Beynimde sayıklanan kelimelerle Ofelia'ya döndüm. Yüzü gergin ve ciddiydi gözlerinde hangi duygunun kırıntıları olduğunu anlayamıyordum. Anlamamış olmasını dilerdim, aynı zamanda ısırılmamış olmayı da ama bir anda olmuştu. Otların arasından onun sesi gelmişti ve o benim yanıma gelene kadar şok içinde yardım beklerken yürüyüşçünün biri gelip omzumdan ısırmıştı. Ağzımdan kaçan yüksek tondaki çığlıktan bile anladığına emindim. Yüzümün hâlini ise hiç sorgulamıyordum bile dehşete düşmüş bir ifadeyle gözümden bir damla düştü. Beni aralarına alamazlardı, söylememeyi kendimin seçtiğini biliyordum ama onları endişelendirmek istememiştim. Eğer dönüşecek olursam onların beni görmemesi gerekiyordu, o halde değil, onları yemeye çalışırken gene hiç değil."Ofelia, ben," diyerek sayıklamaya başladığımda beni kendine çeken güçlü kollara inanamadım. Gözlerimden daha çok yaşlar firar ediyordu. Durdurmaya çalıştıkça daha da çok akıyordu sanki, gözlerim bana olan ihanetini duyururcasına buğulanmış ve etrafımı görmemi engelliyordu. O an kendimden nefret ettim. Bunu nasıl düşünebilirdim, Ofelia'nın benden korkabileceğini, kısa bir süre kendime bunu sordum: 'gerçekten bunu düşündüm mü Alicia,' maalesef düşünmüştüm. Belkide ben onun benden korkmasından daha fazla korkuyordum kendimden, olacaklardan.
Boynumdaki kolları sıkılaşırken iç çekerek soğuktan donmuş burnunu boynuma yaslayarak ürpermemi sağladı, bende kollarımı onun beline sarmıştım. Bu bana huzur vermişti, ona sarılmak, onun omzunda ağlamak, onun desteğini almak. Bunlar çok değerli şeylerdi, yılların bize hediye ettiği büyük bir arkadaşlığımız vardı, Ofelia bana çok kıymet göstermiş ve her şeyimde yanımda olmuştu en çokta bundan yaklaşık altı yıl önce hastalıktan ölen babamın acısının üzerine çok fazla depresyona girmiş,okula gidemediğim dönemlerde benimle olmuştu.
Şimdi ise neden aksini düşündüğümü bile anlamıyordum. O hep benimleydi, o benim kurtarıcı meleğimdi.O, Ofelia'ydı tabiiki de bana sahip çıkacaktı.
Saçlarımı okşarken konuşmasına devam etti,
"Alicia, eve dönmemiz gerek," diyerek sarılmayı bırakarak sağ bileğimden tuttu çekelemeye çalıştı ama ilerlemiyordum."Orası evimiz değil," diyerek olduğum yerde çivilenmiş gibi kaldım, kaldığımız yer terkedilmiş bir depoydu, ara sıra yürüyüşçüler uğrasada suya yakın ve yiyecek konserve deposu vardı. Sanki önceden stok yapılmış gibiydi, bu zombi salgını çıkar çıkmaz ailem Ofelia'nın ailesi ve benim zorlamamla Matt'i de yanımızda getirerek bu depoya yerleşmiştik. Kendimizi şanslı hissediyordum ama bu şans garipti, sanki ayarlanmış gibiydi. Ama bunu sorgulamak istemedim, tamda ihtiyacımız olan şeydi, barınacak bir yer, sınırsız su kaynağı ve yiyecekler. Daha ne olmalıydı ki? Ama eski küçük evimi özlüyordum, içindeki küçük banyoyu, banyodan çıkmadan önce havluyu vücuduma sardıktan sonra annemin kapıyı aniden açmasını ve ona kızgın bakışlar atmamı bile özlüyordum. Şimdi fark ettim ki ben aslında, beton duvarlarla çevrili küçük evi değil duvarlar içerisindeki samimiyeti ve normal monoton hayatımı özlemiştim. İç çekerek Ofelia'ya döndüm, orasının evim olmadığından bahsetsemde yapabileceğim hiçbir şey ve gidebileceğim hiçbir yer yoktu.
Kolumdan beni hâlâ daha çekelemeye devam eden Ofelia'ya beni çekmesi için izin verdiğimde Ofelia'nın bunu beklemediğini anladım. Gerçi iç sesimi duyamazdı ve gitmemekte kararlı olduğumu söylediğimden beridir aksini iddia etmemiştim. Bu nedenlede beni çekmesine izin vermem aniden gelişti. Arkaya doğru hızla düştüğünde bende onun üzerine onunla beraber düştüm. Sol omzumun acısından dolayı kolumu kıvırarak şınav pozisyonunda kalamıyordum bu yüzden bedenlerimiz birbirine yapışmış gibi duruyordu. Ben Ofelia'ya bakarak,
"Üzgünüm, canın acıdı mı? Sanırım gideceğim hiçbir yer yok depoya..." cümlemi tamamlayamadım çünkü dudaklarımda hissettiğim bir baskı vardı. Garip bir baskıydı ama içimde hiçbir duyguyu uyandırmıyor desem yalan olurdu.
İçimde garip bir duygu uyanmıştı, ihanet. Bu duygu: ihanetti. Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum ama içimde bir ses yankılanıyordu. 'Üzgünüm, hazır değilim, biriyle olmaya,'... 'Üzgünüm,'...karşı taraftaki ses benim sesime benziyordu. 'Üzülme,'
Kendime gelebildiğimde en başından beri karşılık vermediğim ve öylece şok geçirirken sanki birisine ihanet ediyormuş hissine kapılarak Ofelia'dan kendimi ayırdım. Yüzüne bakmadım ve dizlerimin üzerine düştüm. Dizlerimin üzerindeyken sol omzumun belirgin acısıyla yüzümü buruşturdum. Çoktan ayağa kalkmış olan Ofelia elini uzatmış ve kalkmama yardım etmek isterken, onun elini tutmak yerine sağlam olan sağ kolumla bacağıma destek uygulayarak ayağa kalkmayı denedim ve tekrardan yere düşmemle aslında az önceki iç sesimle bir kızın konuşmasını duymam dengeleri şaşırmamı sağladı tabii buna Ofelia'nın beni öpmeside eklenince kafayı yediğimi düşünüyordum. Ortaokulun başından beridir tanıdığım kız beni öpüyordu? Kafamı sallayarak bu düşünceyi uzaklaştırmak istedim ama tamda karşımda yaptığı şeyin düşüncesini uzaklaştırmak istediğim kız dururken bu imkansızdı.
Kalkmama yardım etmek için kolumun iki tarafımdanda destek uygulayarak beni kaldırdı. Kalkar kalkmaz ona fısıldayarak,
"Bırak," diye çemkirdim. Biz en iyi arkadaştık, nasıl olurdu da beni öperdi bunu bir türlü aklım almıyordu. Bu, zombi istilası ile beynimdeki garip kızın sözlerinin ve anıya benzer bazı davranışlarının ardından çok ağır gelmişti."Alicia," diyerek sesinin tınısındaki çekingenliği sundu bana ama ses tınısında gram pişmanlık yoktu. Yorgunluktan ya da başka olası bir sebepten yaptığını düşündürebilirdi ve ben inanırdım. Yani en azından inanmak isterdim başka bir düşüncenin aksine, evet. Ama pişmanlığının olmayışı bunu isteyerek yaptığını gösteriyordu.
