olmasaydı sonumuz böyle

466 56 34
                                    

bir çıkış yolu bulurum sandım ama sen
yine de gitme.

The Neighbourhood - sweather weather

"saçmalamayın, olmaz öyle şey."

lily'nin yeri, tarçın kokusu, Lucas sakinleşsin diye eline tutuşturdukları papatya çayı, kedisine sarılıp ağlayan yaşlı Lily, ayakta dikilen jaehyun ve her kelimeye ıtiraz eden Lucas.

"Renjun kasabadan başka bir yerde yaşayamaz ki? Demian'ın tarlasına kim bakacak o zaman? Bir çocuk doğduğu zaman kim yardım edecek Renjun'in annesinden başka?" Lily genç adamın bir elini iki avucunun arasına alıp okşamaya başladı. Sigara kokuyordu Yukhei ama hala masumdu, küçük bir çocuk masumiyeti vardı üzerinde ve yaşlı kadın bunu inkar edemiyordu. "Ben?" dedi en sonunda. "Peki ben? Ben ne olacağım Taeyong. Veda bile etmeyecek mi bana?"

"Gelmek istedi, yemin ederim gelmek istedi Lucas. Ama John'un attığı tokadı görmen gerekiyordu. Seninle görüşmesini istemiyor abisi, sen uyuşturucu kullandığın için."

Tokat, gün çiçeğinin tenine çarpan el. Içi acıdı genç adamın. Gün güzeli narindi, gün güzeli eşsizdi ve yine kendisi yüzünden canı acımıştı. Kendinden nefret etti Lucas, iliklerine kadar. "Ne zaman gidiyorlar?"

"Bu akşam," dedi Lily. "Yardıma gideceğim ve sende benimle geleceksin Lucas. Ben yanında olursam, John hiçbir şey diyemez. Tamam mı?" Başını sallayıp bir yudum daha çay içti. Tüm düzenleri bozulduğu için kendisini suçlamaktan vazgeçemedi bir türlü. Keşke o hapları büyüklere satsaydı, keşke Chenle'ya vermeseydi, keşke tekrar satmayı kabul etmeseydi.

"Iki gece önce," bunu anlatması doğru muydu bilmiyordu ama devam etti. "Ağzım yüzüm dağılmış geri döndüğüm gün, Renjun ile-"

"Seviştiniz." Taeyong omuz silkti. "Dün Renjun'in yanına gittiğimde boğazlı bir kazak giymişti, dudağında bir sürü çatlak vardı ve ne sorsam utanıyordu. Vücudunu görmek istedim ve kazağı çıkardığında 'vay' dediğime yemin edebilirim. Abisi görse seni vurabilirdi Lucas." Meraklı gözlerle başını biraz yana yatırıp Lucas'ın boynuna bakmaya çalıştı Jaehyun. "Senin de ondan aşağı kalır yanın yok, bu morluklar fazla değil mi?"

Genç adam elini küçük bir sırıtış ile boynuna götürdü ve izlerin üstüne bastırdı. "Ağladı, çok fazla ağladı. Canını yaktığımı sandım, çok kötü hissettim Taeyong. Özür diledim, her zerresini öpmek istedim. Ama dedi ki," Yüzündeki küçük sırıtış soldu.

"Ben özür dilerim, ölsem, sonumuzun böyle olacağını bilemezdim Yukhei. Keşke böyle olmasaydı." Taeyong'un yüzü düştü, Jaehyun parmaklarını saçlarına geçirirken öfke ile kafenin içinde mekik dokumaya başladı. "O an anlamamıştım ama gün güzeli biliyormuş böyle olacağını, benden bu yüzden özür dilemiş, defalarca."

Sonunda birkaç saat geçti ve Lily evi toplamalarına yardım etmeye gitmek için hazırlandı. Lucas'ın elleri titriyordu. John ne tepki verecekti, Renjun'e nasıl veda edecekti? Anne babası onu kovar mıydı? Tüm ihtimaller tilki gibi aklında dolaşıyordu ard arda ve kuyrukları birbirine bile değmiyordu. Lily önde, Lucas Taeyong ve Jaehyun üçlüsü arkada meydanın sağ sokağından sapıp, küçük dağ evinin arkasında kalan Renjun'in bahçeli evine gelmişlerdi. Büyük kasalı bir araç evin önünde duruyordu. Gelenleri ilk gören John oldu ama hiçbir tepki vermeden kolileri taşımaya devam etti.

Lily, Lucas'ın kolundan tuttuğu gibi kapının önüne sürüklemeye başladı. Kapıdan içeri baktıklarında Renjun ve annesinin cam eşyaları topladıklarını gördü. Lily içeri girdi Renjun'in annesini kenara çekti ve Renjun'in son kez arkadaşları ile görüşmesini sağlamak için izin almaya çalıştı. Lucas başını kaldırıp bakamıyordu çünkü kadının ona sert gözlerle baktığını görmüştü birkaç saniye önce. Arka bahçeye doğru yürüdü ve sevdiği adamı beklemeye başladı.

Bir-kac dakika sonra küçük olan kollarını birbirine bağlamış, başı yerde bir şekilde arka bahçeye doğru yürüdü. Gözleri ağlamaktan şişmişti, sevdiği adama nasıl yaklaşmalıydı şimdi? Her şey sallantıdaydı, onu terk edip gidiyordu bir nevi. Seslenmek istedi, bir el bastırılmıştı sanki ağzına, nefes bile alamadı.

Lucas geriye döndüğünde, Renjun'i gördüğü an bir saniye bile tereddüt etmeden aralarındaki mesafeyi kapattı ve küçük adamın yüzünü tutup, eğildi dudaklarına yetişene kadar. Sert, son sefermiş gibi, ölümmüş gibi öptü gün güzelini. Renjun parmak uçlarında yükseldi, kollarını ilk boynuna sardı ve parmaklarını ensesindeki saçlarına daldırdı. Kimse yoktu o an. Uzaktan izleyen Taeyong ve Jaehyun yoktu, Lily'nin engellediği sinirden köpüren John yoktu. Dünya yoktu, sadece ikisiydi.

Küçük olan ağlamaya başladı. Lucas biraz geriye çekildi ama bırakmadı gün güzelinin yüzünü. "Ağlama çiçeğim, bulurum ben seni, dünyanın diğer ucuna gitsen yine bulurum. Sen iste her şekilde bulurum." Hıçkırmaktan konuşmayan Renjun, hızlı hızlı başını salladı. Biliyordu, bulurdu. Lucas devam etti konuşmaya, "Dedin ya bana ölsem tahmin edemezdim böyle olacağını. Bende ölsem bile bulurum seni, öleceğimi bilsem yine bulurum seni. Yeter ki sen kovma beni."

Küçük çocuk gibi yine salladı başını, bu kez itiraz ediyordu. "Kovmam, kovamam ki." Avucunda sıkıca tuttuğu kağıdı sevgilisine uzattı. "Bu, bu şehirdeki adresimiz Yukhei. Yalvarırım öpüşünü, tadını, kokunu unutmadan gel."

Kâğıdı aldı ve cebine koydu büyük olan. "Güneş iki kez üst üste doğmadan geleceğim."

Renjun gitti, demian'ın tarlasındaki tüm gün çiçekleri soldu.

gün çiçekleri güne küstüğünde | lurenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin