Beynimdeki dönüp duran düşüncelerden kurtulmaya çalışırken rahatsızca yatmış olduğum yatakta sönmek üzere olan loş lambayı seyrediyor, nem kokan tozlu havayı içime çekiyordum. Yaşanmış olan geçmişim ve ardı ardına geçen olaylar rahatlayıp, huzura kavuşmama engel oluyordu. Mutluluk denen şey artık benim için tozdan ibaret bir rafa kaldırılmıştı. ' Gücüm kalmış mıydı ? ' Ya da bundan sonraki hayatım, kendini daha da kötüsü olamaz dedirtecek noktaya mı ? Yoksa gerçekten de iyi anılarımızın olabileceği bir geleceğe mi yönlendirecekti ? Asıl soru ise ' ben bu yaşananlar karşısında hala direnmek için çaba gösterebilecek miydim ? ' Beynimin etrafını çevrelemiş olan düşüncüler git gide bir çıkmaza doğru sürüklenmeye başladığında artık yorulduğumu fark ettim. Hem bedenen hem de zihnen dinlenmem gerekiyordu. Yorulmuş olan gözlerim ağrımaya başladığında güneş batmak üzereydi. Yavaşça gözlerimi uykunun kollarına bırakırken, demir kapının gıcırtılı sesiyle gözlerimi aralayarak kapıya doğru bitkin bir biçimde bakmaya başladım. İçeriye giren gardiyanın sert kokusu burnuma dolarken, mimiğini oynatmadan konuşmaya başladı.
-Gardiyan '' Alev Asel DEMİRHAN. Görüşme odasına çağırılıyorsunuz. ''
-Ben '' Kim geldi ? ''
-Gardiyan '' Gidince öğrenirsiniz. ''
-Ben '' Peki gidelim bakalım. ''
Normalde buraya benim ne durumda olduğumu öğrenmek, benimle dertleşmek ve her defasında güçlü kalabilmem için moral desteğinde bulunmayı ihmal etmeyen, her ne olursa olsun hayatımız boyunca o benim, ben onun için manevi kardeş olacağımız, Asya'nın geldiğini umut ediyordum. Beni her hafta görüşme günlerinde ziyarete gelerek birbirimize kendimiz veya başka tür konular üzerinden dert yakınıyorduk. Onun hayat hikayesi de benimkinden pek farklı olmadığı için kendimizi birbirimize ifade etmekte zorlanmıyor, anlaşabiliyorduk.
Bu günde görüşme günlerinden biriydi. Gelen kişinin Asya olduğunu düşünerekten, gardiyanı takip edip, görüşme odasına doğru yol almaya başladım.
Bir yandan gri, siyah ve beyaz renklerinin boğukça bürünmüş olduğu rutubetli koridorda ilerlerken, bir yandan da göz altı morluklarım ve bitkin halimle etrafa boş gözler ile bakınıyordum.
Buradaki atmosfer o kadar farklıydı ki, her kim bu ortamda bulunsa, bir zamandan sonra hayatını gözden geçirerek, öz geçmişini sorgulamaya başlıyor. Etrafa şöyle bir göz ucuyla bakındığınızda, demirden yapılma parmaklıkların ardında, hüzün ve acının bir arada toplanmış olduğu, buruşuk, boş bir eda ve bakışla duvarı seyreden insanları görünce, yaşama dair bütün beslemiş olduğunuz iyimser duygularınız istemsizce ruhunuzdan koparak uzaklaşmaya başlıyor.
En adaletsiz tarafı ise belki de bu hayatın akışına aldırış etmeyip, kendilerini buraya yani karanlığa getirterek, başka insanların, ailelerin ya da dostların özel yaşamlarını mahvetmiş olan zanlılar gibi aslında masum ve her hangi bir suçu olmayan kişilerin kendilerini doğru ifade edemedikleri gibi yanlış anlaşıldıklarından, suçsuz yere burada bulunmak zorunda kalmaları gerçekten tarif edilebilir gibi değil...
