Bölüm-2 (BAŞLANGIÇ)

27 6 0
                                    

Sabah gözüne çarpan güneş ışıklarıyla uyanmıştı Işık. İlk iş kalkıp elini yüzünü yıkamaya gitti. Dişlerini fırçalarken tuvaletin kapısı iki kere tıklandı "Ablacığım içeri gelebilir miyim?" Bu tatlı ses Işık'ın kardeşi Mert'e aitti. Işık'ın ağzında köpük olmasından dolayı boğuk bir "gel" çıktı ağzından. Mert gri kapı kolunu aşağı çekerek kapıyı açtı ve ablasının yanına geldi. Işık ağzını yıkandıktan sonra Mert'in elini yüzünü yıkaması için lavabonun altına tabure koydu. Mert daha 6 yaşında olduğu için boyu tam olarak lavaboya yetmiyordu. Üstüne hafif bol gelen lacivert roketli pijamasının kollarını sıvadı. Tabureye çıkar çıkmaz Işık Mert'in yanağına kocaman, sıcak ve içten bir öpücük kondurdu."Erkenciyiz bakıyorum bugün Mert bey" dedi Işık gülümseyerek. Mert diş macunu sıkarken ablasına gülerek cevap verdi. Işık tekrar Mert'in yanağına öpücük kondurdu ve kahvaltı hazırlamak için mutfağa doğru gitti. Aynı saattlerde Naz da köpeği Şafak tarafından yalanarak uyandırılmıştı. Şafak uzun siyah beyaz gözünün ve bacaklarına doğru kahverengi tüyleri olan çok cana yakın ve hiperaktif bir köpekti. Her sabah erkenden uyanır Naz'ın odasına nazikçe girer ve masanın üzerinde duran tasmasını alıp yatağının üstüne bıraktıktan sonra Naz'ı yalayarak uyandırırdı. Naz gözlerini araladı karşısında dili dışarda heyecanla nefes alan Şafak'ı gördü. "Sana da günaydın aşkım benim" dedi ve Şafak'ın kafasını nazikçe okşadı. Yatağının üstünde taşımayı giren Naz yazmayı alıp şifonyerin üstüne koydu. "Ama ilk önce kahvaltı etmemiz lazım Şafak seni sonra gezdiririm tamam mı oğlum?"
Şafak evet dercesine havladı ve yataktan inip salona doğru ilerledi. "Şuan evde kahvaltı yapmayan sensin uykucu hanım" dedi annesi diğer annesi de ekledi " Gel kuzum kahvaltını yap sana patates kızarttım hem" dedi. Naz'ın iki annesi vardı tabiki öz değillerdi ama öz ailesinden çok daha sevdiği kesin olacak ki Naz onlara anne demekte bir kez olsun tereddüt etmemişti. Daha bundan 4 yıl öncesiydi. Naz cinsel yöneliminin kızlardan yana olduğunu 12 yaşında öğrenmişti. Bunu annesine söylediğinde bu onun o evde geçirdiği son günü olmuştu. Bir anda kendini ailenin yüz karası olarak bulmuştu. Nasıl bir kız bir kızdan hoşlanabilirdi bu rezillikten başka hiçbir şey değildi onun ailesine göre. Ama o şanslıydı onu kendisi gibi bir aile bulmuştu. Onu yargılamayacak ona kızmayacak onu olduğu gibi sevecek iki annesi olmuştu. Naz hemen yataktan kalktı ve mutfağa koştu. "Zehra anneciğim seni çok çok çok seviyorum" dedi ve yanağına bir öpücük kondurdu. "Zaten sen hep Zehra anneni sev sana patates kızarttı diye beni hiç sevme. Ben de kızartırım bir patates ne var yani nedir ki?" Dedi sitemli bir şekilde salonda oturan Betül annesi. Naz güldü ve " Seni de çok seviyorum anneciğim" dedi. Ve annesinin önüne koyduğu patatesleri yemeye başladı. O sırada Işık da Mert ile kahvaltı yapıyordu. Onların sarılıp öpebileceği bir anneleri olmadığı gibi babaları da Amerika'da yaşayan bir doktordu. Sadece yazdan yaza gelir 3 ay kalır sonra geri dönerdi ama bu yaz haziranın bitmesine 6 gün kalmasına rağmen hâlâ gelmemişti. Mert sürekli ablasını daralıyor ne zaman gelecek diye soruyordu. Mert annesini hiç göremediği için babası için ölüyordu. Kahvaltılarını ederken Mert ablasına defalarca sorduğu soruyu tekrar sordu. "Abla babam ne zaman gelecek 6 gün sonra haziran bitiyor. Hem 3 gün sonra doğum günün ama babam gelmedi hâlâ" Işık derin bir iç çekti. "Mert kuzum bunu sana daha kaç defa söylemem gerek. Ben de bilmiyorum ne zaman gelir babam. Tek yapmamız gereken beklemek." Mert'in suratı düşmüştü Işık'ın da öyle çünkü babaları kalan son aileleriydi. Işık bugün annesinin ona aldığı kaykayı bulmaya gidecekti. O annesinden ona kalan son şeydi. "Gelcek misin bugün benimle kaykayı aramaya?" Dedi Işık. Mert ses vermedi. Işık tekrar sordu ama Mert cevap vermek yerine ağzına Işık'ın yaptığı tostu doldurdu. Işık derin bir iç çekti. "Babamı bekleyeceksin değil mi?" Mert'in ağzı doluydu utanarak başını öne eğdi. Işık da bir şey diyemedi...

