"Ya sen daha kaykayın üstünde duramıyorsun ne numarası."
Naz'ın kaykay öğrenmek istemesinin üzerinden bir hafta geçmişti. o hafta boyunca bir gün hariç her gün buluştular. Ona rağmen Naz hâlâ kaykayın üzerinde ayakta duramıyordu. Bu olay Işık ile Naz arasında bir dalga konusuna dönmüştü. Her geçen gün birbirleri hakkında daha çok şey öğreniyor daha çok ortak yön buluyor daha iyi arkadaş oluyorlardı. Yeni taşındığı bu şehirde hiç arkadaşı yokken bir anda karşısına Işık çıkmıştı Naz'ın. Kötü bir karşılaşmanın sonunda şuan yanında çok mutlu olduğu birini bulmuştu. Sanki o Naz'ın hayat yap-bozunun son parçasıydı. Her şeyin tamamlanmasını sağlıyordu. Daha birbirlerini bir haftadır tanımalarına rağmen Naz Işık'ı dünyanın en güvenilir insanı olarak görüyor her buluştukları günün sonunda ailesine ,özellikle de Şafak'a, ondan bahsediyordu.
"Sen kaskını neden takmadın ?" dedi Işık Naz'a. Işık için de Naz çok farklı bir yere sahipti. Bunca zaman kardeşine bakmanın telaşı ile hiç arkadaş edinememişti. Naz'ın Allah tarafından yalnızlığını bitirmek için geldiği düşüncesine kapılmış bir dediğini tanıştıkları günden beri iki etmemişti. Kimseye güvenmeyen Işık Naz ne derse onaylıyor, ona sonsuz güveniyordu. Hiç kimselere dokundurtmadığı kaykayını sürsün diye Naz'a veriyor, nasıl binilmesi gerektiğini öğretiyordu. Hatta küçükken kullandığı kaskını ve kolluklarını getirmiş Naz her kaykaya binmeye kalktığında zorla giydiriyordu.
- Giydim kaskımı şimdi mutlu musunuz Işık hanım?
- Oho hem de nasıl mutluyum.
- Komik bir şey mi var neye gülüyorsun?
- Kask kafanda mantara benziyor.
Işık bunu söylerken kahkahalarını durduramıyordu. Kırmızı üstünde beyaz noktalar olan kask gerçekten de mantara benziyordu. Işık yerlere yata yata gülerken Naz bu durumdan hiç hoşnut değildi. "Öğrenmiyorum kaykay falan. Milletin makarası oldum." dedi Naz ve kaskı ve kolluklarını çıkartıp banka fırlattı. Kollarını birbirine bağlayıp dudak büzüyordu. Işık Naz'ın bu hallerini görünce "Oy çen bana küstün mü?" Dedi. Naz cevap vermeyip göz devirince Işık elini Naz'ın omzuna koydu. "Kafaya takma kimse kaykay kaymayı annesinin karnında öğrenmiyor. Sen de bir iki güne öğrenirsin." dedi. Naz yine kafasını çevirdi ve göz devirdi. "Mantara benziyorsun dediğim için de özür dilerim tamam mı? Lütfen küsme bana." dedi Işık pişman olmuş bir ses tonuyla."Yok zaten kaykay öğrenmeyi çok istemiyorum ki seninle buluşmak için bahaneydi o"
Işık şok olmuş bir şekilde Naz'a baktı. Böyle bir cevap beklemiyor olacak ki elini Naz'ın omzundan çekti ve gülmeye başladı. Naz Işık gülmeye başladıktan sonra bunu sesli söylediğinin farkına vardı ve elini ağzıyla sıkıca kapattı.
Acaba Işık ondan etkilendiğimi anlamış mıdır? Ya Işık bu durumdan hoşlanmazsa? Ama hoşlanmasaydı gülmezdi değil mi? Ya o gülüş alaycı bir gülüşse? Ya lez olduğumu düşünürse? Yanılmış olmaz gerçi kızlardan da hoşlanıyorum erkeklerden de. Off ne yapacağım ben...
Naz'ın kafasından bir sürü düşünce geçerken korku dolu gözlerle Işık'a bakıyordu. Işık konuşmak üzere nefes alırken Naz'ın kalbi ağzında atıyordu.
"Tamam o zaman dersleri sonlandıralım."
"Ne yani bu kadar mıydı? Eee sonra? Ne demek dersi sonlandırmak buluşmayacak mıyız bir daha?"
"İki saniye beklersen cümlemi bitiricem Naz."
Naz utanarak tamam dedi ve sustu. Ama hâlâ kalbi ağzında atıyordu. Bir daha buluşmasalar ne olacaktı. Bir daha nerede görecekti Işık'ı. Cep telefonunu, adresini en kolayından soyadını bile bilmiyordu. Işık söze devam etti.
"Bundan sonra benimle buluşmak için bir bahane bulmana gerek yok. Sadece beni görmek istediğin zaman bile buluşuruz tabii müsait olursak. Hatta yarın hazırlık yapıp piknik yapalım nasıl fikir? Tabi sende istersen"
Naz çok mutlu olmuştu. İstediği zaman Işık'ı görecek miydi yani? Düşüncesi bile güzel gelmişti ona.
"Tabi, tabiki. Piknik çok iyi fikir. Yarın kaçta buluşalım?"
"Buna yarın karar veririz istersen Naz. Telefon numaranı ver konuşup karar veririz."
Birbirlerinden telefon numaraları almışlardı. Yarın buluşmak üzere sahilden ayrıldılar. İkisi de evinin yolunu tuttu. Naz da Işık da yeni bir arkadaşa sahip olmanın sevinciyle evlerine vardılar.
Işık kitli olan kapısını açtı ve içeri girdi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra üstünü değiştirmek üzere odasına gidecekti ki bir ses duydu. Ses Mert'in odasından geliyordu. Ne olduğunu anlamak için odaya biraz daha yaklaştı. Odadan cılız bir "miyav" sesi geliyordu. Olanları anlayan Işık yavaşça Mert'in odasının kapısını tıkladı. Mert bir telaşla elindeki siyah yavru kediyi karton kutuya koyup yatağının altına sakladı. Daha sonra ablasına girebileceğini söyledi. Işık içeri girdiğinde iki kolunu birbirine bağlayıp
"Kardeşler ablalarına yalan söylemez değil mi? Şimdi söyle bakalım kedi nerede?"
Mert'in yüzü düşmüştü. Yatağının altından ayakkabı kutusundaki kediyi çıkarıp kucakladı.
"Abla biliyorum eve senden izinsiz kedi sokmamalıydım ama onu mahallede ki çocukların elinden zor aldık Çetinle. Onu tekmeliyorlardı. Sırf rengi siyah diye. Güya siyah kediler şanssızlık getirirlermiş. Tamamen saçmalık. Zaten annesi de yoktu. Lütfen onu dışarı atma abla."
Mert bunları anlatırken gözleri dolu dolu olmuştu. Annesizliğin ne demek olduğunu ve dışlanma duygusunu çok iyi biliyordu. Onun da aynı o kedi gibi annesi yoktu. Onun hiç olmazsa bir ablası vardı ama o kediciğin ablası bile yoktu. Ne yapardı tek başına sokakta.
Işık Mert'in elinden kediyi aldı. Çok tatlı bir kediydi. Mert'in anlattıklarından sonra onu geri sokağa bırakmak canilik olurdu.
"Mert, ismi ne olsun kedinin ismi? Madem sen buldun ismini de sen ver. Ben de bu yaramazı güzelce yıkayıp doyurayım."
Mert'in gözleri sevinçle parlıyordu. Işık kediyi temizlemek üzere banyoya götürdüğü sırada oturmuş isim düşünüyordu. Işık kediyi güzelce temizledi ve doyurdu. Mert kız mı erkek mi bilemediği için ablasına sordu. Kız cevabını alınca düşünmeye devam etti. Bir anda "buldum" diye bağırdı. "Melisa olsun kedinin ismi annemin en sevdiği çiçekti melisa." Işık gülümsedi. "Bundan melisa olmaz olsa olsa mel olur" dedi. Ve böylece ailenin yeni üyesinin ismi belirlenmiş oldu.
Mert Bu minik kara kedinin aileye iyi şans getirdiğine inanıyordu. İyi şans getirdi mi bilinmez ama kötü şans getirmediği kesindi.
(Kamu spotu: kara kedilerin canını yakmayın aptal mısınız siz o nasıl saçma bir batıl inanç)
Işık Mel'e karton kutu ve eski kazaklarından bir yatak yaptı. Mert'in dolabının yanına koydu. Yatma vakti gelmişte geçiyordu bile Mert'e pijamalarını giydirdi, yatağa yatırdı, alnına bir öpücük kondurdu,iyi geceler dedi ve lambayı söndürüp odadan çıktı. Artık iki başlarına değillerdi. Annesinin en sevdiği çiçeğin isminde bir kedicikleri olmuştu. Ailenin yeni üyesi ile yeni bir hayata başlıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının Altında
Teen FictionSeninle birlikte olmak gökkuşağının üstünde oturmak gibi Öyle çocuk Öyle masum Öyle sevimli...