Sonunda görüşme odasına vardığımızda beni görmek isteyen kişiyi tanımadığımı fark ettim. Boş, sorgular ve yorgun bir biçimde, şaşkın olduğum halde yüz ifademi değişmeden şöyle bir kendisine baktığımda çoktan kafamda bir kaç soru oluşmaya başlamıştı. ' Kimdi ki bu şimdi ? ', ' Asya neden gelmemişti ve o gelmediyse neden kendi yaşlarımdaki gibi görünen bir yabancı benimle görüşmeye gelmişti ? ' Sorularım git gide çoğalacağı sırada
Sandalyeye oturmuş yabancı, bana eli ile karşısındaki boş sandalyeyi işaret ettiğinde, bir kaç saniyelik duraksamamın ardından sandalyemi çekerek, ima dolu bakışlarla karşısına oturdum. Ben ona, o bana bakıyordu. Anlamsızca yüzünü incelemeye başladığımda, ' acaba nereden tanıdık geliyor olabilir ? ' diye düşünüyor ama bir türlü bu açık kahve gözlü, bana sert ve kendinden emin bakışlarıyla dimdik bana bakan ve her an ortalığı yaygaraya verebilecek karakterdeki kişiye sorgulayıcı bir tavırla bakmaktan başka bir seçeneğim yoktu. Bir kaç dakika birbirimize öylece baktıktan sonra siyaha dönük kahve rengi saçları anlına düşmüş ' yabancı ' konuşmaya başladı.
-* '' Gerçekten anlatıldığın kadar güzelmişsin. ''
-Ben '' Efendim ? ''
-* '' Tamam şu an beni karşında ilk defa ve bu ortamda gördüğünden biraz tuhaf geliyor olabilir ama- ''
-Ben '' Sence bu ' tuhaflık ' birazcık mı ? ''
-* '' Sinirliyiz ha. ''
-Ben '' Karşında neşe saçacak durumda değilim. ''
-* '' Tamam o zaman uzatmadan görüşmeyi sonlandırmaya ne dersin ? ''
-Ben '' Ne iyi olur ama daha ne için geldin ? Derim. ''
-* '' Çok geçmeden öğrenirsin. Tabi Asya dostun senin için önemli bir yere sahipse. ''
-Ben '' Pardon.. Hah bu bir tehdit mi ? ''
-* '' Valla ne anladıysan, Alev Asel DEMİRHAN. ''
Şu an karşımdaki yabancıya dalmamak için kendimle iç savaş veriyorum çünkü eğer ona dalarsam beni bir hamle de yerle bütünleştirebileceğini bildiğimden ani bir karar vermemem en iyisi olur. Peki bu neydi şimdi ? Karşımda insanın sinirlerini alt üst edecek biçimdeki gıcık sırıtmasıyla, yüzüme taş gibi, tek bir mimiğini dahi oynatmadan bakan yabancının, daha doğru - düzgün bir kaç kelime bile edememişken görüşmeyi sonlandırmak istemesi garip değil mi ?
Yeni sorum ise ' bu yabancı Asya ve benim ismimi nereden biliyor ? '
-* '' Bir dakika otur oturduğun yerde ! Tam olarak buraya ne için geldin ve arkadaşım ile benim ismimi nereden biliyorsun ? ''
Karşımdaki yabancı sinirimin kabarmaya başladığını görünce sırıtması derinleşti ve tam sandalyesinden kalkacakken tekrar geri oturup konuşmaya başladı.
-* '' Dediğim gibi ' çok geçmeden öğrenirsin. '
-Ben '' Şu an öğrenmek istiyorum ve sadece bir - iki anlamsız cümle için mi buraya benimle görüşmeye geldin ? Anlatsana olayı bi sen en başından. Ne oluyor ve kimsin ? ''
Yavaşça karşımdaki kişinin sırıtması geçerek kaşlarını hafif çatıp, sıkkın bir soluk alıp - verdiğinde tekrar konuşmaya başladı.
-* '' Sabretmek iyidir. ''
-Ben '' Aynen ama sabır taşı da olamayız . ''
Gözlerini benden ayırarak, önümüzdeki masaya sabitledi ve kitlenmiş bir biçimde
-* '' Sen sadece ' sabret '. ''
Diyerek saniyeler içinde sandalyeden kalktı ve görüşme odasını terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'YAĞMURUN ARKASINDAKİ SİS'
Mystery / Thriller''Hayat'ta kalmayı başarırsan harlanan ateşte yanarsın ama başaramazsan aynı ateşte kara bir kömür olarak kalırsın.'' ''Ve şunu çok iyi biliyorum ki ben bu Dünya'yı kasıp-kavuran, gittikçe daha da çok alevlenip harlanmaya devam eden bu ateşe, körük...