gözünden akan yaşı silip öfkeli bir şekilde Barkley'in yanına gitti.
Barkley'in yakasından tutup yanağına sert bir yumruk geçirmesiyle ağzımdan ufak bir çığlık koptu. Hemen yanlarına gidip yere yığılan Barkley'in yanına çömeldim.
"Hey hey, iyi misin?" dediğimde Dylan'a sert bir şekilde bakarak kafasını salladı. Ayağı kalktım ve Dylan'ın yanına yöneldim.
"Bunu neden yaptın?"
"Olması gereken bir şeydi ve oldu. Bu kadar net."
"Olması gerekmiyordu, sen-" duraksadığımda bana döndü ve derin gözleri benimkilerle buluştu. "senden nefret ediyorum!" diye bağırdıktan sonra hızlıca sınıftan çıktım.
Bahçeye doğru yönelmemle belimdeki kolun beni kendine doğru çekmesiyle irkildim.
Karşımda gördüğüm beden, beni şaşırtmamıştı.
"Ne var, Dylan?"
"Böylece çekip gitmenin sebebini öğrenebilir miyim, küçük bayan?"
"Hayır öğrenemezin," diyerek yanından geçiyordum ki "küçük bayan" lafını hatırladım. Geri geri yürüyüp yüzüne baktım ve ağzımı açtım. "ayrıca aynı sınıfta olduğumuzu unutma. Mantıklı olursak, ben küçüksem, sen de küçük oluyorsun." dedim ve göz kırparak yanından uzaklaştım.
Sabah evden çıkarken kahvaltı yapmadığım için genelde hep acıkırdım. Kantine doğru yürümeye başladım.
Gözlerim, kantinde çalışan bir görevliyi ararken, sonunda birini gördüğümde ağzımı araladım.
"Şey, merhaba. Siz mi ilgileniyorsunuz acaba?"
"Evet, buyrun." dedi bıyıklarının altından. Kirli bir sakalı vardı ama bu onu daha sempatik yapıyordu. Uzun dağınık saçları ve rahat giyinişi gözüme batmıştı. Yirmili yaşlardaydı ve oldukça dinç görünüyordu.
"Uhm, ben bir tost alabilir miyim?"
"Tabiki. Hemen hazırlayalım."
"Teşekkür ederim." dedikten sonra parayı uzattım.
Para üstünü verirken yarım ağız sırıttı.
"Neye gülüyorsun? Para üstü vermek çok mu komik?" dedim ve bende sırıtmaya başladım.
"Hayır, fazla kibarsın. Bi an öyle güldüm işte." dedi ve nazikçe gülümsedi. Karşılık olarak bende gülümsedim.
"Son sınıf mısın?" dedikten sonra gözüm bi yere dalmış olmuş olmalı ki aniden irkildim.
"Şey, evet." dedim ve derin kahverengi gözlerine baktım. Koyu kumral saçları ile birlikte harika bir şekilde bütünleşmiş olan saçları, çok bakımlı görünüyordu.
"Tostun hazır." dedi ve tostu, tepsiyle beraber bana doğru uzattı.
"Yanında içecek ister misin?"
"Şey, teşekkür ederim, saol."
"Ow, bu kötü oldu?"
"Neden?"
"Çünkü seninle konuşmak için bir bahaneydi. Şimdi bahanem yok ve seninle konuşamayacağım." dedi ve kahkaha attı. Bende gülmeye başladığımda seslerimiz birbirine karıştı. "İstediğin zaman yanıma gelip konuşabilirsin. Sınıfım koridorun en sonunda, sağdaki sınıf."
Gülümsedi ve gözlerimin içine baktı.
"Peki, adını ögrenebilir miyim?"
"Laine, Laine Wood. Ya senin?"
"Kajriw. Kajriw Haleb."
"Etkileyici bir isim, bir Amerikan'a göre." dedim ve sırıttım.
"Evet, biraz garip. Ama hoşuma gidiyor. Seninkide çok havalıymış."
"Teşekkür ederim," diye karşılık verdim ve en şirin gülümsememi takınmaya çalıştım.
Eline ufak bir kağıt ve bir kalem alıp, bir şeyler karalamaya başladı fakat tam olarak göremedim. Kağıdı bana uzattığında konuşmaya başladı.
"Uhm, bu benim numaram. Bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin veya mesaj atabilirsin. Yeni tanıştığın birine ne kadar güvenirsin bilemem ama-"
"Teşekkür ederim. Akşam mesaj atarım." diye lafını kestim.
Tespiyi alıp boş bir masa aramaya başladım ve ilk boş bulduğum masaya oturdum.
Tostumu elime aldım ve tam bir ısırık alacakken biri,ellerini gözlerime kapatınca korktum.
"Ben kimim?" diye sorduğunda ses tonunu kestiremedim ve sınıftan bir kaç kişinin ismini söylemeye başladım.
"Uhm, Steve?"
"Hayır." dedi ses tonunu iyice değiştirerek.
"Johnson?"
"Yaklaşamadın bile." dedikten sonra, resmen kafamda bir ampul yandı ve fısıltı şeklinde bir çığlık attım.
"Caster!"
Ellerini gözlerimden çekti ve hemen oturduğum sandalyeden kaltığım gibi Caster'a sımsıkı sarıldım.
"Seni çok özledim." diye fısıldayarak daha da sıkı sarıldım.
"Bende seni çok özledim." diyerek ellerini sırtımdan ayırdı.
Gözleri, kafamın sol yanına dalmış olacak ki, gözleri yerinden çıkacak bir şekilde bakıyordu. Caster'in yüzüne bakarak, yavaşça sol omzumun arkasına baktım ve her zamanki kişiyi görmekten sıkıldığım için ofladım.
"Caster, hoşgeldin." dedi bana bakarak Dylan.
"Teşekkürler." diyerek Dylan'a sarıldı.
"Barkley nerde?" diye soran Caster meraklı bir şekilde etrafı süzerken Dylan'la birbirimize baktık ve Dylan ağzını açtığımda sustum.
"Şey, arkadaş biraz keyifsiz. Geldi sonra gitti. Merak etme yani."
"Çıkışta gidip bir bakarım." diye söylendi Caster.
"Git tabii. İhtiyacı olabilir sana." diyerek sinirli gözlerle bana bakan Dylan'a döndüm.
Onları orda bırakıp sınıfa doğru yöneldim.
Arkadaşlar öncelikle güzel yorumlarınız için çoook teşekkür ederim. :') Şunu söylemek istiyorum, ben bu kurguyu hiç bir wattpad hikayesinden almadım. Tamamen bana ait. Tekrar destekleriniz ve görüşleriniz için çok teşekkür ederim. (:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Adore You|O'Brien
RomantizmSevdiği kıza tapan bir çocuk,umursamaz bir genç kız ve değişik hayatlar.