Bu seferde olanları bize Lily anlatsın.
Lily'den
Merhaba, ben Lily Rivera. Ben ne zengin bir ailedenim, ne de popüler. İnsanların inek dediği tipler vardır ya. Hah, onlardan... sayılırım. Çünkü ben spor yapmayı çok severim. Kendimi savunma dersi almasamda yinede kendimi savunabilirim.
Neyse, lafı fazla uzatmadan ben size Herşeyin değiştiği günü anlatayım.
O gün de alarmın sesiyle uyanmıştım. Yataktan kalkıp banyoya gidip işlerimi halledip çıktım. Sonra okul formamı giyip saçımı iki yandan örerek mutfağa gittim. (Saçlarım belime kadar geldiği için rahat rahat örebiliyordum.)
Evimiz çok büyük olmasa da iki katlı ve çok güzel bahçesi olan bir evdi. Annem ve babam kahvaltıyı hazırlamış çayı koymak için beni bekliyorlardı. Biz aslında türküz ama babımın ve annemin işi dolayısıyla Amerika'ya taşındık.
Kahvaltı bittikten sonra çantamı alıp servisi beklemeye başladım. Zengin olmasak da iyi gelirli bir aileydik. Ailemle servisle daha rahat gidebileceğini kararşlaştırdıpımız için servisle gidiyordum.
Servis bir kaç dakika sonra geldi ve bir kaç dakika sonra kalktı. Okula giderken müzik dinleyip kitap okuyordum. Ne mi dinliyorum?
Julie and The Phantoms; Bright.
(Yukarıda bıraktım, dizisini izlerseniz umarım beğenirsiniz😉)Okula geldikten sonra bir kaç dakika sonra binanın giriş kapısına geldim ve içimden dua ettim "Ya Rabbim, lütfen bu gün güçlerim olsun, amin" deyip içeri girdim.
Biraz yürüdükten sonra bir erkek bana "Hey bir gelsene" deyince ben de 'Ne var?' dermiş gibi kafamı salladım.
O da 'Sen bi gel.' dermiş gibi elini sallayınca içimden
Abbey: Amaan, boş ver, yanına git. Hem ne diyecekmiş öğrenirsin.
Ben: Aaa, Abbey? Naber? Nasılsın?
Abbey: İyiyim, ya sen?
Ben: Ben de iyiyim, neyse sonra konuşuruz.
Diye Abbey (canım iç sesim) ile konuşarak yanına gittim. Yanına varınca onu inceledim.
Uzun boylu (benden üç dört baş daha uzun, ya ben niye bu kadar kısayım kiii?), bronz tenli, kahverengi dağınık saçlı, laciverti mavisi gözlü fit bir erkekti.
Abbey: Yalnız dağınık saç ve üstündekiler ona yakışmış.
Ben: Evet, valla güzel kombin.
Farkettiğiniz üzere, tabii ki etkilenmedim, ama yine de yakışıklıydı.
Ona "Ne var?" diye sorunca "Ya acaba bütün 10. sınıfları toplar mısın? Bu arada sen kimsin?"dedi.
Ben de onuncu sınıfım, ona"Salak mı bu yaa" dermiş gibi baktıktan sonra "Lily Jhonson, 10-C sınıfından. Ve ben neden böyle bir şey yapacakmışım?" diye sorunca o da "Çünkü ben bu okulun sahibinin oğluyum ve önemli olmasa istemezdim, şimdi lütfen yapabilir misin?"dedim.
Onunla daha fazla uğramamak, lütfen dediği ve onun için önemli olduğu için "Olur, ama sen kimsin ve hangi sınıftasın? Çünkü işim bitince sana nerede haber vereceğimi bilmeliyim." dedim.
Biraz durduktan sonra "Alex Lewis, 10-A sınıfından, tanıştığımıza memnun oldum" deyip elini uzatırken (kendince ve çoğu ahmak kızın düşündüğü şekilde) kızların bayıldığı bir şekilde gülümsedi.
Ben ona uzaydan düşmüş Cape Kurbağası gibi bakıyordum.
Açıklaması, hem tiksinmiş, hem garipsemiş, hem şaşkın hem de meraklı bir şekilde bakıyordum. O sırada aklımdan sırayla;
-Bana hangi akla hizmet öyle yavşak yavşak bakıyor?
-Neden benim gibi bir "kitap kurduna" öyle bakıyor?
-O bana mı öyle bakıyor yoksa benim arkamda başka birimi var?
-Acaba kafayımı yedi yoksa...yoksa?Abbey: Yoksa ne?
Ben: Bilsem sanki söylemez miydim?
Sonra kafamı iki yana sallayıp elini sıkıp hızla oradan uzaklaştım.
Ben: Az önce ne oldu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtaatsiz Kız
FantasyBu zamana kadar herkes ona itaat etmişti, ama sevdikleri için değil, popüler olduğu için. O güçlerinin farkındaydı, ve bunları hiç de iyi amaçlar için kullanmıyordu. Ama bilmediği bir şey vardı, onun gibilerden daha fazla vardı ve ben onlardan bir...