e - bul beni, ben söze başladığım her seferinde ilk kelimem oluyorum

698 46 80
                                    

Ben deli deli bir şey yaptım, üç dört ay önceydi. Gri yaşamak zordu, körlük çok basitti. Bütün renkler aynı yerde toplanmıştı, renklerden kaçtığım zamanlardı. Arabada gidiyordum, günlerden neydi, perşembe. Teybi açmıştım çünkü yalnız sürüyordum ya arabayı, sevmiyordum öyle, bir ses bir şey olsun istiyordum her zaman. Açtım teybi o yüzden. Birileri program yapıyordu, program dediğim, lak lak işte iki üç adam toplaşmış. Konuştukları konu da şey, objelere verilen saçma isimler. Bomboş geyik muhabbeti işte, kafa dağıtıyorlardı. Bir tanesi dedi ki "Mesela 'faraş' çok saçma bir kelime değil mi, 'faraş' yani, hakaret etmek için kullanılacak bir kelimeye benziyor. Küfür gibi bir şey. Ama ne olduğuna bakıyoruz, ufak süpürge." Güldüm yola bakarken, şimdi yolda giderken biri bana gereksiz yere korna çalsa, ben de camı açıp "Ne var be faraş!" diye bağırsam, hiç sırıtmazdı yani. Neyse, sonra bir diğeri dedi ki "'Kardelen' de çok saçma bir isim bir çiçeğe vermek için. Diğer çiçeklere bakıyoruz; akşamsefası, sardunya, nilüfer, mimoza... İsimlerin zarafetine bak. Bir de diğerine bak: kardelen. Amma yavan. Merak ediyorum, çok düşünmüşler mi 'kardelen' kelimesini bulmak için?" Diğeri cevapladı gevşek gevşek "Hani kışın karın altından çıkıyor ya, karı delip çıkıyor, ondan öyle demişler." "Dümdüz bir isim yahu. Senin adın da bu olsun deyip geçmişler beş saniyede." Rezil rüsva bomboş konuşuyorlardı. Nesi vardı 'kardelen' kelimesinin? Ne kadar da güzeldi oysa yani. Bir an delirdim nedensizce, gözüm döndü sanki dünyadaki bütün kardelenleri ben koruyacakmışım gibi, arada söyledikleri canlı yayın numarasını aradım trafiğin ortasında. Bildiğiniz, aradım radyoyu 'kardelen' kelimesini savunmak için. Bir yandan da teybi dinliyordum bu dallamalar bağlayacaklar mı beni yayına diye. Dallamalardan biri açtı telefonu "Bir bağlantımız var... Merhaba, iyi geceler efendim." diyerek.

Ona dedim ki, "Çiçeğin adından ne istiyorsunuz?" Afalladı önce. Adımı bile söylemedim herife. Oturdum 'kardelen'i beğenmemelerinin hesabını sordum. Nedenini hiç bilmiyorum. Çok da güzel çiçektir kardelen çiçeği, heyheylendim, sinirlendim, gittim o çiçeğin adını korudum "Kardelen hiç saçma bir kelime değil. Güzel bir armonisi var. Başka hangi çiçek kendi adını bu kadar güzel taşır, baksanıza ne kadar nahif yani." Kem küm etti adam, beklemiyordu boş lakırdılarını ciddiye alacak bir alemin akıllısının sivrilip çıkacağını. Cevap vermesine izin vermedim "Hatta var ya, hayatımda duyduğum en güzel kelime 'kardelen'. Kızım olursa adını da 'kardelen' koyarım. Bu dünyada adı 'kardelen' olan bir sürü insan var, saçma mı şimdi onların isimleri? Ne kadar rahat, laubali konuşuyorsunuz siz böyle!" "Beyefendi biz sadece-" Sesimi yükselttim "Kes be laga lugayı, beyefendi meyefendi ne? Benim adım var adım, Kim Namjoon. Siz o radyoda oturup bomboş muhabbetler döndürüyorsunuz ya bütün gece, bir daha 'kardelen' gibi güzelim bir kelimeyi ağzınıza almayacaksınız! Hakkınız değil çünkü, oturun faraş falan konuşun, 'kardelen'e dokunmayın!" Çaatt diye kapattım sonra suratlarına. "Oh be!" diye derin bir nefes verdim, rahatlamıştım ne yalan söyleyeyim.

Gelmiş diyordu ki "Kardelen de ne saçma kelime." İçimden dedim ki "Senin ben derdini sikeyim, çiçekleri rahat bırak." Burun kıvırmadıkları bir o kaldı bu insanların. Memnuniyetsizliği görüyorsunuz değil mi, yahu çiçeğin adından sana ne? Bir de çiçek adı mı beğendirecektik sana? Of!.. Ne biçim stres attım çatır çatır radyoyu arayıp azarlayınca, anlatamam. Sanki hiç derdimiz yoktu, oturup bir de 'kardelen' çiçeğinin adı güzel değil diye bunu dert edinecektik öyle mi?

Talihsiz çiçek... Kimse kıymetini bilemeyecek senin adının, diye düşündüm. Ama tabii, bağırdım çağırdım rahatladım ya, insanın içine bir mutluluk doluyor. Sevdiğim, şıkır şıkır bir müzik açtım. Sesini de açtım, direksiyona pıt pıt vura vura, kafamı sallaya sallaya söyledim yol boyunca. Akşam yedi sekiz gibiydi, işten eve dönüyordum, gazetede çalışıyorum söylemesi ayıp, bir editörüm. Bir deşarj olmuştum bu olaydan sonra, tabii masa başı iş yaptığınız zaman böyle füzyonlar oluyor. Öyle sıkılıyorsunuz, öyle sıkılıyorsunuz ki; sonra bir anda böyle sizden beklenmeyecek bir şekilde bam diye patlıyorsunuz birilerine. Çok büyük dert değil tabii, hiç pişman değilim. Hem kardelenleri korudum, hem ben mutlu oldum.

kardelen enigması " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin