Merhamet

13 2 0
                                    

"Sus yalvarırım sus. Beni boşver Mert'i de mi düşünmüyorsun ?"

Elindeki telefonu kapattı. Gözlerinden süzülen ve sinirden kıpkırmızı olan yüzünü ıslatan gözyaşlarını sildi. Sakinleşmeye çalışıyor ama yapamıyordu. Yanında kimse yoktu şimdi. Koskoca evde yapayalnızdı. Ama o koca ev ona dapdar geliyor nefesini kesiyordu. Nefes alması git gide zorlaştı. Daha fazla kendini tutamadı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Saatler geçmişti ama Işık hâlâ yere oturmuş ciğeri çıkana kadar ağlamaya and içmiş gibi ağlıyordu. O sırada telefonu çaldı. İlk başta hiç oralı bile olmamıştı. Ama çağrılar arttı. Önemli bir şeydir diye ağlaya ağlaya telefonu eline aldı. Arayan Naz'dı. Telefonu açtı.

- Işık daha geç aç ya erken oldu bu.hic açma bir dahakine.
- Alo Işık. Sesim geliyor mu?
- Alo. Alo. Alo...
- Işık bir şey mi oldu cevap versene. İyi misin, sesim gelmiyor mu acaba?

Işık bir türlü cevap vermiyordu. Kelimeler boğazına düğümlenmişti. Konuşamıyordu çünkü konuşursa ağlamaya başlayacağını biliyordu.

- Alo. Işık ses ver korkmaya başladım.

- Alo.

- Allah'a şükür sonunda cevap verdin. İyi misin sen?

- Değilim Naz, hiç iyi değilim. Yalvarırım yanıma gel. Çok kötüyüm.

Dedi Işık ağlayarak. Hıçkırıkları daha da artıyor, nefesi daralıyordu. Derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalıştı.

- Sakin ol. Konum at hemen geliyorum.

Işık konum attı ve Naz'ın gelmesini beklemeye başladı...

Telefon kapandıktan on beş dakika sonra kapı çaldı. Işık gözyaşlarını sildi ve kapıyı açtı. Naz gelmişti. Acele ile evden çıktığı çok belliydi. Saçını öylesine toplamış, taytın üstüne Işık'ın hırkasını giyip gelmişti. Hemen eve girdi ve perişan halde olan Işık'ı gördü. "Işık ne oldu anlat çabuk" dedi. Ve onu elinden tutup koltuğa oturttu. Işık kendini Naz'ın omzuna bıraktı ve duran ağlaması tekrar başladı. Naz ne yapacağını bilmiyordu. Işık anlatmak ile anlatmamak arasında gidip geliyordu. Sonuçta bu ailevi bir meseleyi ama içinde kalırsa onu mahvetmeye devam edecekti. O da anlatmaya karar verdi.

"Babam bizi bir kadınla evlenmek için terk etti. Kadına çocuklarının olmadığını söylemiş. Bizi arkasında bıraktı, biz onun için artık yokuz hatta hiç olmadık." Dedi. Bir iki dakika durdu. Nefesini toparlamaya çalışıyordu. "Ben kendimden çok Mert'i düşünüyorum. Her yaz babamın gelmesini bekleyen o çocuğa ne olacak. Zaten küçük yaşta annesini kaybetti. Şimdi babası da yok. Velisi bir ben kaldım. Ya okulda arkadaşları onu dışlarlarsa? Kim bundan Mert'i koruyabilir ki." Naz dolu ve şaşkın gözlerle Işık'a bakıyordu. Işık'ın gözleri kıpkırmızı, gözlerinin altı mosmor, teni ölü balık gibi sokuktu. Biraz daha nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

"Ben de bugün Mert için babamı aradım. Maddi manevi bu çocuğun sana ihtiyacı var dedim. Ama o beni dinlemek yerine kendisini unutmamızı bir daha aramızı istemediğini söyledi. Ne demek ya arama? Ben senin kızın değil miyim, Mert senin oğlun değil mi? Bizim başımıza bir şey gelse umrunda olmayacak mı? Sonra dedi ki bize ne kadar istersek yollayacağını onu rahat bırakmamız gerektiğini söyledi. Ben de seni burada bekleyen bir oğlum var beni düşünmüyorsan onu düşün dedim. Ve yüzüme telefonu kapattı. Nefes alamıyorum ben artık Naz."

Işık olan biteni Naz'a anlattı. Naz duydukları karşısında şok geçirmişti. Naz her zaman onun anında olacağını söyledi. Işık'ı babası terk etmişti kimseye güvenecek gücü kalmamasına rağmen Naz'a güvendi. Gerçekten de Naz onu yalnız bırakmadı. Bunu hissetmişti. Olanlar hakkında konuştuktan sonra gözleini uzun süre kapadı. Uzun süre aralıksız ağlamak onu çok yormuştu. Naz'ın dizine yattı. Naz Işık'ın başını okşamaya başladı. İçi duydukları karşısında param parça olmuştu. Kendi yaşadıkları aklına gelince daha çok üzüldü. Terk edilmenin ne olduğunu o da çok iyi biliyordu. Belki de onu şuan en iyi anlayabilecek kişi kendisiydi.

Aradan saatler geçmişti. Işık Naz'ın kucağında uyuyakalmıştı. Naz onun kafasının altına yastık koyup mutfağa girdi. Piknikte sonra hiçbir şey yememiş gibiydi. Işık'a bir şeyler hazırlamak istiyordu ama evde hiçbir şey yoktu. Naz eve gidip yiyecek bir şeyler almak için Işık'ın yanından ayrıldı. Eve geldiğinde ailesine durumu anlattı. Annesi yaptığı yemeklerden kaba koydu ve Naz'a verdi. "Belki bugün onunla kalman daha iyi olur Naz onu eve çağırsana bizde kalsın." dedi annesi Naz'a. "Ya gelmezse buraya hem yabancı bir yere gelmesi onu daha çok huzursuz edebilir ben orada kalsam olur mu?" dedi Naz. Betül annesi çok korumacıydı. Hiç tanımadığı birinin evine kızını göndermek istemiyordu ama kızının ona yalan söylemeyeceğini biliyordu. Işık'ın da birine ihtiyacı vardı. Gidip ona giymesi için bir şeyler hazırladı. Naz aldıklarıyla hemen Işık'ın evine gitti.

Kapıyı çaldı. Işık kapıyı açtı. Işık çoktan uyanmış Naz'ı bulamayınca da korkmuştu. Naz'ı derdiyle sıktığını onunda onu bırakıp gittiğini düşünerek ağlamaya başlamıştı. Naz gelince gözündeki yaşları silip bir nebze olsun rahatlamıştı.

"Gittin sandım Naz niye beni uyandırıp söylemedin? Gittin sandım."

Naz ellerindekini bırakıp Işık'a sarıldı. Işık hâlâ titriyordu. Elleri buz gibi olmuştu. Işık'ın ellerini tuttup gözlerinin içine baktı.

"Seni bırakmam. Söz verdim sana seni hiç bırakmayacağım." dedi.

Işık kafasını biliyorum anlamında salladı.

- Elindekiler ne?

- Bunlar giyecek bir kaç şey, bunlarda yiyecek şeyler.

- Burada mı kalacaksın?

- Kalmayayım mı? İstemez misin?

- Hayır, tabiki de isterim çok sevindim hatta, yanımda olman çok iyi hissettiriyor.

- Zaten git deseydin de kalırdım. Seni bu halde yalnız bırakır mıyım hiç.

Işık, Naz'ın elinden poşetleri aldı. Naz da mutfağa doğru gitti. Beraber yemek yediler. İkisi de ilk defa olan yatılı misafirlik maceralarının böyle olmasını istemiyordu ama olmuştu ve bu geceyi beraber geçireceklerdi. Naz ne kadar Işık'ın yaşadıklarının ciddiyetinin farkında olsa da Işık ile geceyi beraber geçireceğini hatırlayınca kızarmaya başlıyordu.

Gece bire kadar hiçbir şey yapmadan oturdular. En sonunda Işık Naz'ın uyukladığını gördü. Naz'ı Mert'in odasına götürdü. Naz yatağın yanında duran kedi yuvasını görünce kedinin nerede olduğunu sordu. Işık da kardeşiyle beraber gittiğini söyledi.

- Bir kedinin olduğunu bilmiyordum. Benim de bir köpeğim var biliyor musun?

- Aslında kardeşimin kedisi. Ben daha çok köpekçiyimdir. Ama Mel çok tatlı bir kedi.

- O zaman seni Şafak'la tanıştırmak lazım. Seni çok seveceğine eminim.

Birbirlerine iyi geceler dediler ve Işık kendi odasının yolunu tuttu...

Bir kaç saat sonra Naz Işık'ın odasından gelen seslerle uyandı. Işık'ın odasının kapısı açıktı içeri baktığında sayıklayan Işık'ı gördü. Kabus görüyordu. "Bırakma bizi, lütfen" diye sayıklıyordu. Naz odanın kapısını açtı ve içeri girdi. O girdiği anda Işık kan ter içinde uyandı. Naz hemen Işık'ın yanına geldi ve yanında olduğunu sakin olması gerektiğini söyledi.

"Seninle uyumamı ister misin?"

dedi Naz. Işık kafasını evet anlamında salladı. Birbirlerine sarılmış bir şekilde yatıyorlardı. Naz birden durdu ve uykulu Işık'a "Bana verdiğin kolye neden bu kadar değerli" dedi. Işık, Naz'ın sorusuna karşılık "Çünkü annemindi." dedi. Naz bu cevaptan ikna olmamıştı. "Bana yalan söylemiyorsun değil mi?" dedi. Kolyede onu rahatsız eden bir şey vardı çünkü. "Niye yalan söyleyeyim ki?" dedi Işık. Neden yalan söylediğini düşünüyordu ki? "Çünkü kolyenin arkasında Işık ve Can yazıyor. Kim bu Can?" Işık hafifçe gülmeye başladı ama gülmeyi de çok beceremiyordu.

"Benim kardeşimin ismi ne?"

"Mert."

"Mert Can."

İstediği cevabı alan Naz mutlulukla Işık'ın koluna yattı. Birbirlerine iyi geceler dediler ve uykuya daldılar.

Gökkuşağının Altında Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin