Korkunun ilk kez ne olduğunu tam anlamıyla on iki yaşlarımda anlamıştım. Bu bir canavardan ya da izlediğin korkunç bir şeyden sonra hissettiğim duygu değildi. Bu kaybetme duygusuydu, babamı kaybetmiştim. Sebebi basitti ama sonucu hiçte basit durmuyordu. Sonucu ölümdü, hastaydı, düzeltiyorum çok hastaydı, nasıl bir hastalıktı bu, ölümle sonuçlanacak kadar. Kanser mi? Veba mı? Grip mi? Hayır elbette hiçbiri değildi.İçimi saran adrenalin korkuya karıştığında, aklıma babamın gelmesini engelleyemedim. Korktuğum her şeyde aklıma o gelirdi, kabuslarımda o yanıma koşardı, çocukluğumdan kalma bazı garip anıları hatırladığımda korkardım ve o yanımda olurdu. Fırtınalı bir anıda sığındığım liman kentiydi, oldukça güvenli ve fırtınayı dindirecek kadar samimi gülüşü, güneşin fırtınayı engellemesini sağlıyordu.
Üzerime doğru atılan ve herhangi bir yürüyüşçünün beni ısırıp ısırmadığını kontrol etmek isteyen ilkel ve tacizci sarışın içimdeki korkunun boyutunu her geçen saniye arttırıyordu. Çok bencilceydi, biliyorum. Ailemin yanında dönüşeceğim için kalmıyordum, kendimi herkesten soyutlamak için kaçıp gidiyordum. Hiçbir şeye dair bir umut beslemeden. Karşıma çıkan kulübe içime bazı umut tohumları ekiyordu ve sonra sebepsiz yere kendimi buraya ait hissettim. Bencil olacak kadar dönüşeceğimi bile bile burada kalmak istedim. Bir kez olsun bencil olmak ve sadece kendimi iyi hissetmek, kendimi dışlanmamış hissetmek istedim.
Korkuyordum. Oldukça fazla. İçimdeki hayatta kalma iç güdüsü her saniye kanıma daha fazla pompalanıyordu. Yaşamak istiyordum, sadece hayatta kalmadan, gelişerek, kendimi geliştirerek, yaşamak istiyordum. Kendi monoton hayatıma dönmek istiyordum. Hem o da dememiş miydi, ilkel sarışının tablosunda öyle yazmıyor muydu? Yaşamın hayatta kalmaktan fazlası olduğu yazmıyor muydu?
"Her ikiside," diyerek sarışının uzun zaman önce sorduğu soruya cevabımı geçte olsa düşüncelerimden sıyrılabildiğimde vermiştim. Hem ilkel hemde tacizci bir sarışındı, hem evinden gitmemi istiyordu, hemde kalmamı...tamam kalmamı istemesi bireysel bir şey değildi ama yinede bu kadar çelişkili ve zıt ifadelerin yan yana gelmesi bir gün için oldukça fazlaydı.
Verdiğim cevapla yüzünde bir sırıtma oluşurken, bana doğru yaklaştı, iyice. İç güdüsel olarak bir adım geri atsamda, daha da geri adım atmadım, ailemden ayrılmam artık kendi başımın çaresine bakabilmemi ve büyüdüğüm anlamına geliyordu. Bu ilkel sarışından da hiç korkmuyordum. Senin de dediğin gibi baba: korkmuyorum,korkmuyorum, korkmuyorum. Defalarca söylediğinde beynin bunu hissediyordu, inanmasa bile. Hissetmediğin zamanda alışıyordun.
Daha çok yaklaştığını ancak boynumla kulağım arasındaki bir yere hücum eden sıcak nefesten anladım. Vücudumun belkide en hassas noktası boynumdu, ister buna gıdıklanma diyin ya da başka ne derseniz diyin ama omurgamın tamamında bir ürperti hissettim. Refleksen sol boynuma verdiği nefesiyle ona yer verir gibi açtım ve bu hâlime küfrettim. Lanet Alicia! Kendini komik duruma düşürdün. Sarışının sırıtmasının artışı buna işaretti! Lanet olsun!
"Merak etme," dedi ve nefesini yeniden verdi ve kulağıma doğru üfledi, bundan zevk alır gibi bir hâli vardı, yüzümdeki mimiklerden bile zevk alır gibi bir hâli vardı.
"Buradan en kısa sürede," derken, anlamadan olsa bile nefesini hâlâ boynumla kulağım arasındaki bir yere veriyordu. Garip bir şekilde içimin gıdıklandığını hissederken şekilden şekle girmemek için beynime itaat etmesi için yalvarıyordum. Akıl sağlığım bir anda beynimi terk etmiş gibiydi, tüm hareketlerim içgüdüseldi, davranışlarım tamamen farklı bir kişi gibi olduğumu vurguluyordu.
"Gideceksin," dedi ve nefesini uzun süre tutmuş gibi aldığı ılık nefesi tamamiyle yüzümde hissettim. Gözlerimi açtığımda şaşırdım, mavi delici bakışlarla karşılaştım, oysa ne zaman gözlerimi kapattığımı dahi bilmiyordum. Nasıl bir baskı kurmuştu? Ne yapmıştı bana böyle!?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's You!
Science FictionOn sekizime yeni bassam bile ben o geceleri bebeğine sarılarak uyuyan kızdım. Sarı saçları yarım toplu ve mavi gözlü, siyah kıyafetler giydirilmiş bebeğe sarılarak uyuyan kız. Gecenin karanlığında soğuk esen rüzgar bile beni üşütmüyor aksine daha ç...