"Beraberinde getirdiği umutlar ve korkularla akın akın gelen arzulara teslim olduğumuz sürece, kalıcı mutluluğa ya da huzura hiçbir zaman kavuşamayız..."
A. SCHOPENHAUER
Öğretmenlikte ilk günümdü ve iyi bir izlenim bırakmak istiyordum. Dört yaşındaki çocuklardan oluşan bir gurubun öğretmeniydim. Anne-babalar çocuklarıyla sınıfa gelirken ağlayan çocuklar, gözü yaşlı anneler ve babalarla ilgilendim. Sonunda çocukları halıya oturttum ve 'Sabah Çemberi' zamanına başladık.
Sınıf esrarengiz bir kadın girdiğinde 'Ali Baba'nın Çifliği'ni' yorumluyorduk. kapının yanında sesizce durup çocukları ve beni izledi. Sesim ve gülüşüm kesilmesede oldukça heyecanlanmıştım. 'Bu kadın kimdi? Neden burdaydı? Tam olarak neyi gözetliyor?' Kafamı tekrar kaldırıp baktığımda gitmişti.
Günüm oldukça iyi geçmişti. Fakat son çocukta ayrıldığında fiziksel ve psikolojik anlamda bitmiştim. Bir fincan kahve, biraz müzik ve köpüklü bir banyo için ölüyordum. O an müdürüm geldi ve gitmeden önce benimle görüşmak istediğini söyledi.
Kalbim hızla atıyordu. Bu derste beni izleyen kadınla alakalı mıydı? Yanlış şarkıları mı seçmiştim? Çember zamanı fazla mı uzundu? Ya da çok kısa? Ofise vardığımda duygusal anlamda çökmüştüm. Koltuğumun kenarına büzülüp baltanın inmesini bekledim. Müdür dersime gelen kadının muhtemel bir veli olduğunu ve normal bir sınıfta kızının nasıl davranacağı ile ilgili endişelendiğini söyledi. Küçük kız dizlerinden ayaklarına kadar inen destekler kullanmasını gerektiren bir hastalıkla doğmuştu. Yürüyebiliyordu, fakat oldukça yavaş ve bir tarafa meyilli. Bahçeye çıkarken ve sınıfa girerken kucakta taşınması gerekiyordu. Dengesi zayıftı, en ufak bir darbe devrilmesine yol açabilirdi. Çocuklara onun yanında yürürken dikkat etmeleri gerktiğini söyleyecektik.
Müdür bu kızın benim sınıfıma gelmesiyle ilgili ne düşündüğümü sordu. Dilim tutulmuştu. Burada Amerika'nın en hareketli on beş çocuğuyla bir yıl idare edip edemeyeceğimi düşünüyordum. Şimdi ise özel bakıma ihtiyaç duyan bir çocukla ilgilenmem isteniyordu. Deneyebileceğimi söyledim.
O gece uyuyamadım. Sabaha kadar dönüp durdum. Sabah okula giderken midem düğüm düğümdü. Sabah çemberi için halının üzerinde toplanmıştık ki kapı açıldı ve küçük kız annesinin kucağında içeri girdi. Kendisini Kate'in annesi olarak tanıtan kadın kızını dikkatlice yere yerleştirdi. Kate'e döndüm. O da bana baktı. "Sınıfımıza hoş geldin, Kate. Bizimle olduğun için çok mutluyuz."
İlk gün oldukça iyi geçti; Kate yanlızca iki kez düştü. Onu günlerce sınıftan bahçeye, bahçeden sınıfa tasıdıktan sonra, "Neden onu kendi başına yürümeyi cesaretlendirmiyorum ki? diye düşündüm. Kete'e bunu söylediğimde oldukça heyecanlandı. Ertesi gün sınıfa iki asistanımla bahçeye yolladım ve Kate koridorda ilk yolculuğuna çıktı. Diğer sınıfın önüne kadar yürümeyi başardı, toplamda on adım kadar. İkimizde mutlulukla kendimizden geçmiştik! Fakat asistanlarım bu zavallı çocuğu yürümek için cesaretlendirmemden korkuyorlardı. Onu dışarı taşımam ve banka oturtup çocukları izlemesini sağlamam için bana yalvardılar. "Böylesi çok daha kolay olur," diye söylendiler. Fakat Kate kararlıydı ve elinden gelenin en iyisini yapıyordu.
Böylece koridordan aşağı gümlük zahmetli yolculuğumuza başlamıştık. Kate tehlikeli bir şekilde sağa doğru bocalayınca ürküyordum, fakat bana gülümsüyor ve her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Koridorda kollarımı açıp dengesini sağlamasına yardım ettiğim bu özel zamanlarımızdan zevk almaya başlamıştım. Kate gülümseyerek hiç bu kadar iyi hissetmediğini söylüyordu.
Her gün Kate ile birlikte yavaş yavaş koridorda yürüdük. ilerleyişini kaydetmek için her gün duvara küçük bir işaret koydum. Her geçen gün koyduğum işaretler dahada ileri gidiyordu. Kate'in sınıf arkadaşları da çabasını fark etmişti ve o ağır ağır yürürken ona destek oldular. Birkaç hafta sonra Kate bahçeye kadar ulaşmaya başardı! Çocuklar onu sevinçle kucaklarken yüzü mutlulukla parıldıyordu. Asistanlarımda oldukça şaşırmışlardı. Kate'in bu başarısını kutlamak için özel atıştırmalıklar hazırladılar.
Haftalar geçti ve Kate bahçeye kadar yürümeye devam etti. Kendi ayaklarının üzerinde durmaya alıştıkça onu nadiren kucağımızda götürüyorduk.
Aralığın ortasında Kate birkaç gün okula gelmedi. Ailesini aradığımda yıllık kontrolü için Manhattan'a gittiğini öğrendim. Pazartesi sabah okula geldiğinde annesi Kate'le farklı bir şeyler yapıp yapmadığımı sordu. Neden bahsettiğine emin değildim. Ardından korktuğum soru geldi: "Kate'i yürümeye zorladınız mı?"
Şaşkına dönmüştüm. Belki de Kate'in her gün bahçeye yürümemesi için cesaretlendirmemeliydim. Belkide zayıf bacaklarında kalıcı hasara neden olmuştum. Belkide Kate hayatının geri kalanında tekerlekli sandalyeye mahkum kalacaktı.
Kate'in annesine yavaşça onu bahçeye kadar yürümesi için cesaretlendirdiğimi söyledim. Annesi diz desteklerinin yerinde bilek destekleri olduğunu göstermek için küçük kızın eteğini yavaşça kaldırdı.
"Bacakları bu üç dört ayda dört yılda olduğundan çok daha fazla çalışmış." Gözlerinde yaşlarla bana baktı: "Kızım için yaptıklarını nasıl ödeyebilirim bilmiyorum."
Ona sarıldım. "Kate'in bu sınıfta olması benim için bir onurdu."
On yedi yıl sonra hala Kate'in koridorun sonuna kadar yürüdüğü o günü hatırlıyorum. Ne zaman okulda bir sorun olsa ya da hayat katlanılmaz bir hale gelmeye başlasa, Kate'i ve onun zorlukla koridorda yürürkenki neşeli gülümseyişini aklıma getiririm. Bana bu hayatta aşılmayacak engel olmadığını öğretti. Sadece çabalamayı sürdürmeliyiz-----adım adım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASEMİN KOKULU HİKAYELER
Short Story"Hiçbir şey için 'BENİMDİR', deme. Yanlızca 'YANIMDADIR', de. Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne yaşam, ne ölüm, ne huzur ne de keder her zaman seninle kalmaz..."