Aradan saatler geçmişti Işık saatlerce kaykayını aramış ama bulamamıştı. Bakmadığı delik sormadığı kişi kalmamıştı. En sonun da ümidi kesti ve sahile doğru yürüdü. Annesinin kalan son parçasının da bir anda kaybolması onu bu dünyada yapayalnız hissettiriyordu. Gözleri dolu dolu olmuş burnunun ucu kızarmıştı. Bir bank bulana kadar yürümeye devam etti. En sonunda boş bir bank bulmuş kulaklığını takip bir rasgele bir şarkı açmıştı. Şarkının başlamasıyla da gözlerinde duran yaşlar yer çekimine yenik düşüp yanaklarından aşağı süzülüverdiler. İçi acı doluydu Işık'ın. Annesinin yasını doğru dürüst tutamamıştı mezarının başında çünkü k mükemmel bir abla olmalıydı. Ağlayan kardeşini kendisi de ağlayarak daha fazla üzemezdi. Şuan tek başına bir sahilin kenarında "Elfida" dinleyerek ağlıyordu. Annesinin yasını tutma vakti gelmişti. Annesinin son yadigârı da uçup gitmişti.
"Omuzum da iz bırakma. Yüküm Dünya'ya yakın. Elfida hep aklımda kalacaksın..."
Naz da oradaydı. Ağlayan Işık'a bakıyordu. O gün ilk defa dikkatli bir şekilde bakmıştı Işık'ın yüzüne. Ne kadar tatlı gelmişti ona o yüz. Ağlamaktan kızarmış fındık burnu,dolgun koyu pembe dudakları, yanakları ve burnunun üstüne özenle dizilmiş gibi çilleri vardı. Elindeki kaykayı sıkıca tuttu ve ağlayan Işık'a doğru ilerledi. İçi korku ve heyecanla dolmuştu. Tepkisi nasıl olurdu? Ya kızarsa? O zaman ne yapacaktı? Ona kendini nasıl affettirecekti? Son bir adım daha attıktan sonra Işık'ın yanına gelmişti. Gözleri kapalı hüngür hüngür ağlayan Işık'ın omzuna hafifçe dokundu. Işık gözlerini açtı. Karşısında dün kaykayını kaybetmesine neden olan kız duruyordu. Ne yapmalıydı? Bir anda gözü kızın eline ilişti. Kaykayı kızın elindeydi. Bir heyecanla ayağa kalktı kulaklığını çıkarıp gözyaşını sildi. Naz gülümseyerek " Seni kaykayını ararken gördüm bizim mahallede. Mahallenin çocukları sana bilmiyoruz dediler ama alan onlarmış. Ben de gittim sahibi benim onu bana verin dedim ve işte kaykayın burada" dedi. Işık'ın gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Çok teşekkür ederim benim için çok önemli bir şeydi bu kaykay senin sayende kavuştum." Dedi ve aniden Naz'a sarıldı. Naz çok heyecanlanmıştı. Ona sarılan bir yabancı daha önce hiç olmamıştı. "Ben sadece doğru olanı yaptım. Hem kaybetmenin sebebi de bendim değil mi?" Dedi Naz gülümseyerek Işık "Sen doğru olandan fazlasını yaptın gerçekten çok teşekkür ederim" dedi ve kaykayıyla sahilde kaymaya başladı. Naz "kaykay öğrenmeyi çok isterim aslında" dedi. Bir anda ağzından çıkmıştı böyle bir şey. Aslında hiçbir zaman kaykay sürmeye özenmemişti ama beyni ona kaykay Işıktan kaykay sürmeyi öğretmesi gerektiğini söylemişti ya da kalbi...

Gökkuşağının Altında Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin