Geniş salon, pembe ağırlıklı olacak şekilde süslenmiş, masaların üzerine çatallar, bıçaklar ve peçeteler itinayla yerleştirilmişti. Pencerelerden içeri giren güneş ışığı tüm salonu doğal bir şekilde aydınlatsa da, beyaz ışık saçan aydınlatmalar yer yer kullanılmıştı.
Krem rengi elbisesini giymiş olan Güney Kore, salondan içeriye girdiğinde gördüğü manzara, işte böyle mükemmeldi. Sanki insan elinden çıkmış, yapay bir çiçek bahçesinde gibiydi.
Salonun ortasında uzun bir masa, üzerinde ise 3 sandık vardı. Yanında ise kağıtların ve kalemlerin durduğu bir kısım vardı. Ülkeler yavaşça salonu doldururken, sandık masasının arkasında duran Birleşmiş Milletler'in yüzündeki gülümseme de gittikçe artıyordu.
Güney Kore, etrafını dolduran güzel giyimli ülkelere bakıp onlara imreniyor, ve bu kadar sade giyinmemiş olmayı diliyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, çoktan gelmişti bile. Metalik renge sahip mp3 çalarını ve ona bağlı kulaklığını elbisenin cebine sıkıştırdı. Burada olmak çok ilgisini çekmiyor olsa da kulaklığı ile gezmeyi düşünmüyordu.
Birleşmiş Milletler, önünde duran mikrofonu alıp 2 kere eliyle üstüne hafifçe vurdu. Çalıştığından emin olduğunda ise konuşmaya başladı.
"Hanımlar beyler, 103. Dünya Barışı balomuza hoş geldiniz!"
Bunu dediği anda salonda bir alkış koptu. Güney Kore de hafifçe alkışlıyordu, ama gözleri kardeşini arıyordu aslında.
"Yemekleri ve içecekleri yandaki tezgahtan alabilirsiniz, alkol kısmı da koridorun sonunda. Bu sene, belki de fark ettiğiniz üzere, farklı bir şey deniyoruz."
Güney Kore söylenileni hala dinlemiyor, kardeşi için bakınmaya devam ediyordu. Kuzey Kore'nin böyle bir etkinlikte bulunmak isteyeceğini sanmıyordu, ama ne olup ne bitiyor öğrenmek için yine de geleceğini düşünmüştü.
"Bu sene sizden istediğim şey, dağıtılacak olan kağıtlara şu ana kadar içinize attığınız, söyleyemediğiniz neyiniz varsa yazıp sandıklara isimsiz şekilde atmanızdır."
İşte bu Güney Kore'nin dikkatini çekmişti.
"Lütfen içinizi rahat tutun, bu kağıtların hepsini yılbaşında yakacağız. Biliyorsunuz 4 gün kaldı."
Güney Kore bunun iyi bir fikir olmadığını düşündü. Kağıtların kaybolma ihtimali de vardı sonuçta. Ama bir yandan da Birleşmiş Milletler'e duyduğu saygıdan dolayı onun asla böyle sorumsuzca bir şey yapmayacağını düşünüyordu.
"Şimdi diyeceksiniz, neden bu fikre güvenmeliyim? Ve neden doğruyu söyleyeyim? Bunları düşünmekte haklısınız, ve doğruyu söylemek zorunda değilsiniz. Amacım içinizden ne gelirse onu yazmanız. Hepimiz çok mesafeliyiz, ve bu mesafe birbirimize karşı soğuk olmamıza neden oluyor. Zaten benim bunu yapma amacım ise hepinizin son günlerde fazla stresli ve ruhsuz olmanız. Dünya Barışı balosu yaklaşırken böyle olmamalıyız, değil mi?"
Salondan farklı sesler yükseldi. Bazı kişiler onaylıyordu, bazıları ise somurtup fikirlerini dile getiriyorlardı.
Güney Kore ise hala kardeşi Kuzey Kore'yi yakınlarda görememişti.
"O zaman, yazmaya başlayalım mı? Hepinize kağıt dağıtayım. Sizden tek ricam, olabildiğince dürüst şekilde içinizi dökmeniz. Tabii bu konuda sizi zorlayamam. Bu arada, yazdığınız şeyi benim okumamı istiyorsanız mektubunuzun üstüne minik bir kalp koyun."
Ve kağıtlar salondaki ülkelerin tamamına dağıtıldı. Birleşmiş Milletler'e güvenen kişiler bir kenara geçip sessizce yazmaya başlamıştı, ki bu kişiler çoğunluğu oluşturan ve büyük sırları olmayan etkisiz ülkelerdi. Bazıları ise etrafa bakınıyor ve arada kağıda bir şeyler karalıyordu. Güney Kore, çoğu kişinin yalan şeyler yazıyor olabileceğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life letters | countryhumans au
FanfictionÜlkelerin içlerini dökmeleri için düzenlenen bir etkinlikte ülkelerin yazdıkları yazılar, gizemli biri tarafından herkese açık şekilde yayınlanır. Herkesin tüm saf duygularıyla ortada kaldığı bir dünyada barış ne kadar sürebilecektir? (alternatif dü...