"Neye sahip olduğumuz değil, neyin keyfine varabildiğimizdir mutluluğu yaratan..."
CHARLES SPURGEON
Daha henüz yedi-sekiz yaşlarındaydım. Bir gün annem bir arkadaşıyla konuşuyordu ve ertesi günün doğum günü olduğunu, 30 yaşına gireceğini söylemişti. Birkaç şey kafamı karıştırmıştı. İlk olarak anneme daha önce doğum günü yapmamıştık, yani anneme daha önce hiç doğum günü hediyesi almamıştım ve kimsenin aldığınıda hatırlamıyordum. Bu doğum gününde mutlaka bir şey yapmalıyım diye düşünmüştüm. Hemen odama koşup kumbaramı çalışma masamın üst kısmından indirdim. İçini açıp bütün bozukluklarımı saydım. 10 liram çıkmıştı. Bu benim bir aylık harçlığımdan arttırabildiğim tüm paraydı. Bütün bozuklukları cebime doldurup sokağın başındaki dükkana gittim. Dükkanın sahibi Bayan Grey'e elimdeki tüm parayı verip anneme bir hediye almak istediğimi söyledim.
O da bana dükkanda bu paraya denk gelecek bütün hediyeleri gösterdi. Bir sürü biblo alabiliyordum. Bunlar güzel renkte ve şekillerde olan biblolardı ancak evde, temizlik sırasında tozlarını ben alacağım için bu fikirden vazgeçtim. Onun yerine şekerleme alabilirdim. Ancak annem diyabet hastası olduğu için bu fikirde malesef ortadan kalkıyordu.
Bayan Grey'in bana son şey saç tokalarıydı. Annemin upuzun sarı saçları vardı ve her banyodan çıkışında onları tokalarla sarıp beklerdi. Sonra saçlarını açtığında omuzlarına altın rengindeki bukleleri dökülürdü. Annemin film yıldızlarına benzeyen görüntüsü gözümün önüne gelince alabileceğim en uygun hediyenin bunlar olduğuna karar verdim.
Eve geldikten sonra tokaları,evdeki gazetelerin karikatürlü sayfalarıyla paket yaptım. Çünkü paket kağıdına verecek param kalmamıştı. Hepsini sardıktan sonra dönüp baktığımda rengarenk bir görüntü oluşturduğunu görüp mutlu olmuştum.
Ertesi sabah bütün aile kahvaltı sofrasındayken elime hazırladığım paketi aldım ve annemin yanına gittim. "Anneciğim iyiyki doğdun! Doğum günün kutlu olsun!" Dedim. Annem bir anda şok olmuştu ama hiçbir şey söylememişti. Sonra yavaş yavaş kendine geldi. Paketi açtığında hüngür hüngür ağlıyordu.
"Anneciğim özür dilerim. Seni ağlatmak istemedim. Sadece doğum gününü kutlamak istiyordum lütfen ağlama."
"Canım benim. Üzüldüğüm için ağlamıyorum ki... Beni çok mutlu ettin."
Annem bu sözleri söylerken dönüp onun gözlerine baktım. Yaşlar akmaya sevam ediyordu ama gerçekten mutlu olduğuda belliydi. "Biliyor musun? Bu benim aldığım ilk doğum günü hediyem," dedi. Sonra gelip bana sarıldı ve "Çok teşekkür ederim bir tanem," diye ekledi. Ardındn elinde tutuğu tokalarla birlikte babama, ağabeyime ve ablama dönüp "Bakın Lexie bana ne almış," diyerek hediyelerini gösterdi.
Kahvaltıyı topladıktan sonra ise banyoya saçlarını yıkamaya ve onları yeni tokalarıyla sarmaya gitti.
Annem banyoya gidince babam, ağabeyim ve ablamla baş başa kalmıştım ve babamın bir şeyler söylemeye niyeti vardı. "Lexie kızım, annen ile benim büyüdüğümüz yerlerde insanlara hediye alınacak yerler yoktu. O yüzden çocukluğumuzda hiç böyle bir alışkanlığa sahip olamadık. Anneni bu gün ne kadar mutlu ettiğini tahmin edemzsin. Bu gün burada yeni bir gelenek başlattığını bilmelisin."
Gerçektende o günden sonra ailemiz yeni bir alışkanlık kazanmıştı. Doğum günleri artık bizim için daha ayrı bir anlam taşıyordu. Annem o günden sonraki her doğum gününde hediye yağmuruna tutuluyordu. Bizler, yani çocukları büyüyüp para kazanmaya başladıkça annem de daha değerli hediyeler almaya başlamıştı. Ellinci yaş gününde ablam ve ağabeyimle birleşip anneme incilerle süslü bir yüzük ve alyans almıştık. Onuruna verdiğimiz partide ağabeyim çıkıpta hdiyeyi takdim ettiğinde annemde dahil olmak üzere herkez şaşkınlıkla bakakalmıştı. Sonra gülümsemiş ve misafirlere dönüp "Ne kadar harika çocuklara sahibim, değil mi?" demişti. Bu sırada insanlardan gelen takdir ifadelerini duymak bizler için gerçekten güzel bir duyguydu.
Misafirlerimiz ayrıldıktan sonra yardım etmek için annemin yanında kalmıştım. Mutfakta bulaşıkları yıkarken annem ve babamın içerde konuştuğunu duydum. Babam, " Gerçekten de çok güzel bir seçim yapmışlar. Sanırım bu set aldığın en güzel hediye," demişti. Annemin verdiği yanıt ise gözlerimi doldurmuştu: "Evet gerçekten çok güzel bir seçim. Ancak benim bu güne kadar aldığım en değerli hediye o saç tokalarıydı."
"Yeter, aklından çıkar artık onu diyor kimileri. Siz de aklınızla değil de, yüreğinizle sevseydiniz anlardınız beni."
CEMAL SÜREYA
"İki rayı gibiyiz bir tren yolunun, yakın olması neyi değiştirir son istasyonun.
SUNAY AKIN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASEMİN KOKULU HİKAYELER
Nouvelles"Hiçbir şey için 'BENİMDİR', deme. Yanlızca 'YANIMDADIR', de. Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne yaşam, ne ölüm, ne huzur ne de keder her zaman seninle kalmaz..."