Kendi dünyamız dediğimiz, içimizde hayal ettiğimiz, belki de o güzel hayallerin gerçekleşmesinden ümidimizi kestiğimiz dünyamız var "hayal dünyası".
"Gerçeklerden atlayıp hayallere dalmak mı, gerçekleri hayallere daldırmak mı?"
Gerçeklerden atlayıp hayallere dalmak; insanlar hayallerini gerçekleşmesi için kurar. Gerçekleri sadece hayal kurarak kaybetmek, insanları ne gerçeğe ulaştırır ne de hayallerini yaşatır. Gerçekleri hayallere daldırmak; gerçeği yaşamak için önce kurulan hayallere emek vermek lazım. Ve sonunda hayali yaşamak kalıyor, yaşananlar da gerçekler oluyor.
Peki "ümit" neydi? Sözlükte, ummaktan doğan güven duygusu, dşye geçiyordu da sanki insanoğlu güven duygusu barındırmayı reddetmişti içinde. En az bir defa darbe yemişti yüreğine. Kendi dünyasında bakıyor muydu insan kendine? Toparlaması zor oluyordu. Kendini başkasına mı teslim etmişti; manevi olarak muhtaç, maddi olarak da mı muhtaçtı? Birinin arzuları olsun diye kendi - 3 günlük üzülmeye değmeyen dünyada - hayatından vazgeçen mi dersin, canına kıyan mı... Her şeyi kafaya takıp yine üzülen o oluyordu. Kendi hayatına yeniden başlamak yanan yüreğine su serpilmiş gibi huzura ermenin en güzel ve en özel yoluydu. Kişi kendinin psikoloğu da olabiliyor, tabi ki doğru soruları sorup kendini incitmeyince.
Ben kimim? Neden bu durumdayım? Yapmam gereken neydi ve n'aptım? 3 temel büyüklük. Sahi ya ben kimdim?