"Dön deseler bile dönemem geçmişe. Geleceğim bile benden çok benimsemiş ruhumu şimdiden."―――――
Uyandığımda garip bir şekilde kendimi dünyadan soyutlanmış başka bir boyutta gibi hissediyordum. Sanki duygularım bir buhar gibi uçup gitmişti.
Korku, endişe, mutluluk hiçbir şey hissetmiyordum. Kafamın içinde aşılamaz görünen koca bir boşluk duruyordu sadece. Kalbimin yerini bir karadelik almış, kocaman uçsuz bucaksız bir boşluk.
Tek gördüğüm ise bembeyaz bir oda ve duvarı boylu boyunca kaplayan büyük ve parlak camdı. Camın arka tarafında modern desenlerle bezeli büyük bir iskemle belli belirsiz seçiliyordu. Lâkin görünürde kimse yoktu.
Hafifçe doğrulmaya çalıştığımda başım dönerek beni yatağa geri itti. Bir süre kalkmaya cesaret edemeden olduğum yerde kaldım.
Biraz sonra odaya beyaz önlüklü hoş görünümlü bir kadın girdi. Bana doğru yavaşça yaklaşarak yanımda duran kalp cihazını kontrol ettikten sonra elimi tutup sıcak bir gülümsemeyle bana baktı.
Bakışlarına boş gözlerle karşılık verdim. Ne halde ve nerede olduğum hakkında bir fikrim yoktu, karşımdaki sıcak bakışlarsa yalnızca yabancı ve belirsiz bir çift göze aitti. Nasıl davrandığım önem arz etmiyordu.
"Kendini nasıl hissediyorsun Nova?"
Usulca yanıma yaklaşıp, yatağı yanındaki tuşlardan sırtımı dengeleyecek bir konuma getirince benden bir adım uzaklaştı.
"Hiçbir şey."diye cevap verdim.
"Hiçbir şey hissetmiyorum." Kadın anlayışlı gözlerle beni baştan aşağıya süzdü ve kafasını salladı.
"Birkaç gün, belki de daha erken yeniden hissetmeye ve hatırlamaya başlayacaksın endişelenme."
Hissizlikten kasıt fiziksel değildi. Öz benliğime ait hiçbir şey hatırlamıyor, hissetmiyor ve duyumsamıyordum.
Yeniden doğmuş gibiyim.
Sanki mutluluk üzüntü endişe ve diğer duyguları yaşamayı henüz bilmeyen ve öğrenmeye çalışan bir yenidoğan gibiydim.
Tuttuğu elimi bana destek verirmişçesine okşadı. Bu beni rahatlatmak yerine daha fazla huzursuz etti ve hızla elimi çekerek uzaklaştırdım. Huzursuzluğumu fark etmiş olmalı ki konuşmaya devam etti.
"Uzun bir süredir bilincin kapalı, olağanın 198 saat üstünde bir zaman diliminden bahsediyorum. Yaklaşık 2 haftadır uyuyorsun ve bu sebeple test sürende aksamalar meydana geldi. Daha fazla vakit kaybetmeden kendini toparlaman gerekiyor."
198 saat fazla... Neden ve niçinlerini bir kenara bırakarak başımı onaylar biçimde sallayarak doğruldum. Yakasındaki karttan adının Eliza olduğunu öğrendiğim görevli üstümdeki elektrotları nazik ve dikkatli hareketlerle çıkardı. Elektrotların çıktığı bölgeler cüzzam yarası gibi kırmızı lekelerle dolmuş dayanılmaz bir kaşıntıyla rahatsızlık veriyordu.
Kolumdaki yarım serumu çıkarıp serum iğnesini kolumda bıraktı. Ardından gülümseyip kapıya doğru ilerledi. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi durup bana döndü.
"Duşa girmek istersen gereken her şey içeride. Senin için özel olan eşyaların ise odanda. Hazır olunca seni odana götüreceğim. Bir süreliğine sorumluluğun bende."
Neden burada olduğumu hâlâ idrak etmiş durumda değildim. Bir şeyler sormak, öğrenmek istiyordum. Fakat bunu yapacak ne takatim ne de merakım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KROMBOSİT
Ciencia FicciónRuh derlerdi, içindeki benliğe yaradılıştan beri insanlar. Duyguları ruha bağlar, öyle atarlardı kendilerini dipsiz uçurumlara. Ruha çeşitli özellikler nakşedildi geçen yüzyıllarda. Kimisi tanrı belledi adaklar adadı yoluna... Kimisi gökyüzüne baktı...