7. Bölüm

85 14 0
                                    


Hayatınızda her zaman sizi derinden etkileyecek olan kararları almanız ve bir dönüm noktasına girmeniz olağandı. Ancak içinde bulunduğum bu garip durumu asla kelimelere dökemezdim. Karanlık ve somsoğuk gecenin içinde umuduma dahi sarılamazken beni kollarına çeken Ofelia'nın, bir yürüyüşçü tarafından ısırılışımın ardından bana destek vermesi müthiş bir duyguydu. Ancak dönüştükten sonra onlara zarar verme düşüncesi kalbime binlerce iğnenin aynı anda batırılması gibi hissettiriyordu.

Ofelia'nın hislerinin arkadaşlıktan öte olduğunun farkına vardığımda ormanda neredeyse kaybolmuş gibi dolanıyordum. Oysa gerçekten kaybolmuştum. Hem yeryüzünde hem kendi gözümde gerçekten bir kayıptım. Hiçbir yere ait değildim, insanlığa ve insanlara zarar veren bir kişi bir yere asla ait olamazdı. Ormanda bir kayıp olarak dolaşırken bulduğum kulübede aslında hiçbir yere ait olmayışıma ters düşüyordu. Beni oraya çeken bir şey vardı...ne olduğunu bilmesemde bunun bir hayatta kalma iç güdüsü olduğundan şüphe duyuyordum.

Oysa o tablodaki notta yazıldığı gibi: yaşam,hayatta kalmaktan fazlasıydı. Sadece hayatta kalanlar insan dışı diğer varlıklardı. Yaşam ise farkındalıktı, bir zevk meselesiydi, yaşamasını bilene. Bu yüzden çok kısa bir süre umudumu ortaya çıkardım. Çıkardığım umudumsa ilkel sarışın sayesinde tuzla buz olmuştu. O garip biriydi ve bipolar olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünüyordum.

Yatağında uykuya daldığım o güzel dakikalardan sonra beni uyandırmak isteyen ve uyandığımda irkilmeme sebep olan o hiddetli sesle ilkel bir canlı olduğunu resmen kanıtlamıştı. Oysa bu ev, sahibine hayranlık duymamı sağlamak için bir nedendi.

Beni, evinde, odasında hatta kişisel alanları hiçe sayarak yattığım yatağında bulduğunda sinir kat sayısıyla söylediği sözlerden buradan derhal gitmemi açıkça belirttiğini anlıyordum. Kalacak bir yerim olmasa bile buradan bende gitmek istiyordum. Hatta adımlarımı odasından dışarıya atıp buradan sonsuza dek çıkıp gideceğim sırada beni durdurup gitmemi engellemeye çalışması üstüne üstlükte,
"Hiçbir yere gidemezsin," demesi kulaklarımda ardı arkası kesilmeyen çığlıklarla yankılanırken neredeyse beynimin bana düşman olduğunu düşünüyordum.

Kaşlarımı daha sert çatarak, on sekiz yaşında olsamda bu şiddetli kaş çatışlarım ve daha çok çatmam sayesinde birkaç yıla kalmaz alnımda yoğun kırışıklıkların olacağı düşüncesiyle çatmayı biraz daha hatrı sayılır derecede azalttım.

"Evet, tamda şu an buradan gidiyorum," diyerek kolumda sıkılaştığını hissettiğim elle acıyla dişlerimi sıktım. Elini bir türlü gevşetmediği sağ kolumu ondan kurtarmaya çalışırken,
"Bırak beni," dedim ama sesim çok zayıf çıkıyordu, güçlü eli karşısında bir şansım yoktu.

O an gözünden küçük bir duygunun geçtiğini gördüm, garipti neredeyse bana acıdığını düşüneceğim kadar garip. Afallamasından faydalanarak gevşemiş elinin tuttuğu kolumu ondan çekerek merdivenlere doğru adımlarımı hızlandırmaya çalıştım.

Uzun koridordan sağa kırıp merdivenlere ulaşacağım sırada arkamdaki ayak sesleri arttı. Çok geçmeden sırtımı soğuk duvarda, belimde bir elle ve kafamın sol tarafından duvara sabitlenmiş, beni hapse alan bir kolla çevrelendim.

Şaşkınlığım bakışlarıma yansırken kaşlarını çatmış sarışının, mavi gözlerinin yakınlığı kısa bir süre içimde anlamlandıramadığım bir duygunun oluşmasına sebep gösterirken, sanki onun bakışlarıda aynısının olduğuna işaret veriyordu. Garip, elini çekmedi ama bakışlarını gözlerime odaklamayı kesti. Bu da benim az önceki duruma oranla rahatlamamı sağladı.

