"Bunu hak etmiyordu o." Ellerim ile yaşlarımı sertçe sildim. Zamanı değildi.
Beni bırakmazdı.
O olmadan ben nasıl devam edebilirim ki?
"Lütfen uyan. 'Hersey şakaydı' de, gelip saçlarımı okşa hafifçe, yere düştüğüm de eskisi gibi kaldırıp; 'Birşey yok prenses!' de, istersen saatlerce vur, bağır çağır ama uyan." Uyanmıyordu.
Neden? Neden uyanmıyorsun baba?
"Gel Jisoo." Belimden kaldırıp yavaş adımlarla odama gitmeme yardım etti.
"J-jin ben ne yapacağım?" Yatağıma oturttu beni. Yaşlarımı hafifçe sildi fakat birşey söyleyemedi. Ne diyecekti ki?
Ama ben bunu hak etmemiştim ki? Hak edecek ne yaptım ki?
O benim kalmış tek ailemdi.
Evet çok kötü zamanlar yaşadım onunla fakat hayır beni o büyüttü, onun sayesinde şuan buralardayım.
O olmasaydı ben şuan belki de sokakta yaşıyordum.
"Acını anlıyorum güzelim. İnan bana yaşadığın herşeyi tamamıyla anlıyorum. Üzülme diyemem ama kendini de yıpratmamalısın." Yaşlarımı parmakları ile sildi hafifçe.
Doğru ya beni sadece o anlar.
"Hem şuan tam dik durman gereken zaman. Babanın adını unutturmaman gerekiyor. Bundan sonra omuzlarında daha fazla yük var. Herşey sana kaldı, güçlü olmak zorundasın." Kafamı salladım. Kendimden emincesine hafifçe gülümsedim.
Artık daha güçlü olacağım. İsminin hiç ölmemesi için devam etmek zorundayım.
"İki aydır hiç çıkmıyorsun odandan,sadece ağlıyorsun artık şirkete uğraman gerekiyor." Derince nefes verdim. Haklıydı.
Başımla onu onayladım. Odadan çıktığında direk olarak silkelendim ve banyoya girip kısa bir duşun ardından hazırlanıp aşağı indim.
"Jisoo!" Abimin sesleninişine karşılık yanına gidip sarıldım. Evet hastaneden çıkarılmıştı. Babam ölmeden 1 hafta önce onu eve getirmişti.
Sanki öleceğini hisseder gibi onunla son zamanlarını geçirmişti.
"Ben şirkete gideceğim abi sende burada annem ile kal lütfen." Kafasını salladı beni anlarcasına.
Keşke şirketin başına o geçebilseydi. Benden daha iyi bir yönetici olurdu. Fakat işte tedavisi daha bitmemişti.
Ama beni o kadar iyi anlıyordu ki. Tıpkı Jin gibi. Beni sadece onlar anlıyordu.
×××
"Hazır mısın sen güzelim?" Derince nefes aldım ve sol tarafımda duran bedenine dönüp kafamı salladım.
"Bana güç verirsen, daha hazır hissedeceğim." Ve hafifçe gülümsedim, karşılığında o da küçük bir gülümseme kondurdu suratına.
Elimi hafifçe tutup sıktı ve öptü. "Sen çok güçlü birisin." Hayır değildim. Sadece öyle kalmaya çalışıyordum.
Yaklaşıp dudağıma küçük bir öpücük kondurdu ve ikimiz de arabadan indik.
Direk olarak bize dönen yüzlere karşılık şirkete umursamadan girdim.
Kendi odama ilerledim ve direk olarak masamda oturup gülen bedene karşılık tüm sinirim beynime işledi.
"Ne yapıyorsun burada?" Direk olarak yüzüne bu soruyu sordum.
"Sadece sevgilimi görmeye geldim anlarsın ya. Hem senin şu çalışan nerede? Dibinden ayrılmayan hani." Derin nefes verdim.
"Sevgilin falan değilim ve seninle artık evlenme gibi bir durumum yok. Terket burayı ve ayrıca o bir çalışan değil. Şimdi terket odamı." Elimle kapıyı işaret ettiğimde kahkaha atmaya başladı ve bize doğru yürüdü.
