Harry Potter, elleri cebinde bütün ihtişamıyla merdiven basamaklarını bir bir iniyordu. Gözleri, sanki düşmanıymışçasına çiğnediği merdivenlerde, bir şey düşündüğü çok belliydi.. O kadar çok şey yaşamış ve görmüştü ama hiç bu kadar düşünceli olduğunu hatırlamıyordu. Sarışının dudaklarından çıkan her kelime adeta tutkalla tutturulmuş gibi aklındaydı. Başka bir şey düşünemiyor, hissedemiyor ve yapamıyordu. Sevgilisinin böyle bir şey yapmayacağına emindi!Ya da değildi.. Merlin aşkına neyden emin olduğunu bilmiyordu ki! Bir kaç gün önce sorsalar 'kesinlikle yapmamıştır' diyebilecekken şuanda diyemiyordu. Sarışın kuşku tohumlarını aklının en ücra köşelerine bırakmıştı bir kere.. Artık düşünsün dursun, kimin umurundaydı ki?! Oysa Harry yanıldığının farkında bile değildi. Bu işi sarışının ondan daha fazla umursadığının, kendisini en iyi onun anladığının, aynı şeyleri hatta belki de daha ağırlarını yaşadığının farkında değildi. Bu zamana kadar burnunun ucundaki doğrudan bile bir haber yaşamıştı zaten..
Sarışınsa artık aramayı bırakmış, elinde ki belirsizliği kullanmaya karar vermişti. Arkadaşlarıyla kafa kafaya vermiş, Gereksiz Weasley'in asasını nasıl alacaklarını bulmaya çalışıyorlardı. Gerçi sarışının aklı şuanda ortak salonda olmayan kuzgunda olduğundan odaklanabildiği söylenemezdi. Sonuç olarak bu görevi arkadaşları üstlenip onun yerine düşünselerde olurdu..
Sarışın ikilinin onun yerine düşündüğünü varsayarken Blaise boş boş Draco'ya bakıyor ve bu umutsuz aşka nasıl tutulduğunu düşünüyordu. Neden Harry Potter'dı ki? Destek bir yana belayı üzerine çeken Potter'a aşık olması onlarıda doğrudan belanın içine doğru sürüklemişti. Neredeyse her günü kitaplarla, düşüncelerle geçiyordu ve artık Blaise için buna katlanmak oldukça güçleşmişti..
Herhalde gümüş üçlü arasında ciddi ciddi düşünen tek kişi, Pansy Parkinson'du. Zaten bu sessizlikte fazla uzun sürmemiş ve Pansy'nin pek parlak olmasada sunduğu fikirle bozulmuştu.
"Draco bebeğim, son günlerde kendini dahi unuttuğundan bilmiyor olabilirsin ama şuan herkesin muggle gibi giyinmiş olmasının bir sebebi bulunuyor.. Bugün Hogsmade var ve o karışıklık, gereksizin asasını almak için muhteşem bir fırsat olabilir!"
Pansy'nin sözleri sarışını düşündürürken bir süre sonra olumsuz anlamda kafasını sallamıştı. Ne yapabilirdi ki? Gereksizin önünde kuzgunun dudaklarına yapışıp asasını çıkartmasını sağladıktan sonra Expelliarmus mu yapacaktı? Aslında.. Hayır hayır, sarışın asayı alsa bile asayı kırmak anılarını geri getirmeyecek olursa Draco yaptığıyla kalacaktı. Dahası bu yaptığını açıklayamazdı bile..
"Olmaz Pans, asayı ele geçirebileceğim bir fırsatım olacağını sanmıyorum.."
Sarışının olumsuz cevabı Pansy'nin nefesini sesli bir şekilde vermesine sebep olmuştu. Tam karşısında ki şömineye boş bakışlarını atarken bulunduğu ortamı yeni farketmiş ve niye buraya oturduklarını düşünmeye başlamıştı. Cidden buram buram Gryffindor kokan yerde ne işleri vardı ki!?
"Neden deri koltuklarda değilde aslanların pineklediği yerde oturuyoruz, sorabilir miyim?!!"
"Çünkü sevgilim, burası merdivenleri görüyor ve maalesef deri koltuklarda merdivenlerin arkasında kalıyor.."
"Draco sırf Potter'ın aşağıya inişini görsün diye mi oturduk biz buraya?!"
Pansy'nin yüksek sesli, isyan konuşması üzerine Blaise kahkaha atarken Draco, oturduğu yerden hızla kalkmış, eliyle arkadaşının ağzını kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eighth Year Love
FanfictionKızılın karanlığı, kuzgunu saracak kadar cesaretliyse de sarışının aydınlığı, kızılı yenecek kadar zeki! Drarry