Derin bir nefes aldığında, sonrasında verdiği nefesin sıcaklığını yüzümde hissettim. Gözlerimi kısarak nefesinin yüzümü delip geçişini izledim.
"Gitmek istiyorum," dediğimde başını onaylarcasına salladı.

"Bende," dediğinde şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Nasıl bir şeye çatmıştım ben. Ağzımı açarak,
"O hâlde beni bırak," dedim ve belimin üzerinde elinin sıkılaştığını hissettim. Belimdeki tutuşu ne kadar sıkıysa o kadar tüy kadar hafif hissettiriyordu. Hissettiğim şey...garip olduğu kadarda suçluluk duygusunun beni sarmalamasına izin veriyordu.

Bakışları gergin yüzümde dolaştı. Ne kadar gitmek istediğimi anlamaya çalışır gibiydi. Bu hareketlerinin hepsini göz ucuyla inceledim. Göz kırpma ritmi oyalandığı yere göre değişiklik gösteriyordu. Gözlerime baktığında gözlerini neredeyse hiç kırpmadığını fark ettim. Ama yüzümde nereye baktığını bilmediğim bir nokta da bakışları değişiyor ve iki katı fazla göz kırpıyordu. Enteresan bir kişilikti.

"Bir açıklama istiyorum." Dediğimde nerede takıldığını bilmediğim iç dünyasından asıl şimdiki yürüyüşçülerle kaplı mükemmel dünyamıza döndüğünde konuşmaya başladı. Ses tonu nedense çok...tanıdıktı. Bu kızı gördüğümden beridir hayatımda kullanmadığım kadar çok 'tanıdık' kelimesini kullanıyordum.

"Bir tehdit var ve bunu riske atamam." Dedi, dediklerinden açıkçası hiçbir şey anlamamıştım. Söyledikleride aynı kendisi gibi anlaşılmazdı.

"Neden bahs ediyorsun?" Sesime merak kırıntılarının yerleşmesine izin verdim.

"Bak...dışarısı çok tehlikeli..." sözlerine devam etmesini engelledim.

"Burada olmadan önce dışarıdaydım ve başımın çaresine bakıyordum." Diyerek açıkça yalan söyledim. Gerçi beni önemsediğini de pek sanmıyordum. Ama bunun haricinde ona bunu söylettirecek şeyin ne olduğunu anlamıyordum.

"Yürüyüşçülerle başa çıkabiliyorum," diyerek yalanıma ortak olacak bir cümle daha kurdum.

Sol tarafımdaki duvara yaslamış olduğu elini çekti ve başına koyarak olumsuz anlamda başını salladı, eli hâlâ belimdeydi. Belimdeki elini aklıma getirdiğimde gerildim, yakın temasta olduğum herkes beni...geriyordu.

"Sorun yürüyüşçüler değil." Dedi ve devam etti,
"Yani...sadece onlar değil," diyerek ciddi tuttuğu ses tonundan durumun ciddiyetinin yeni farkına varıyordum. Aramızdaki bir adımın varlığının dahi olup olmadığını bilmediğim mesafeden dolayı ciddiyeti yeni fark etmem gayet normaldi. Beynimin şu anda odaklandığı tek şey buydu. Kendime kızacağım bir hareket yaptım ve sadece birkaç salise kadar bakışlarımı açık pembe renkteki dudaklarına çevirdim.

"Peki tam olarak sorun ne?" Diyerek beynimdeki dudakların görüntüsünü atmaya çalışırken kendimi meşgul etmek için ona bir soru yönelttim.

"Cage ve tayfası," dediğinde gerçekten çok açıklayıcı diye düşündüm. Çünkü yine hiçbir şey anlamamıştım. Bir açıklama yapmasına rağmen yine de hiçbir şey anlamamı sağlamayı nasıl beceriyor diye düşünmeden edemedim. Cidden büyük bir yetenekti doğrusu.

"İnan neyden bahsettiğini anlamıyorum bile," diyerek ukala bir tavır takındım. Duvarla onun arasında olmak hâlâ tuhaf gelsede alışmıştım.

Gözlerini yaptığı açıklamaya mı yoksa dediğim sözlere mi yumduğunu bilmiyordum ama derin bir nefes daha aldı ve aklımda canlanan tek şey aldığı nefesini yine fark etmeden yüzüme vermesiydi. Sıcaklık yine yüzümdeki yerini almıştı.

"İnsanlar üzerinde deney yapıyorlar," dediği şeyi hazmedemezken,

"Buraya gelmekle yerimizi belli etmiş olabilirsin, başka insanlarıda beraberinde getirebilirsin," nefesi yüzüme çarparken devam etti.

"Yani hiçbirimiz güvende değiliz,"

Evet başka bir Clexa hikayesi daha yazmaya başladım. Okumak isterseniz profilimdem bulabilirsiniz. İsmi:
"No one is blameless"

It's You!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin