Sabahın getirdiği taze güneş ışıkları odasının içine dolmuş, etrafı hafif mutluluk ve heyecanla kaplamıştı.
Artık evde ondan daha erken kalkan küçük bir yaramaz vardı. Bu yaramaz güneş doğmadan uyanmış yeni geldiği evi tanımak istercesine küçük bir ev gezisine çıkmıştı. Işık bunu bu küçük, tatlı kediyi yerinde bulamayıp salonda bulunca anlamıştı. Ne kadar tatlı, minik, meraklı ve cesur bir kediydi bu. Ailenin yeni üyesi olmaya çok layıktı. Ne kadar bu ailenden de olsa aynı yemeklerden yiyemezlerdi, bu kediye gerçek bir mama gerekiyordu. Evdeki yiyecekler ona iyi gelmeyebilirdi. Işık bu yüzden erkenden evden çıkmak için hazırlandı. Mel'e mama, kedi kumu alması gerekiyordu belki biraz da oyuncak...
Pet shopa geldiğinde bir sürü çeşit çeşit oyuncak gördü. İçinden keşke kedi olsam, diye geçirdi. Pet shopta çalışan kişiye kedisinden bahsetti. Pet shopta ki görevli de ona uygun mamayı seçti ve günde ne kadar yemesinin uygun olduğunu ona anlattı. Bir kedi için gerekli olan her şeyi aldıktan sonra parasını ödeyip evin yolunu tuttu.
Işık elleri dolu dolu eve döndüğünde kapının önünde fazladan bir ayakkabı daha gördü. Yetişkin erkek ayakkabısıydı bu. Hızlıca kapıyı çaldı. Aklındaki tek şey Mert'ti. Bu gelen adam kimdi? Mert niye ona kapıyı açmıştı? Aklından bir sürü senaryo geçerken kapı açıldı.
"Hoşgeldin kızım"
Işık dona kalmıştı. Babası karşısında duruyordu. Neredeyse on aydır onu görmemişti. Babası o gül gibi baktığı sakallarını kesmiş, bir önceki gelişine göre de zayıflamıştı. Sanki daha çok gençleşmiş kendine özenle bakmıştı. Mert dona kalan Işık'ı çözen şey olmuştu.
"Hoşgeldin abla bak babam geldi." dedi. Gözleri parlıyor yerinde duramıyordu. Işık ellerindeki poşetleri içeri bıraktı, ayakkabısını çıkarıp içeri girdi. Ne kadar da özlemişti babasını. Hemen boynuna sarıldı. Hoşgeldin babam, dedi. Babası da ona sarıldı ama niye böyle sarılıyordu. Soğuktu o sarılma, samimiyetsiz..."Sizinle konuşmamız gereken konular var çocuklar lütfen oturun ve beni dinleyin."
İkisi de kulaklarını açmış babalarını dinliyorlardı. Babası çok gergin bir şekilde karşılarına geçmiş uzun uzun çocuklarının yüzüne bakmıştı. Neden bu kadar huzursuz ve stresliydi, çocuklarına söylemesi gereken şey neydi?
Çocuklar ben evlenmeye karar verdim. Annenizden sonra ilk defa böyle hissediyorum, dedi. Çocuklar ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Birbirlerine baktılar sonra babalarına geri döndüler. Babalarının gençleşme çabalarının nedeni belli olmuştu. Ne denirdi ki bu durumda.
İşte o zaman annelerinin gerçekten gittiğini bir kez daha anladılar. Anneleri artık yoktu. Olmadığı için de babaları bir başka kadına aşık olmuştu. Mert dolu gözlerle ablasına baktı. Ablasının karşı çıkmasını istiyordu. Annemden başka anne olmaz demeliydi. Kimse annem gibi olamaz...
Işık " Tabiki evlenebilirsin sen yetişkin bir insansın baba. Seni bunun için yargılayamayız" dedi. İçin için ne kadar istemese bile babasının mutlu olmasını da istiyordu. Her zaman aşka inanmıştı. Bu eğer onun için iyi olacaksa olmalıydı. Mert umduğu cevabı alamayınca sinirli ve üzgün bir şekilde oturduğu koltuktan kalktı ve odasına gitti. Babası bir başka kadınla evlenemezdi çünkü onun annesi hâlâ yaşıyordu. Anneleri onları asla terk etmezdi. Anneleri hep çocuklarının yanında olur ailelerini her daim korurlardı.
"Neredesin anne? Sana bu kadar ihtiyacım varken neredesin?"
Gözlerinden yaşlar süzülürken minik ellerini havaya kaldırmış dua ediyordu. Annesinin geri gelmesi ve babasını vazgeçirmesi gerekiyordu. Lütfen, dedi. Lütfen Allah'ım annem geri gelsin. Mel bir anda yatağa çıktı. Ağlayan Mert'e bakıyordu. Kötü bir şey olduğunu hissetmiş olacak ki Mert'in kucağına geldi ve yattı. Mert göz yaşlarını silip kediyi sevmeye başladı. Senin de annen yoktu değil mi, peki sen nasıl dayanıyorsun, senin babanda başka bir kadınla evlendi mi, o da mı yalnız bıraktı seni ?, Dedi.
Mert kucağında Mel ile uyuya kalmıştı. İçerden gelen bağırışma sesiyle uyandı. Ne olduğunu tam anlamadan hızla kapanan kapı sesi duydu. Kucağındaki Mel'i yatağına bıraktı ve odasından çıkıp salona gitti. Yerde oturmuş ağlayan ablasını görünce koşa koşa yanına gidip ona sarıldı. Işık hemen gözyaşlarını sildi. Toparlanmak ve Mert'e destek olmak istiyordu. Kendini düşünmeye zamanı ve imkanı yoktu. Mert'e bakmalı onun içini rahatlatmalıydı çünkü iyi ablalar böyle yapardı.
Hiçbir şey yaşanmamışcasına yerinden kalktı ve aldığı mamayı, kumu ve oyuncakları poşetten çıkardı. Mel'de acıkmış olacak ki kokuyu takip edip salona gelmiş elinde mamayı tutan Işık'ın peşinde dolaşıp miyavlamaya başlamıştı. Işık mama koymak için kap çıkardı ve mamayı koydu. Yanına bir kap da su. Sonra Mert'e döndü ve aç olup olmadığını sordu. Mert akıllı bir çocuktu. Ablasının güçlü durmaya çalıştığını anlamıştı. Hiç bir soru sormadı babası hakkında. Ne olduğunu da tahmin edebiliyordu. Ablasından tost yapmasını rica etti ve gidip koltuğa oturdu.
Ablası mutfaktayken salondaki masanın üzerinde duran parlak bir şey fark etti. Gözleri tekrar dolu dolu olmuştu. Bu elinde tuttuklarından biri yüzük diğeri ise bir kolyeydi. Titreyen sesiyle ablasına "Abla, bu o mu?" Işık elinde tost ile Mert'in yana geldi. Mert'in elinde duran kolyeyi görünce "Evet Mert, evet bu o" dedi.
Mert tostunu, Mel mamasını yerken Işık'ın telefonu çaldı. Arayan Naz'dı. Işık'ın Naz ile buluşacağı tamamen aklından çıkmıştı. Bu yaşananlardan sonra zaten hatırlaması bir mucize olurdu. Hemen telefonu açtı.
- Alo
- Alo, Işık neredesin?
- Ben evdeyim Naz. Sen neredesin?
- Evde misin hâlâ. Bir de bana geç kalma diyordun. Neyse ki ben de hâlâ evdeyim.
- Naz o zaman evde kal, lütfen.
- Ne demek evde kal, Işık bir şey mi oldu?
- Naz piknik işini bir iki gün erteleyebilir miyiz? Sana söz veriyorum bir daha seni ekmeyeceğim ama şuan gelemem.
- Işık ne oldu? Senin sesin de kötü geliyor kötü bir şey mi oldu?
- Naz şuan iyi değilim. Söz sana sonra açıklayacağım ama şuan olmaz. Lütfen beni affet.
Peki bundan sonra ne olacaktı, iki başlarına nasıl yaşayacaklardı, kim onlara sahip çıkardı, bu koca acımasız dünyada iki başlarına mı kalmışlardı yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının Altında
Roman pour AdolescentsSeninle birlikte olmak gökkuşağının üstünde oturmak gibi Öyle çocuk Öyle masum Öyle sevimli...