Adımı söylediğini yeni duymuş gibi onun tarafına döndüm ve yüzüne bakarak onun tarafına dönmem için ikinci kez adımı tekrarlamaması için lafı ağzına tıktım. Gözlerim yüzünün her bir tarafında geziniyordu, burnunda, belirgin elmacık kemiklerinde, kaşlarında, çenesinde, dudaklarında, yanaklarında, başında ve hatta şakaklarında. İlk kez onu bu kadar süzdüm diyebilirdim belkide bu bir süzüşten daha çok gözlerinin içine bakmaktan kaçmaktı. Çünkü gözleri hariç yüzünün her tarafını incelemiş olduğumu fark ediyordum.
Yanıma yaklaşarak tam karşımda durdu ve nihayet o zaman kendime gelip gözlerinin içine bakabilecek cesareti kendimde bulabildim. Ellerini birbirine kenetlemiş ve eğik olan başını yeniden kaldırdı.
"Üzgünüm," dedi ve gözlerimi kapattım. Derin nefes aldım. Aklımda yine o görüntü vardı. Bir kızı öpmüştüm, yüzünü hiçbir zaman göremediğim bir kızdı. Kız dudaklarımın üzerinde tıkılı kalmıştı, hem karşılık vermek istiyor hemde ihanet ettiği birisi varmış gibide öpücüklerimden kaçıyordu. En sonunda geri çekildi ve "Üzgünüm," dedi "Hazır değilim," diyerek önceki cümlesine ekledi ve sonrada son noktayı koydu, "biriyle olmaya,"
Kafam feci olarak dağınıkken Ofelia'nın söylediklerini hiçbir şekilde anlamıyordum çünkü dediği şeyleri duymuyordum sadece dudaklarının kıpırdadığını görebiliyordum. Beynimin içinde çınlayan bir ses vardı bir alarm sesiydi bu. Babamın görüntüsü gelip gidiyordu. "Bunu yapmamalıydın Alicia!" sesindeki sinir ve aşağılayıcı bakışları gözlerimden yaşların firar etmesini sağlıyordu.
"Laboratuvarıma kesinlikle girmemen konusunda seni uyarmıştım!" Diyerek yanıma geldi ve kolumdan tutarak beni annemin yanına itti. O silik anı gözlerimin önünde gelip giderken daha önce böyle bir şey yaşadığımı hiçbir şekilde hatırlamıyordum.Beynim Ofelia'nın öpücüğünü dahi kaldıramazken, babamla olan bu anım beni kalbimden yaralamıştı. Babamı çok severdim, hoş o da beni en az benim kadar çok severdi. İşleri yoğun olduğundan onu pek göremesemde bunu biliyordum, hissediyordum. Dediğim gibi hissetmek inandığınız şeyden daha kuvvetliydi, inançlarınızı inandığınız kişiyi kaybetseniz dahi hislerinizi kaybetmezdiniz.
Babamın beni herkesten kurtaracağına olan inancım onun ölümüyle birlikte son bulmuştu. Ama onun beni hâlâ daha sevip koruyacağına olan hissettiklerim kuvvetliydi. Sevgiyi, babamın sevgisini hissedebiliyordum. Gözlerim karanlığa gitmeden önce Ofelia'nın adımı sayıklamalarını duydum. Bu, bugün her şey, hepimiz için çok ağır olmuştu. Özelliklede benim gibi on sekizine bassa dahi ona şans getireceğini hisseden kızın bebeğine sarılarak uyuması gibi. Ben Alicia Clark ve hâlâ bir umut olduğunu, hâlâ bir umuduz olduğunu hissediyorum, inanmıyorum çünkü inanmak inananlar için geçerlidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's You!
Science FictionOn sekizime yeni bassam bile ben o geceleri bebeğine sarılarak uyuyan kızdım. Sarı saçları yarım toplu ve mavi gözlü, siyah kıyafetler giydirilmiş bebeğe sarılarak uyuyan kız. Gecenin karanlığında soğuk esen rüzgar bile beni üşütmüyor aksine daha ç...