Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafa baktım. Bir kez daha gerçeklikten kopup “Tensi ’ye” gelmiştim. Burada ben bir melektim. Tensi ’ye ilk gelişimde bunu rüya sanmıştım. Her yerde göz alıcı kanatları olan melekler vardı, tanrıçalar ve tanrılar kutsal tapınaklarındaydılar. Herkesin mükemmel denilebilecek kadar güzel yüzleri vardı. Herkes harika ve kusursuzdu. Tensi ’de, tanrılar, tanrıçalar ve meleklerin evi olan bu yerde çirkin kavramı yoktu.
Tensi ’deki ilk günümde bunların bir rüya olduğunu sanarak istediğim her şeyi yapmıştım. Şehvetli kanatlarımla gökyüzünü fethetmiştim. Sahip olduğum benzersiz tanrısal güçleri kullanmaya çalışmıştım. Hatta doğa güçlerimi kullanıp dengeyi bozduğum için tapınakta hizmet etmek gibi cezalar bile almıştım. Dünya’da sahip olamadığım, olamayacağım güzellikleri, özgürlüğü ve gücü Tensi’de elde etmiştim.
Ama bu rüyayı gördüğüm ilk gün kanatlarımın gücü tükenip düştüğümde, ölmem ile birlikte bir kapıdan geçmiştim sanki. İlk başta neler olduğunu kavrayamamıştım, bunlar sadece bir rüyadan ibaretti. Ama bu rüyaların ardı arkası kesilmedi. Bu rüyalardan uyanmamın tek yolunun rüyada ölmek olduğunu anlayınca her şey yerine oturmuştu. Her gün gözümü kapattığımda Tensi’de uyanıyordum ve o dünyada hava kararmaya başladığı anda başıma bir şey geliyor ve ölüyordum. İlk seferde bulutlardan düşüp yere çakılmıştım. Bir keresinde de Nymph ile nehir kenarındayken su beni içine çekip yutmuştu. Nehirlerin koruyucusu Nymph bile beni o an kurtaramamıştı.
Tensi’yi çok seviyordum. Günün sonunda ölmenin acısı canımı çok yaksa da uykumdan uyanıp gerçek hayata dönsem de orası farklı bir mutluluk duygusu hissettiriyordu. Fakat bir gün o dünyanın tüm güzelliklerine rağmen uyanık kalmayı ve Tensi’ye gitmemeyi denedim. Beni uyanık tutan ilaçları kullanmaya başladım ama bu sefer de kendi dünyamda kontrolü kaybediyordum. Sadece iki gün uyanık kalabildim daha sonra kendimi yeniden Tensi de buldum. Tensi sanki beni ele geçirmişti. Gözlerimi açtığımda başka bir dünya da kapadığımda başka bir dünyadaydım. Ama ne yaparsam yapayım tek bir dünyada kalamıyordum. Uyku diye bir şey artık hayatımda yoktu. Günler benim için artık 48 saat gibiydi. Çoğu zaman hangi dünyanın gerçek olduğunu bile anlayamıyordum. Akıl sağlığımı kaybettiğimi düşündüm, birçok doktor gezdim ama aldığım tek sonuç sinir hapları oldu. Hepsi bende bazı testler yapmak istediler. Birçok hastalık ismi saydılar. Benimle uğraşmak istemeyen doktorlar ise sinirden ve stresten bu halde olduğumu düşünüyordu. Ama gerçek şu ki ben hayatın bu kötülüklerine alışmış bir insandım. Başım beladan ve dertten kesilmeyen ben, artık o kadar ruhsuzlaşmıştım ki sadece içinde boş bir ruh olan et parçası gibiydim.
Tensi’deki hayatım kusursuza yakındı neredeyse. İstediğim her şeye anında sahip olabiliyordum. Orada ben kutsal bir canlıydım. Güzel olan her şey benimdi. Diğer dünyada ise aksine her şey kötü gidiyordu. Yeni bir işe başladığımda bir anda ya şirket iflas ediyor ya da beni işten atıyorlardı. Boş yolda giderken arabanın teki gelip bana çapıyordu ya da evimde durduk yere sanki yangın çıkıyordu. Kötü olan ne varsa başıma geliyordu. Sanki aynı anda hem cehennemi hem cenneti yaşıyor gibiydim.
Tensi de iken ölmemeyi de denedim sonsuza kadar kimsenin yaşlanmadığı o dünya da yaşamak istedim. Ama günün sonun da bir şekilde ölüyordum. İki dünyada beni itip duruyordu sürekli. Araf da kalmış gibiydim. İki tarafta beni kabul etmiyor gibiydi.
Tensi gerçekti ve ben bu gerçeği yaşıyordum. Diğer insanların bunu görememesi ve anlayamaması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Ne de olsa müziğin sesini duyamayanlar dans edenleri deli sanırmış. Tensi benim müziğimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A-load Melodileri
Short Storyİki farklı sesten her bölümde farklı hikeyeler, her bölümde farklı melodiler...