"Baban bir anlaşma yaptı Jisoo. Belgeler var elimizde. Evlenmek zorundayız. Anlaşma imzaladık." Sinirle gülmeye başladım. Çıldıracak gibiydim. Şaka gibiydi söyledikleri.
"Şaka mısın sen?!" Düşünür gibi yaptı ve kafasını iki yana salladı. "Sen iğrençsin. Babam vefat etti ve bir kere bile gelip beni sormadın! Cenazeye bile gelmedin! Bir de şimdi babam ile olan anlaşmayı mı konuşuyorsun! Ah çıldıracağım cidden!" Omuz silkti.
Yüzünde iğrenç bir sırıtış vardı ve gördükçe midem bulanıyordu. Keşke suratına kusabilecek kadar iğrençleşebilsem.
"Umurumda değil. Benim istediğim sensin, baban değil." Bana yaklaşmaya başlayışına karşı birkaç adım geriledim. Yaptığım şeye karşılık sınırı bozuluyordu, farkındaydım.
"Benden uzaklaşma. Yakında evleneceğiz. Artık aramızda baban da yok. Beklemeye gerek kalmadı, hemen evlenebiliriz." Göz yaşlarım hücum ederken hızlıca tokadımı sol yanağına vurdum.
"Sen kimsin?! Nasıl bunları söyleyebilirsin?! İğrençsin! Şirket artık benim! Anlaşmalar benim ve ben sizin şirketiniz ile anlaşma yapmayacağım! Bu yüzden evlilik yok! Sok bunu kafana!" Arkamı dönüp odadan çıkacağım sırada bileğime dolanan sert eli beni çoktan yere düşürmüştü bile.
"Ben senin ilk aşkınım! Bunu bana yapamazsın Jisoo! Anlaşma yaptık!" Beni yerde kaldırmaya çalışırken onu itip ayağa kalktım ve odanın kapısına koştum fakat beni yine durdurdu ve aynı şekilde tekrar yere fırlattı.
Acıyla inledim. Canım yanıyordu. Korkuyordum.
Ondan tarafa döndüğüm de cebinden çıkardığı bıçak ile bana doğru gelişini gördüm.
"Roy! Ne yapıyorsun?!" Yavaş yavaş ve ağlayarak bana geliyordu. "Benim olmak zorundasın!" Tam o anda odaya giren Jin ile benden uzaklaştı ve ondan tarafa döndü.
Kalp atışlarımı duyabiliyordum, nefes alamıyordum.
"Güvenlik!" Koca bir çığlık attım. "Jin elinde bıçak var!" Birbirlerine yumruklar savuruyorlardı, Jin delirmişçesine ona vuruyordu.
Ve bıçak yere düştü. Roy Jin'i yere itip bıçağa koştu. Aynı hızda bende bıçağa koştum. "Jisoo! Çık buradan!" Ve bıçağı Roy kaptı. Olduğum gibi kalmıştım.
Geriye bir adım attım fakat daha fazlasına gidemedim. Bıçağı arkasına aldı ve hızlıca karnıma doğru yönlendirdi.
Gözlerimi sımsıkı kapattım. Fakat bıçak bana gelmedi, acı hissetmiyordum.
Gözlerimi açtığımda karşımda arkası dönük duran beden ile kalbim durmuştu.
Hayır...
Bedeni saniyeler içinde yere serilmişti ve ben sadece öylece kala kalmıştım..
×××
Sonra ki bölüm final :'((
Herşeye hazırlıklı olun derim.
Sınır yok, yazdığım gibi atacağım ♥️♥️♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•In Flames• Jinsoo ✿
Fanfic| Tamamlandı | Sen ilk aşkımdın Seok Jin, ilk ve tek aşkımdın. Şimdi beni bırakırsan aşkım da tıpkı senin gibi yok olmaz mı? {Kim Seok Jin & Kim Jisoo} Başlangıç: 28.01.20 Bitiş:04.12.20 ©Nurwbyds |2020